Birçok adalet konulu yazımızda bahsettiğimiz gibi adliyedeki adalet haktan ve doğrudan başka bir şeye alet olmaz.
Devlet kurumları içerisinde en ziyade hürriyetini muhafaza etmeye ve haricî tesirlerden en ziyade tarafsız ve hissiyatsız bakmakla mükellef olan mahkemeler yani adliyelerdir. Mahkemeler tam bir hürriyete sahip olmalıdır ki herkes kendi hukuk-u hürriyetini rahatça müdafaa edebilsin. Adliyelerde mal ve can meseleleri var. En küçük bir adaletsizlik kişin malına ve canına sebep olabilir. Özellikle canına sebep olması geri dönülmez zararları ortaya çıkarır.
Bu yüzden şahısların şahsî kimliklerinden ziyade gerçekten ne yapıp ne yapmadıklarına bakarak doğru kararlar vermek lazımdır. Bir mahkeme bırakıp arkasından bir saat sonra başka birisi tekrar tutuklayın derse bu adalete güveni yerle bir eder. Adalet tut-bırak veya bırak-tut yaparak çocuk oyuncağına çevrilmemelidir. Unutulmamalıdır ki müsavatsız adalet yani eşitliği sağlamayan ve eşit davranmayan adalet maalesef adalet değildir. Bu sebeple kişi hakkında karar veren savcılar ve hâkimler şahsi hissiyat ve harici tesirlerden tamamen kurtulmuş ve serbest olmaları adaletin birinci şartıdır. Hâkim ve mahkeme tarafgirlik şaibesinden her zaman müberra (temiz) kalmalıdır. Her insan hakkını aramak için gayet bîtarafane (tarafsız) bir merci ister.
Gerçekten suçlu olanlar bile oraya güvenir ve kendisi hakkında doğru kararın çıkacağına inanır. Canilerin bile kendini savunma ve müdafaa etme hakları vardır. Bu nedenle adalet mekanizması toplumsal güveni yeniden sağlamalı kendi itibarini zedeleyici halleri gidermelidir. En iyi hâkimler bilir ki adalet çocuk oyuncağı değildir.