"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Aklımız midemize hâkim mi?

M. Said BAYRAKLILAR
19 Haziran 2025, Perşembe
Abdulkadir Geylânî Hazretleri'nin kızartılmış tavuk yediği, müridinin ise kuru ekmekle yetindiği meşhur kıssayı İktisat Risalesi'nden hatırlarsınız.

Bediüzzaman Said Nursî bu kıssa üzerinden, lezzetli nimetlerin şükür için istenmesi gerektiğini ve bu seviyeye ulaşmadan lezzeti takip etmenin doğru olmadığını ifade eder.

Peki biz gerçekten lezzeti şükür için mi istiyoruz? Yoksa sadece nefsimize hoş geldiği için mi o lezzetlerin peşinden gidiyoruz?

İktisat Risalesi’ni okurken çoğumuz belki de “Ben zaten nimetleri şükür niyetiyle tüketiyorum” diyebiliriz. Ama acaba gerçekten öyle mi? Bediüzzaman bu sorunun cevabını test etmek isteyenlere bir mihenk taşı verir: “Aklın mideye hâkim olması.”

Eğer akıl mideye hâkimse, kişi lezzeti yalnızca şükür için ister. Bu durumda meşru olmak ve başkasına el açmamak şartıyla lezzetli şeyleri yemek mümkündür. Ancak asıl soru şu: Bizim aklımız midemize hâkim mi?

Çoğumuz neyi yiyip neyi yemememiz gerektiğini çok iyi biliyoruz. Fakat yine de yemememiz gereken lezzetli şeylere karşı koyamıyoruz. Neden? Çünkü lezzetli olanı tercih ediyor, faydayı göz ardı ediyoruz. Hazır bir dirhem lezzet için, ileride getireceği batmanlarla ölçülen zarara razı oluyoruz. Bu da gösteriyor ki midemize akıl değil, akıbeti görmeyen kör hissiyat hâkim.

Kör hissiyatın yönettiği bir insanın, lezzetin peşinden gitmesine ruhsat yoktur.

Modern medeniyet ise bu konuda tam bir çelişki içinde. Bir yandan hareketi azaltıp (sû-i istimal), diğer yandan lezzeti artırarak (israf) yüzlerce çeşit hastalığın yayılmasına zemin hazırlamış. Bu durum, bir anlamda beşerin kendi elleriyle işlediği bir cinayetin (yasak meyve) neticesidir. Bediüzzaman’ın dediği gibi: "Musibet, cinayetin neticesidir." Dolayısıyla bu musibete biz kendimiz sebep olduk.

İlginçtir ki yüz yıl önce adını dahi bilmediğimiz birçok hastalık, bugün doğrudan bel çevresinin genişliğiyle ilişkilendiriliyor. Medeniyetin sebep olduğu bu genişlemeyi şimdi medeniyet yine kendi eliyle daraltmaya çalışıyor.

Daha da ilginç olan ise şu: Erkeklerin bel çevresi arttıkça, vücuttaki östrojen (kadınlık hormonu) seviyesi de artıyor. Yani daha duygusal ve şefkatli bir hâle geliyorlar. Aklımıza ister istemez Bediüzzaman’ın şu ifadesi geliyor: “Sefih erkekler hevesatlarıyla kadınlaşırsa…”

Okunma Sayısı: 277
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı