Nakış nakış kar yağ-dırıl-ıyor! ‘Beyaz rahmet.. beyaz esaret.. beyaz kefen.. kara kış.. na-kış!’ Hepsi farklı pencerelerden bakış.
Kendi âleminin rengine boyuyor herkes.
Ve... Kalbimiz çok çoraklaştı.
Paradan ve siyasetten başka bir şey konuş(a)maz olduk!
Şiir öldü mü yoksa ?
Şairlerin karlı izlerini takip edelim bugün.
Bu soğuk ve karlı havalarda vatan için, rızık için, sağlık için, hizmet için çile çeken kahramanları selâmlayarak.
Soğuk zindanlarda gün sayan ve onların yolunu gözleyen masumları da..
Savaştan kaçıp hürriyete uçarken, can veren kelebeklere de sıcacık bir selâm olsun.
Şairlerin gözüyle kar yağışında bazen ümit, saflık, beyazlık, şükür çıkıyor karşımıza. Bazen de aşk, ayrılık, acı, elem, gurbet ve ölüm...
***
Cahit Sıtkı’ya göre yağan kar değil, ruhumuzdur:
“Yağan beyaz bir sükût, bir mahşerdir sanki kar!
Bir hicret sevdasıdır ruhumu sardı yine...
Ruhum karıştı gitti bu kar tanelerine;
Şimdi yağan kar değil, ruhumdur kar yerine”
***
Cenap Şahabettin ayrılık, arayış ve ağlayış görür kar tanelerinde:
“Bir beyaz titreyiş, bir dumanlı uçuş,/ Eşini kaybeden bir kuş/ Gibi kar/ Geçen ilkbahar günlerini arar./ Ey kalplerin çılgın aşk şarkıları,/ Ey güvercinlerin ilâhileri,/ O baharın işte yarını bu/ Kapladı derin bir sessizliğe yeri/ Karlar/ Ki sessizce sürekli ağlarlar./ Ey uçarken düşüp ölen kelebek/ Bir beyaz melek kanadının tüyü/ Gibi kar/ Seni solgun bahçelerde arar.”
***
Yahya Kemal’in gözleri gurbette, zihni ise İstanbul’dadır
“Bin yıldan uzun bir gecenin bestesidir bu.
Bin yıl sürecek zannedilen kar sesidir bu.
Zihnim bu şehirden, bu devirden çok uzakta,
Tanbûrî Cemil Bey çalıyor eski plâkta.”
***
Ataol Behramoğlu ipek gibi karda sevgiyi görür ve sevgiyi yok edenlere kızar:
“Beyaz ipek gibi yağdı kar/ Bütün insanları sevmek gerektiğini düşündüm/ Düşmanlarımız dışında/ Düşmanlarımız çünkü/ -Sevgiyi yok ettikleri için/ Düşmanımız oldular-”
***
Erdem Beyazıt insan ve tabiatı arıyor:
“Dünyanın en uzun hüznü yağıyor,
Yorgun ve yenilmiş insanlığımızın üstüne.
Kar yağıyor ve sen gidiyorsun..
Belki bulmağa gidiyorsun kaybettiğimizi
O insan ve tabiat çağını.”
***
Barış Erdoğan kar yağışını, nur yağışı olarak görür:
“İstanbul’a kar yağıyordu/ Sıtmalı bir martının kanadında Eyüp Sultan Hazretleri/ Kar bana yağıyordu…/ İstanbul’a nur yağıyordu”
***
Ahmet Telli ise; eriyen kar tanesini ömre benzetir:
“Adımı yazıyorum kar üstüne ve ıslığını çığlık/ Geçmişim kar sessizliğiyle özetleniyor artık/ Anılarım buz tutmuştur, aşklarım kar yangını/ Ömrüm, parmak uçlarımda eriyen bir kar tanesi”
***
İbrahim Sadri’de ‘80 öncesi İstanbul’u ve öğrenci hareketlerini görürüz:
“Yetmişdokuzun kışıydı / Sertti, soğuktu / İstanbul’a kar yağıyordu / Kömür yanıyordu sobalarda/ Geceleri polisler, bekçiler oluyordu / Bir de biz oluyorduk / Ölümüne üşüyorduk ha, / Yalan yok, polisler de üşüyordu / Ağzımızdan dumanlar çıkıyordu konuşurken..”
***
Mehmet Binboğa bereket vesilesi olarak görür. Yaşama sevinci ve şükür içinde ferahlar, kederlerden kurtulur:
“Silinmiş ne varsa kedere dair
Bir kar neşesinde dünya bu sabah
Gelin olmuş ağaçlar telli duvaklı
Göz alabildiği her bir yer ferah
Çocukların gözlerinde yıldızlar
Yaşama sevinci kuşanmış gibi
Kartopu tadında oğlanlar kızlar
Şükür sana yerin göğün Sahibi”