Cahiliye döneminde en meşhur ediplere ait Kâbe’nin duvarına altın ile yazılan ve “Muallakat-ı Seb’a” denilen en etkili yedi şiiri Kurân-ı Kerîm’in üslup ve belagatine karşı tüm değerini kaybetti.
Hatta bazı kişiler Kur'ân-ı Kerîm’e inanmasalar bile belagatine karşı secdeye kapandılar. Meşhur şairlerden olan Lebid’in şiiri ayete karşı bunun bir değeri kalmadı diyerek kızı tarafından Kâbe duvarından indirildi. Lebid’in kızı yaptığı bu hareketle sadece o zamana değil bu zamana da bazı mesajlar veriyor. O mesajları anlamaya çalışmak gerektiğini düşünüyorum.
Hatta bu davranışın Risale-i Nur hizmet-i imaniyesine bakan yönünü dâhi yorumlamak gerekiyor. Onun için okuyucularımızla hissettiklerimi paylaşmak istiyorum. Lebid’in kızı Kâbe’den sadece babasının meşhur şiirini değil; enaniyeti, bencilliği, kıskançlığı, şahıs ve şahsiyetçiliği de indirmiştir. Şahsî muarazayı, rekabeti ve mücadeleyi hak ve hakikat etrafında şahs-ı manevî ismi ile toplanmaya ve birleşmeye tebdil etmiştir. Koyu ve kuru inadı hakta sebata ve hak yolunda her türlü fedakârlıkla değiştirmiştir. Kâbe’nin maddî duvarını-babası bile olsa- kendini yüceltmiş ve kendine yüksek bir makam tayin etmiş insanların işgalinden kurtardığı gibi maneviyatının da sadece Allah (cc) için olmak, Onun için işlemek, çalışmak ve görüşmek olduğunu göstermiştir.
“Ben” olmanın bittiğini ve “biz” olmanın başladığını artık herkesin Kur'ân-ı Kerîm karşısında sadece bir talebe olduğunu anlatmak istemiştir. Kim ki bundan sonra kendi için kendi adına meydana çıkar işte onun kaybedeceğini vurgulamıştır. Şahsî kabiliyet ve istidatlar ancak Kur'ân-ı Kerîm’e hizmetkâr olabilir. Kim ki haddinden geçer ise onun kaybı muhakkaktır. Artık yükseğe çıkmak, yüksekte kalmak, yükseklerde uçmak bitmiş tevazu ve mahviyette lâyık olduğu yerde bulunmak zamanı gelmiştir. İşte Cahiliyeti Asr-ı Saadete çeviren bu sırdır.