Vesikalık...
Topkapı’dan bindiğimiz minibüsle Londra asfaltında ilerliyoruz. Merter’de bir yolcu bindi. Minibüs dolu, bazı yolcular ayakta. Yeni binen, şoföre doğru bir kâğıt para uzattı, gideceği yeri söyledi. Şoför bir gözü yolda, kâğıt paranın kaç liralık olduğunu anlamak için göz hizasına kaldırdı. Para yeni bir ellilikti.
Para üstünü önündeki kutulardan toparlayarak geriye uzattı. Adam tam paraları alacakken yüksek perdeden konuştu.
- Ben yeni para verdim, üstünü de yeni isterim. Şoför afalladı, ters ters baktı. Gözü yolda, paraları uzatmaya devam ediyordu. Ama adam inat ediyordu.
- Hadi, durma yeni para ver! Şoför;
- Yeni para yok, olanlar bunlar, dediyse de adam şiddetle ısrar ediyordu.
- Ben yeni para verdim, üstünü de yeni para isterim!
Yolcuların çoğunun yüzünde tebessüm, bazıları da sinirli bir haldeydik.
Bu böyle devam edip giderken ben Şirinevler’de indim. Deminki vaziyetten dolayı kendi kendime gülüyordum. Bu hâlde evin yolunu tutturdum. Yolumun üzerindeki ‘uzman çakmakçı’ Selahaddin Abi’nin dükkânına uğradım. Hâlâ güler bir vaziyetteydim. Selâmdan sonra Selahaddin Abi sordu:
- Niye gülüp duruyorsun, ne oldu? Ben durumu anlattım. Bu arada Selahaddin Abi’nin de yüzünde gülme hâlleri belirmişti. Hâdiseyi biliyor bir edâyla gülerek şunları söyledi:
- Sana günaydın! Demek ona siz de rastladınız. Biz de o hâlleri yaşadık, aklımıza geldikçe gülüyoruz. Zira o adam sabah buradan geçti, bizim dükkâna da uğradı.
İsmail Hakkı Avcı
[email protected]