AİHM Başkanının Türkiye’yi ziyaret ettiği günlerde, idamın bir kez daha ve adeta nisbet edercesine gündeme taşınması ne anlama geliyor?
Yeni bir gündem saptırma manevrası mı, yoksa AB ile zaten fiilen kopmuş olan ipleri tamamen kesme niyetinin iyice aleniyete vurulduğunu gösteren bir işaret mi?
Yapılan yorumlarda hatırlatıldığı gibi idam cezasını mevzuatımızdan kaldıran ilk düzenleme Bahçeli’nin başbakan yardımcısı olduğu Ecevit hükümeti iş başındayken gerçekleşti.
AB sürecinin bir gereği ve sonucu olarak.
Bu adımın devamı Erdoğan’ın başbakanlığında geldi. AB uyum yasaları çerçevesinde idam cezası kanunlarımızdan tamamen çıktı.
Konuyla ilgili olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin idamı yasaklayan 13 numaralı ek protokolü de AKP iktidarınca imzalandı.
Sonuçta iktidarların ötesinde devleti bağlayan bir netice ortaya çıktı. Ve Türkiye Cumhuriyeti devleti idam cezasından vazgeçti.
Bunun AB sürecine, bu süreç bağlamında birlikle ilişkilerimize bakan önemli boyutları var. Konjonktürel, şartlara ve atmosfere göre değişen siyasî kararlarla yapılacak değişiklikler, kendilerini aşan ağır sonuçlar doğurur.
İstanbul Sözleşmesi’nin bunca tartışma ve itiraza konu olan maddelerine bile dokunmakta bu kadar çekingen davranan bir “irade,” idam gibi çok farklı hassasiyetler arz eden bir konuda böyle sonuçları göze alabilir mi?
Kaldı ki, böyle birşey için anayasa değişikliği şart ve Cumhur’un oyları bunun için yetmez. Muhalefetten, eksiği tamamlayan çıkar mı?
AKP’de “terör suçları”nı hariç tutup, tasarlanarak vahşice işlenen cinayetler ve çocuklara tecavüz suçlarıyla sınırlı bir düzenlemeyi Meclisin tamamının desteğiyle çıkarma gibi fikirler seslendiriliyormuş. Böyle bir yaklaşım kabul görür mü ayrı konu, ama infazda tüm çağrılara rağmen kapsam dışı bırakılan terör suçlarının burada yine farklı bir yaklaşıma konu edilmesinin yeni bir tutarsızlık ve samimiyetsizlik örneği olarak görüleceği aşikâr.
Hepsi bir yana, en temel hukuk prensipleri çiğnenerek yapılan yargılamalarla üretilen mağduriyetlerin yargıya güveni dibe vurdurduğu bir noktada, telâfisi imkânsız hatalı idamlara yol açacak ve bu alanda darbe Mısır’ıyla aramızdaki tek farkı ortadan kaldıracak bir geri dönüş vicdanlarda kabul görür mü?