Patrice Hyvert isimli dağcı Fransa ve İtalya sınırı yakınlarındaki Mont Blanc Dağı’na 1982 yılında tırmanır.
23 yaşındaki dağcı tırmanışı sırasında havanın kötüleşmesi sonrasında geri dönemez ve ölür. Hyvert’ın bedeni 2014 yılında, 2 bin 687 metre yükseklikte Talefre buzuluna tırmanan iki dağcı tarafında kimliği ve kayak ekipmanları ile beraber bulunur. Oğlunun cesedinin bulunduğunu öğrenen kayıp dağcının babası Gerard Hyvert; “Ben bir dağ adamıyım. Onun bedeninin burada bir tabutta olmasındansa dağda olmasını tercih ederim. Dağ onun bir parçası” diyerek cevap verir.
Bir dağa tırmanarak onu keşfetmek ve sadece o yükseklikten yeryüzüne bakabilmek ve merak duygusunu tatmin etmek için hayatını feda eden bir insan ve onun bu yaptığı işi tebrikle karşılayarak, kendisinin de çok sevdiği dağlardan oğlunun cesedini dâhi ayırmak istemeyen bir baba. Bu hadiseyi yazımızda paylaşmamızın sebebi dünya merakı için yapılan fedakârlıklara dikkat çekerek, fâni olandan ziyade bâkiye bakan işlerin kıymetini anlamaya çalışmak. Sermaye-i ömrü ahirete mal edecek ve fani ömrü bir cihette bakileştirecek işlerle meşguliyetin kazandırdıkları ile fâni olana bağlı kalmanın kaybettirdiklerini bilmek ve fâni olan için yapılan fedakârlıklar yerine bakiye bakan işler için daha büyük fedakârlıklar gösterebilme iradesini kazanmak gerektir. Bu fedakârlıklar neticesinde başa gelebilecek halleri rıza ve teslimiyetle karşılayarak, neticelerinden memnuniyet duymak da bakiye ait olan fedakârlıkların gereğidir.
”Evet kardeşlerim; bu zamanda öyle dehşetli cereyanlar ve hayatı ve cihanı sarsacak hâdiseler içinde hadsiz bir metanet ve itidal-i dem ve nihayetsiz bir fedakârlık taşımak gerektir.” (Sikke-i Tasdik-i Gaybi) Hakikatinden anlaşıldığı üzere ebedî hayatı ve saadetini kazandıracak fedakârlıklar, dünya hadiseleri karşısında da galip gelmeyi sağladığından, bakiye ait olan fedakârlıklarda büyük kazançlar vardır.