Risale-i Nur Talebelerinin şahs-ı manevisine karşı yapılan bazı hücumlar vardır ki bu hücumlar şahs-ı manevinin kuvvetini test etmek için kullanılır. Özellikle fitne ve yalan üzerine bina edilmiş saldırı yöntemlerine karşı şahs-ı manevinin nasıl bir tepki vereceği ölçülmektedir.
Bu saldırılara karşı şahs-ı manevî ihlâsı, uhuvveti ve muhabbeti koruyarak kuvvetini gösterebilecek midir? Yoksa kolayca aldatmalara teslim olup kuvvetini dağıtacak mıdır? İşte, şahs-ı manevinin derece-i kuvvetini anlamak isteyenlere karşı göstereceğimiz; yıkılmaz, bozulmaz, dağıtılmaz, geri çekilmez, ittifakını ve tesanütünü terk etmez bir şahs-ı manevî olmalıdır.
Bu şahs-ı manevî bütün zayıfların dayanağı, korkuya kapılanların emin bir sığınağı, köşe-i nisyana çekilmişlerin yeniden ümit kaynağı olacaktır. “Ehl-i dalâlet, memurîn-i siyasiyeyi aldatıp, Risale-i Nur aleyhinde genişçe, buradan oraya kadar bir daire içinde taarruz edip, derece-i kuvveti anlamak istediler. Gördüler ki, sökülmeyecek, mağlûp edilmeyecek bir kuvvette gördüklerinden...” (Kastamonu Lâhikası) Risale-i Nur’un ve şahs-ı manevisinin kuvvetini anlamak isteyenler en geniş şekliyle hücumlarını yapacaklar ve her noktadan taarruzlarını gerçekleştireceklerdir.
Yapılan her saldırıdan sonra daha da kuvvetlenen ve birbiriyle kenetlenen bir şahs-ı maneviyeye karşı teslim-i silâh edeceklerdir. Önemli olan şahs-ı maneviyeye dâhil olan fertlerin bu kuvvetin farkında olması ve kuvvetsizliğe sevk eden menfi hâllerden kendilerini sakınmasıdır.
Biz kendi şahs-ı manevimize zarar vermeyelim yeter. Yoksa hariçteki saldırının bize verebileceği bir zarar yoktur.