Yeni bir sonbaharla birlikte yine hüznün kokusu iyiden iyiye hissedilmeye, yürekleri sızlatmaya ve güz yağmurları gibi gözleri buğulandırmaya başladı.
Hüzün ve sonbahar; iç içe yaşanılan bir duygu…
Sonbaharda yüreği burkulmayan, hüzünlenmeyen, gözü uzaklara dalıp da derin düşüncelere dalmayan insan yoktur. İşte yine vakit o vakit, hüzün ve sonbahar vakti.
Tefekkürün en yoğun yaşandığı muhteşem güzellikler içinde yine yürüyorum güneşin son sıcaklığını sunduğu tatlı bir sonbahar gününde. Yüreğim burkulsa da sararıp düşen yaprakları, hayranlıkla izliyorum; o yeşilden sarıya, turuncuya, bakır rengine dönen yaprakların birer gözyaşı gibi daldan sessizce süzülüşünü... Gözlerimi dört açıyorum o muhteşem eşsiz san’at eseri manzaralara. Adeta bir ressam edasıyla hafızama çiziyorum renk renk, yaprak yaprak. Gelecek sonbahara kadar yine hafızamda kalsın o tatlı meltemleriyle, bana kıştan sonra, yine yeni bir hayat başlayacak umudunu içimde yaşatsın diye. Her mevsimi severiz, hiç bitmesin, bizi terk etmesin isteriz. Ama her şeyin sonu olduğu gibi onlar da terk-i diyar edecek ki, yerine yenileri gelsin.
Hiçbir şey durmuyor ki, mevsimler dursun. Bakın bir yıl daha geçti ömrümüzden. Koca bir yıl, bazen derin üzüntüler verdi yüreklere, bazen kelebek gibi kanat çırptı, sevinçten sevinçlere... Hiçbir şey tek düze gitmez ömürde. Üzüntülerin ardı sevinç, gözyaşının ardı, tatlı bir tebessüm.
Küçük bir çocuk gibi yürekleri yavaş yavaş olgunlaştırır sabır ve hüzün. Mevsimler gibi ömürler de gelip geçiyor. Sonbahar da geçecek, yaz da... Kimler geldi, kimler geçti... Kalan var mı bu dünyada? Dön bir bak maziye, ne deden kaldı, ne ninen...
Hiç düşündünüz mü, sonbaharda neden “hüzün” duygumuz ziyadeleşir?
Konuşurken sorarız birbirimize ve kimimiz “Havalar puslu, yağmurlu ondan içimiz kararıyor” deriz. Kimimiz “Ayrılığı güzel güneşli günlerin bitimini hatırlatıyor” deriz. Kimimiz “Yalnızlığı, çaresizliği hatırlatıyor ondan” deriz. Bir sürü sebep sıralarız.
Evet, bunların hepsi doğru. Ama asıl bizi hüzün deryasına daldıran, gözümüzdeki yaşı, kalbimizdeki merhameti çoğaltan ne biliyor musunuz?
Ölümü hatırlamak.
Biliyoruz ki bir gün sonbaharlarımız gibi ecel de gelip kapımızı çalacak. Ve ağacın bağrından kopan yapraklar gibi bizi de alıp ebedî âleme taşıyacak. Fani ayrılıklarıyla, ebediyete göçü yaşatacak. Göç vakti geliyor diyecek. Dünyadakilerden vazgeçmek zor gelecek, hüzünleneceğiz. Yüreğimiz hep ebedî kalmayı sonsuz olmayı diliyor. Baki kalmak istiyor. Ancak Baki olan Allah’tır. (El Baki Hüvel Baki.)
Şair Cahit Zarifoğlu demiş ki: “Bir ölüm vefalı, bir de sonbahar…” Sadece sonbahar mı vefalı, bütün mevsimler vefalı. Hiç zamanını aksatan var mı? Hepsi zamanını şaşırmadan, sitem etmeden, görevi ağır gelmeden usûlca gelir, görevini yapar ve görev teslimi yapar gider.
Bedenimiz anlamasa da, ruhumuz her mevsimi için için yaşıyor. Baharla yeşeriyor bütün umutlar, duygular. Yazla olgunlaşıyor ham duygular, çiğ kokan sabırsız sabırlar. İşte hüzün zamanı sonbaharda delicesine akıyor yetişmek için deryasına. Ruh da koşuyor bedenle yarışıyor ebediyete bir an önce varmak için, asıl vatanına. Daldan kopan yaprakla bir beden göçüyor ahiret kervanına. Misafirlik yavaş yavaş bitiyor, kalkıp asıl yuvamıza, mekânımıza göçme vakti geliyor. Sahipleniyor dünyayı, dünya sevgisini. Alıştıklarından ünsiyet ettiklerinden ayrılmak, ayrılıp gitmek ağır geliyor nefsimize. İşte bunu yaşıyor bedenler, ruhlar. Hüzün bundan bizi sarıp sarmalıyor. İçimizi daraltıp sıkıyor. Öyle ya, hiç aksatmaz, yılın hep bu zamanları çıkıp geliverir hüzün mevsimi.
Hüzün duyuyorum diye üzülme, sevin. Çünkü “hüzün” ruhu, duyguları olgunlaştırır. Hüzün yaşarken derdimiz dünya derdi ise mutsuzluk olur, eğer ahiret ise mutluluk olur. Hüzün, insanı Allah’a yaklaştırır. Hüzün duyguların en özüdür. En hislisidir.
Hüzün gözyaşını getirir. Gözyaşı kuruluğunu, kalp katılığını kaldırır. Kurumuş, nasır bağlamış kalpleri hafifçe güz yağmurları gibi yıkar nemlendirir, eritmeden kırmadan usûlca akar.
Ve işte sonbahar hüzünle gelir, ruhları Allah’a ulaştırmak için tefekkür gözümüzü açmak için, sarı yaprakların gerçek güzelliğini göstermek için... Zümrüt yeşilinden altın sarısına dönen yaprak gibi zikrimizi tamamlayıp, en sevdiğimiz ağacımızdan süzülüp toprağı öperek “Senden neşvü nema buldum, bak tekrar sana döndüm” deyip toprakla kucaklaşmak için, hüznü de yanına alır göz pınarlarımızdan usûl usûl süzülür.
Ey Sonbahar! Sen yine hüznü de yanına al gel. Eğer geldiğinde hâlâ bıraktığın yerdeysek… Güzü, rahmetiyle yaratan Rabbim bizi de rahmetinden, merhametinden ayırma. Allah’ın selâmı üzerinize olsun inşaallah.
NURBAN KAYA
[email protected]