2015 yılında Yeni Asya Vakfı Barla Sosyal Tesisleri’nde dört aile Risale-i Nur okuma programına katılmıştık. Son günümüzde İslâmköy’e ziyaretimiz olmuştu.
Merhum Süleyman Demirel'in kabrini ve Demokrasi Külliyesi'ni de ziyaret etmiştik. Heyecanlıydık ve önce Çalcatepe kabir ziyaretini yaptık. Askerler nöbet tutuyor, görevliler de gerekli bilgiler vermek için halen orada bekliyordu. Fatihalar okundu, ziyaretler yapıldı. Hatıra defterine notlarımızı yazarak Külliye'ye döndük. Külliye harika olarak tasarlanmış, ortada büyük bir kubbe cumhurbaşkanlığını temsil ediyor. Etrafında sekiz tane küçük kubbeli başbakanlığı temsil eden bölümler ile içerisi hizmet hatıralarıyla zengin bir arşiv vaziyetine getirilmiş. İnsan bir anda “Ne büyük hizmetler yapılmış, ancak bu hizmetler belli kesimler tarafından görülmüyor ve gösterilmiyor “ diye de hayıflanıyor.
Burada yaşadığım iki hatırayı paylaşmak istiyorum.
Birincisi: Demokrasi Küliyesi'ni ziyaret edip hatıra defterine düşüncelerimizi yazarken kırk yaşlarında bir zat yanımıza yaklaştı ve şunları ifade etti: "Bize bu insanı çok yanlış tanıttılar. Ben buraya geldiğimde hayretler içinde kaldım ve bu kadar büyük hizmetleri yapan insana karşı biz çok yanlış işler yaptık, hatta ona hakâretler ettik. Çok pişmanın ve ondan helâllik istiyorum ve özür diliyorum."
Biz de bu kısa sürede merhum Demirel'in hizmetleri ve ülkemize katkılarıyla ilgili fikirlerimizi paylaştık.

İkincisi: Kütüphaneyi ziyaret etmek istiyorduk. Ancak kütüphane kısmı kapalıydı. Epey bir uğraştan sonra görevli kişiye ulaştık ve kütüphaneyi ziyaret ettik. Muhteşem bir kitap arşivi ile karşılaştık. Hatta vazifeli kişinin "Sayın Cumhurbaşkanımız bu kitapların neredeyse tamamına yakınını okudu." sözü üzerine biz kitapları merakla incelemeye başladık. Gayemiz kütüphanedeki Risale-i Nur Külliyatı’na ulaşmak ve incelemekti. Baktım orta boy Yeni Asya Neşriyat baskılı bir külliyat ve büyük boy kitapların da bulunduğu bölümü gördük. Zamanımız kısıtlı olduğu için Tarihçe-i Hayat'ı elimize alıp incelemeye başladık. Gördük ki kitabın önemli yerlerinin altı çizilmiş ve kenarlara oklar çıkararak notlar yazılmış. Zamanımız kısa olduğu için kütüphaneden ayrıldık. Ancak diğer Risale-i Nur kitapları aklımızda kaldı. Eğer tekrar burayı ziyaret etmek nasip olursa bu kitapları tekrar incelemek arzusuyla külliyeden ayrıldık. Aradan beş sene geçmiş ve biz tekrar aile olarak Barla’yı ziyaret ettik. Bir günümüzü yine İslâmköy’e ayırdık. Süleyman Demirel Demokrasi Müzesi’ni gezdik, tamamlanıp anıt haline getirilen Çalcatepe kâbir ziyaretleri yapıldı ve sıra Kütüphane ziyaretine gelince görevliler kütüphanenin ziyarete kapalı olduğunu, sadece gazeteci ve araştırmacıların dilekçe yazmaları ve hangi alanlarda çalışma yapacaklarını belirttikten sonra uygun bulunursa belli bir süre ile sınırlı kütüphaneye izin verileceğini ifade ettiler. Biz de Yeni Asya Gazetesi adına bir araştırma ve çalışma yapacağımıza dair bir başvuru formu doldurarak müracaat ettik ve kütüphaneye girdik. Elbette beş sene önceki yarım kalan yerden başlayarak Risale-i Nur eserlerinin bulunduğu alana gittik ve hem kitapları inceledik, hem de resimlerini çekerek ispat-ı vücut ettik. Hatıra defterlerine tekrar duygu ve düşüncelerimizi yazarak ziyaretimiz bitti ve oradan ayrıldık. Gördük ki Merhum Demirel diğer kitaplarda olduğu gibi Risale-i Nur eserlerini de okumuş ve kütüphanenin bir bölümüne bu eserleri yerleştirmiş.

Tarihe ve ülkemize derin izler ve hizmetler bırakan merhum Süleyman Demirel hâlen anlaşılmayı bekliyor. Rabbim gani gani rahmet etsin, mekânı Cennet olsun. Bu vesileyle
Süleyman Demirel'den iki söz paylaşalım:
"Benim sözlerimin altını çizin, beğenmiyorsanız üstünü çizin."
"Biz her şeyi doğru yapmadık, çünkü şartlar bize yaptırmadı."
Halil Uslu anlatıyor: “Ankara’da 1978 Adalet Partisi büyük Kongresi var. Merhum Demirel’e karşı genel başkan adayı da Bitlis Milletvekili Kamuran İnan. Çok hareketli bir kongre. Bizler de Vanlı ağabeylerimizle bir nefes babında kongreyi izlemeye geldik. Herkes Merhum Demirel’i koca salonda ziyaret ediyor, biz de katıldık sıraya. Merhum Demirel beni görünce ‘Nerden geliyorsun Halil?’ dedi. Ben de yukarıda ki paragrafı özetlemeye çalışınca yanına oturttu, ‘ayrılma anlat’ dedi ve kısa olarak anlattıktan sonra ‘Dur gitme sana bir hediyem olacak, bunu yanından ayırma ve bana dua et ve bu anlattıklarını mutlaka yazı olarak bana gönder’ dedi. Bu vesileyle, vefat edinceye kadar yazışmalarımızı hiç eksik etmedik…
Ceketinin iç cebinden çıkardığı özel bir kalem siyah beyaz ve üzerinde ‘Risale-i Nur’ yazılı, çok duygulandım ellerini öptüm ayrıldım. Fotoğraflarımız vs. var. Aradan geçen 37 yıldır o kalemi saklıyorum. Kalemle birlikte ne ben Risale-i Nur’dan ayrıldım ne de merhum Süleyman Demirel. Zaman seyli içinde merhum Demirel ve ailesinin derununa daha çok şahit olduk.

Kendilerinin yasaklı dönemlerde eski bakanlar kuruluna Güniz sokağa yakın bürosunda, Emirdağ Lâhikası’ndan dersler yaptığını ve katılanlardan bir can dostu Milletvekilimiz (E.H) beni görünce anlattı. ‘Halil Ağabey Süleyman Bey’in ne kadar Risale-i Nur’a vukufiyeti var şaşırdım kaldım’ dedi.
Türkiye büyük bir evlâdını, büyük bir devlet adamını kaybetti. Elbette takdir-i İlâhî ve Hz. Bediüzzaman'ın dediği gibi ‘kader hükmedince ihtiyar-ı beşer susar’ fakat, Türkiye’nin çok ihtiyacı olduğu bir dönemde gitti.
Merhum Demirel için içimden her zaman derinden bir ahhh çekmişimdir. Çokları tanır merhume Halam Fatma Hanımefendi sağlam ve istikrarlı bir Demokrattı. ‘Demirel’e benim adıma bir mektup yaz’ dedi. ‘Başlık ne yazayım?’ dedim. Cevaben ‘Koçum Demirel’ diye yaz. Biz de o tarihî kalemle, el yazısı ile yazdık, Zincirbozan’a gönderdik. Yaş haddini aşan Halama dedim, ‘Ya seni de askerler götürürse?’ Halam dedi, ‘Vallahi şu elimdeki bastonla o paşaların kafalarını kırarım.’ Zincirbozan’a o günlerde merhum Demirel’e çuvallar dolusu mektup geliyordu, o da bunların tamamına el yazısı ile cevap veriyordu.
Güniz Sokaktaki evlerinde yasaklı dönemde sordum; ‘Beyefendi bunlar nasıl oluyor?’ Cevaben merhum Demirel dedi ki ‘Günde bu evde bin kişinin elini sıkarım 600 kişiye de cevaplar yazar yazdırırım hepsi ıslak imzalı.’
Güniz Sokakta yardımcıları vardı, fakat Zincirbozan Askerî Hapishanesinde tek başına idi. Bunlar bir sünnet ve bir lütf-i İlâhîdir ve mevhibe-i Rabbanidir. Çünkü bizlerin hâl-ı âlemi ortadadır. Yorum yok...
İslâmköy’de bir yıl önce açılan ve kendilerini son olarak orada dinlediğimiz ‘Demirel Demokrasi ve Kalkınma Müzesi’ halka her zaman açık olacak. Oraları gören yeni nesil nasıl bir devlet adamını kaybettiğimizi anlayacak.
Şimdilik sözümü büyük bir manzara ile bağlayayım: Merhum Demirel’in tabutu, defalarca kendilerine ihtilâl yapan, 6 defa iktidardan aşağı inmesine sebeb olan, kendisini arkadaşları ile birlikte Hamzakoy’lara, Zincirbozan’lara hapseden ve 10 yıl siyasî yasak getiren askerlerin omuzlarında taşındı. Risale-i Nur kaleminin bir sırrı bu ki, buna da şahit olup yazıyoruz. Merhum Baba merak etme bu kalem kıyamete kadar sizleri yazacaktır.”1
Dipnot:
1- Halil Uslu, 26 Haziran 2015 tarihli Yeni Asya