"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ortadoğu

18 Ekim 2019, Cuma 00:41
Ortadoğu, çekirdeğini Müslüman unsurların oluşturması dolayısıyla yalnızcabir coğrafyaya işaret etmez.

Sahip olduğu dinî-kültürel özellikleriyle birlikte bu coğrafya İslâm’ı ve İslâm dünyasını temsil etmektedir. Ortadoğu Peygamberler diyarıdır. Hz. İbrahim’in, Hz. Musa’nın ve Hz. Peygamberimizin (asm) diyarı olan bu coğrafyanın meselelerini oryantalist bakış açısıyla anlamaya çalışmak bizi derin yanılgılara sürükleyebilir. Merkezin ‘Kâbe’ olarak alındığı yeni tanımlamalar yapılmalı, bu topraklar kaynağını imandan alan hürriyet-i şeriyenin parladığı topraklar olarak aslına döndürülmelidir.

Teşhis

Ortadoğu coğrafyası bugün iç içe girmiş, birçok alana yayılmış problemler yumağı ile boğuşmaktadır. Çok yönlü ele alınabilecek meselelerle karşı karşıya olan Ortadoğu’yu ele alırken, bu coğrafyanın özünü oluşturan tarihî, dinî, kültür özellikleri dikkate alınmalıdır.

Tarihî açıdan Osmanlı’nın çöküşü problemin başlangıç noktasını oluşturmaktadır. Osmanlı çöktükten sonra Ortadoğu coğrafyasının bütün dengeleri değişmiş; diktatörlükler, krallıklar, farklı yapılar farklı problemleri beraberinde getirmiştir. Sünnî yapıyı temsil eden Osmanlı’nın çöküşü ve bu topraklar üzerindeki hamilik rolünü bırakması bu bölgelerin marjinal yapıların denetimine girmesine yol açmıştır. Bu yapılara direnç oluşturan Sünnî ulema yapısının da çökertilmesi, bölgenin Şiîlik gibi marjinal bir inancın denetimine girmesi ve Irak ve Suriye’deki ulemanın tasfiyesi bucoğrafyayı dış güçlerin proje sahası, Vehhabi-Şiî çatışmasının arenası haline getirmektedir. Böylece İslâm âleminde ciddî fay hatları oluşturulmaktadır.

Batı’nın çıkarları ile örtüşen İran önderliğindeki Şiî çatışma, Sünnî İslâm dünyasını bölmekte, kafa ve gövde ayrılmaktadır. Kafayı, beyni temsil eden Türkiye ile gövdeyi temsil eden Arabistan, Kuzey Afrika birbirinden ayrılarak muhtemel bir ittihadın önüne geçilmektedir. Oysa bu topraklar, medeniyet üretme kapasitesine sahip yegâne İslâm coğrafyasıdır.

Gelinen noktada İslâm dünyasındaki gayr-i İslâmî nizam, İslâm’ın özüne ve ruhuna aykırı oluşum ve uygulamalar bugünkü problemin özünü oluşturmaktadır. İslâm’ın özüne hâkim olan hürriyet-i şer’iye anlayışının terk edilmesi ile otoriter yapılar, hak ve hürriyetleri kısıtlayıcı uygulamalar doğmakta, bunlar da mezhepçilik ve milliyetçilik gibi bugünkü problemleri tetiklemektedir.

Çözüm

Kendi medeniyetini ve ruhunu kaybederek şiddetli bir travmaya maruz kalan İslâm âleminin bu travmadan kurtuluşunun ilk adımı kâmil insan manasındaki model insanın ortaya çıkarılması, fazıl bir toplumun oluşturulmasıdır. Bediüzzaman Said Nursî “Eğer biz ahlâk-ı İslâmiyenin ve hakaik-i imaniyenin kemalâtını ef ’âlimizle izhar etsek, sair dinlerin tâbileri elbette cemaatlerle İslâmiyet’e girecekler. Belki, küre-i arzın bazı kıt’aları ve devletleri de İslâmiyete dehalet edecekler.” diyerek Müslümanların temsil rolüne dikkat çekmekte, fazıl insan ve toplum modelinin oluşma şartlarını nazarlara sunmaktadır.

İslâm dünyasının birkaç asırdır devam edegelen gerileme, çöküş sürecini nasıl nedenlerine dikkat çeken Bediüzzaman Said Nursî, “cehalet, zaruret ve ihtilâf”ı üç büyük düşmanımız olarak tesbit etmekte, “maarif; ittifak ve muhabbet-i millî; teşebbüs-ü şahsî ve sa’y-i nefsî’yi” de kurtuluş reçetesi olarak sunmaktadır.

Bugün her sahada derin bir kriz yaşayan Ortadoğu meselesini çözmek için atılması gereken en önemli adımlardan biri İslâm âlemindeki ulemayı birleştirmekten ve uygun zeminlerde bu ulemayı buluşturmaktan geçmektedir. Geleceği olmayan bir toplum görüntüsü veren İslâm toplumlarının ayağa kalkması, tarihten gelen sorunlarını halledebilmesi İslâm ulemasının Kur’ânî değerler çerçevesinde yol göstericiliğine bağlıdır.

Bu noktada, Risale-i Nur’un uluslar arası ilişkiler açısından ortaya koyduğu metod ve kullandığı tabirler uluslar arası ilişkilerde kabul gören değerler ve kurallar manzumesine denk gelmektedir. Fikrî, dinî, siyasî hürriyetler, temel hak ve hürriyetler evrensel değerler olarak Risale-i Nur’da yer almaktadır. Ortadoğu’nun bu noktada gelişim takip etmesi, bu değerleri Kur’ân’ın değerler manzumesi olarak ortaya koyan Risale-i Nur’a kulak vermesiyle mümkün olacaktır.

Bediüzzaman Said Nursî’nin en önemli projelerinden biri olan Medresetü’z-Zehra, kendi coğrafyasını aşarak İslâm dünyasını ve bütün insanlığı kuşatan özelliklere sahiptir. Medresetü’z-Zehra İslâm âleminin teraküm etmiş problemlerini anlamak ve çözmek için anlaşılmayı bekleyen bir medeniyet projesidir. Fars’ı, Arab’ı, Kürd’ü ve Türk’ü birleştiren, mehasin-i medeniyetin yollarını gösteren Medresetü’z-Zehra Ortadoğu’yu da aşan bir insanlık projesidir.

Bugünkü eğitim sistemimiz Bediüzzaman’ın üç büyük düşmandan biri olarak nitelediği ‘cehalet’ hastalığını izale edecek ve kâmil insan yetiştirecek niteliklerden uzaktır. Bugünkü eğitim sistemimiz içinde yer alan İmam hatipler seküler, Kemalist yaklaşımlardan kurtarılmalı, Medresetü’z-Zehra’nın prototipi olarak bir medeniyet projesine dönüştürülmelidir.

Diğer bir yönü ile, Ortadoğu meselesini insanlığın meselesi olarak dünya gündemine taşımak, çözümü siyasî ve askerî odaklı yaklaşımlardan ziyade daha çok sivil ve insanî yaklaşımlarla ele almak gereklidir. İslâmiyet insaniyet-i kübradır. İnsaniyet, adalet, merhamet, şefkat vb değerler etrafında kümelenmek hem doğuyu hem de batıyı bu değerler etrafında toplamak yalnız Ortadoğu’ya değil, insanlığa da barış ve huzur getirecektir.

İnsanlığın problemi haline gelen Ortadoğu dindar İsevîler gibi insanlarla, insaniyete dair değerleri benimseyenlerle birlikte çözülebilir. Mimsiz Batı medeniyetini temsil eden ‘İkinci Avrupa’ ile değil, dindar İsevîlerle birlikte işler yapacağımız yollara tevessül etmeliyiz. Bir iç mesele gibi algılanan Kürt meselesi de Ortadoğu meselesinin çözümünde anahtar kavramlardan biridir. Arap Baharı’nda Ortadoğu’nun talep ettiklerinin en idealini kendi toplumumuz için kurgulamalı; Kemalist modernizasyonun dışladığı ortamdan çıkıp herkesin birbirini kabul ettiği bir Türkiye’nin kurulması için çabalamalıyız. Bu çabanın en önemli adımı demokrat bir anayasanın hazırlanmasıdır.

Bölgenin en dinamik toplumu haline gelen Kürtler, ulus devletlerin getirdiği seküler anlayışın etkisine girme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Kürtler aracılığı ile İslâm dünyasını dar bir bölgeye sığıştırmak amacı taşıyan Marksist projeler karşısında dikkatli olunmalı, barış süreci sürdürülerek demokratikleşme tamamlanmalıdır. Barış ve hürriyet ortamı genişledikçe problemler gerileyecektir.

İslâm dünyasında temel akımlardan birisi iktidarı amaçlayan siyasal İslâm’dır. Siyasal İslâm düşüncesinin ana eksenini oluşturan Seyyid Kutup ve Mevdudî geleneği İslâm dünyasını derinden etkileyerek çıkmaza sürüklemiştir. Siyasal İslâm’ın pragmatist yapısı Risale-i Nur hareketinin önünde bir bariyer oluşturarak bugünkü olumsuzlukları tetiklemiştir. Siyaset üzerinden kurulmaya çalışılan İslâm toplumu projesinin çöktüğü bugün daha net görülmektedir. Bu noktada Müslüman Kardeşler’i Risale-i Nur modeline yakınlaştıracak yollar aranmalıdır. Son gelişmeler ışığında okunduğunda Müslüman Kardeşler’in demokratik değerlere sahip çıkması dikkate değer bir değişimdir. İslâmî hareketlerin demokratik değerler etrafında buluşması İslâm âleminde özlenen ittihadı da kolaylaştıracaktır. Siyasal İslâm, geldiği nokta ile İslâm toplumlarına ümit vaad etmekten uzaktır. Risale-i Nur yöntemleri ve mantığı bütün meşreplere kesimlere Ortadoğu’ya ve İslâm âlemine daha güçlü daha organize sistematik şekilde iletilmelidir.

Sosyo-kültürel ve dinî olarak Ortadoğu, birden fazla İslâm’ı temsil eden parçalı bir yapıya sahiptir. Bu bağlamda bu parçalı yapının birleşme yollarından biri Bediüzzaman Said Nursî’nin meşrûtiyet ile dile getirdiği katılımcı demokrasidir.

Müsbet iman hizmetini ortaya koyan Risale-i Nur modeli, çatışmalarla boğuşan Ortadoğu’nun kurtuluş reçetesidir. Müsbet hareket, kâmil insan yetiştirmek isteyen Nebevî yöntemi temsil etmektedir. Bu coğrafya Risale-i Nur’un tahkikî imanla kâmil insan yetiştirme hareketine her zamankinden daha fazla muhtaçtır. Ortadoğu’da barış süreci ancak Risale-i Nur’un metodlarıyla ve prensipleriyle mümkündür.

Kendini Ortadoğu’ya sınırlarına mayın döşeyecek kadar kapamış olan Türkiye ne yazık ki Kemalist vurgularla Arap dünyası ile bağını koparmıştır. Türkiye ile İslâm dünyası arasındaki kalbî bağın kurulması elzemdir. İnsan beyni ve işleyişi ile bugünkü dünya işleyişi benzerlik göstermektedir. Beyindeki sağ lob duyguları, sol lob aklı daha etkin ve kontrollü kullanmaktadır. Dünyanın geneli insan modeline dönüştürüldüğünde sağ lob Doğu toplumlarına, sol lob Batı toplumlarına uygun düşmektedir. Bu noktada Türkiye Doğu ile Batı’yı birleştirici bir rol üstlenebilir. Risale-i Nur’un bu topraklarda olması böyle bir rolü ülkemize yüklemektedir. Bu rol iki yönlü düşünülmelidir. Doğu’ya ve Batı’ya gidebilecek bir Türkiye modeli insanlığın kurtuluş reçetesi olacaktır.

Çözümün büyük resmini İttihad-ı İslâm oluşturmaktadır. Bediüzzaman Said Nursî ittihadın cehille olamayacağını belirtmekte, her yerde geçerli olan ‘cehalet, zaruret ve ihtilâf’ tablosunun değişmesi için Risale-i Nur’un adalet, hürriyet, hak ve hukuk, fazilet, ittihad, ittifak, marifet, muhabbet gibi Kur’ânî prensiplerini tavsiye etmektedir.

Sonuç

Ortadoğu bir imparatorluğun bakiyesini ifade eden, Müslüman toplum üzerine kurulu bir coğrafyayı ifade etmektedir. İslâm toplumlarının yaşadığı problemleri Hutbe- Şamiye, Münâzarât gibi eserlerinde teşhis eden ve bu toprakları özüne döndürecek insan modelini Kur’ânî bir yaklaşımla Risale-i Nur’da ortaya koyan Bediüzzaman’ın çözüm tavsiyelerine duyulan ihtiyaç her geçen gün daha da artmaktadır. İslâm âleminde bugün oluşturulan fay hatlarına karşı Bediüzzaman Said Nursî’nin oluşturmaya çalıştığı istihkâmın önemi bugün daha iyi anlaşılmaktadır.

Bediüzzaman Said Nursî’nin tavsiyesi; öncelikle fikrî, kalbî, şuurî bir birlikteliğe işaret eden İslâm Birliği’dir. İttihadı İslâm’ı bu zamanın en mühim farzı olarak gören Said Nursî, ittihadın da cehil ile olamayacağını ifade ederek eğitimin rolüne dikkat çekmekte, bölgenin kadim problemlerini çözecek projeler sunmaktadır.

Bununla birlikte “Tevhid-i imanî, tevhid-i kulûbü ister.” diyen Said Nursî, değerler noktasında bir ittifakın daha makul olduğunu gözler önüne sermekte, İslâmiyet’in insaniyet-i kübra olduğunu söyleyerek birleştirici bir unsur olarak ‘insaniyet’ kavramını öne çıkarmaktadır. İnsaniyet hakikati ve değerlerini ifade eden adalet, hürriyet, merhamet, şefkat, cesaret vb. değerler etrafındaki kümelenme çözüme yönelik bir birlikteliğe işaret etmektedir.

Bu bağlamda imanlı, ahlâklı, erdemli insanlar yetiştirmek üzere Kur’ân’ın ruhuna ve özüne yönelmiş insanlar yetiştirme yolları tasarlanmalı, bunun için entelektüel zeminler oluşturulmalı, Risale-i Nur’un tebliğ ve eğitim metodları benimsenmelidir. 

Bugünkü çatışma ortamı ancak müsbet iman hizmetini ortaya koyan Risale-i Nur modeliyle aşılabilecektir.

Okunma Sayısı: 8449
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı