Münazarat’ın sonunda yer alan ve önemine binaen İhlâs Risalesi’nin müstakil baskılarına da konulan çok ilginç bir soru-cevap var.
Ayet ve hadislerden alınan ölçülerle cevabı son derece veciz bir şekilde verilen sual şöyle:
Zindan-ı atalete düştüğümüzün sebebi ne?
“Tembellik, boş durma, işsizlik” gibi anlamlara gelen ataletin “zindan” olarak nitelenmesi, bu önemli bahsin daha girişinde dikkatimizi çeken ve üzerinde durulması gereken bir nokta.
Demek ki, tembellik insan için zindandan farkı olmayan bir durum. Zindandaki bir kişi nasıl bütün hürriyetlerinden mahrum ve kabiliyetlerini inkişaf ettiremez durumda ise, atalet zindanına düşen kişinin hâli de ondan farklı değil.
Tembellik, yaratılıştan insana bahşedilen üstün meziyet ve kabiliyetleri işe yaramaz hâle getiriyor ve kişiyi zindanın zifiri karanlığında dumura uğratarak âdeta insanlıktan çıkarıyor.
Onun için, ne yapıp edip bu zindana düşülmemesi ve eğer düşüldüyse bir an önce çıkıp kurtulmak için gayret gösterilmesi gerekiyor.
Bunun için de, insanı atalet zindanına götüren sebeplerin tespit ve izalesine ihtiyaç var.
Önce teşhis konulup sonra tedavi edilecek.
Sözünü ettiğimiz bahiste yapılan da bu.
Ama sebeplere geçmeden önce, iki cümleyle önemli bir hayat prensibi vurgulanıyor: “Hayat bir faaliyet ve harekettir. Şevk ise matiyyesidir...”
“Matiyye”nin anlamı, binek.
Bir başka bahiste tembellikle geçen durgun ve hareketsiz bir hayat seyrinin “yokluk”la eşdeğer olduğunu ifade eden Üstad, burada hayatın, ancak hareket ve faaliyetle anlam kazanacağını belirtirken, anahtar kavramın şevk olduğunu bildiriyor.
Popüler söylemde “yaşama sevinci, hayata tutunma” gibi ifadelerle anlatılmaya çalışılan manayı Bediüzzaman bu sözlerle dile getiriyor.