Hekimliğimin ilk yıllarında her zamanki yoğun poliklinik günlerimden birinde içeri yaşlı bir teyze ve gelini olduğunu sonradan öğrendiğim bir bayan girdiler. Yorgunluğun verdiği bir bıkkınlıkla bir an önce muayenelerini yapıp azıcık dinlensem düşüncesi hâkimdi bende.
Yalnız yaşlı teyze eskilerin tabiri ile tam bir piri fani, tonton ve bir o kadar da muhabbet dolu bir teyzeye benziyordu. Yanılmadığımı şikâyetlerini pardon rahatsızlıklarını anlatmaya başlayınca anladım.
“Hoş geldin teyze ne şikâyetin var?”
“Benim mi evlat?”
“Evet, teyzeciğim senin, ne şikâyetin var?”
“Kurban olduğum bana bu canı vermiş, 76 yıldır emanetini almamış Rabbimden ne şikâyetim olur evladım? Tabi ki bir şikâyetim yok?”
“Kusura bakma teyze ben yanlış sordum. Seni buraya getiren sebep nedir? Sana nasıl yardımcı olabilirim?”
“Haa, onu soruyorsun! Evladım galiba gözümde kataritik var!”
“Ne var, ne var?”
“Kataritik Doktor Bey oğlum, kataritik. Gözüm net görmüyor da!“
“Ha katarakt var diyorsun?“
“Hah ondan var zahir?“
“Peki, uzağı veya yakını görmende bir problem var mı?“
“Yakını görüyorum da uzağı pek göremiyorum.“
“Peki, teyze sen şöyle otur. Şimdi ben sana bazı harfleri göstereceğim bakalım net görebilecek misin?”
“Olur, doktor bey oğlum.”
“Bu gösterdiğim harf hangisi?”
“Benim yönüm snellen tablosuna dönük olduğu ve günün yorgunluğu ağır bastığı için teyzeyi ve gelinini göremiyordum. Ama arkada bir kıpırdanma hissettim.
“O harf ‘E’ harfi.”
“Peki, bu harf?”
Kıpırdanma ve mırıldanma devam ediyordu.
“O da ‘S’ harfi.”
“Peki ya bu?”
Arkaya iyice kulak kabarttım. Gelini kayınvalidesine; ters ‘E’ anne ters ‘E’ diye kopya veriyordu. Bunca yıllık hekimlik hayatımda göz muayenesinde kopya veren birine ilk kez şahit oluyordum. Bu durum beni şaşırtmıştı ama bizim insanın yardımseverlik(!) boyutu hakkında yeniden düşünmeye de sevk etmişti.