"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Dünyanın bittiği yer Timbuktu Krallığı

Mehmed KILIFOĞLU
02 Mart 2016, Çarşamba 11:00
Timbuktu nerede? Eminim birçoğunuz dünyada böyle bir yerin varlığını şimdiye kadar hiç duymadınız.

Ziyanı yok, yapılan bir yöneylem araştırmasına göre, “Timbuktu’yu bugüne kadar hiç duydunuz mu?” sorusuna cevap verenlerin üçte biri tarihte böyle bir krallık, şehir ya da kasaba olduğuna inanmadığını, geri kalan üçte ikisi ise, çok eski çağlarda var olan mistik ve efsanevî bir yer olabileceğini bildirmiş. Bu cevabı verenlerin bir kısmı Timbuktu’nun dünyanın en büyük altın rezervlerinin olduğu bir altın merkezi olabileceğini, diğer bir kısmı dünyadaki bütün hastalıkların buradan yayıldığına inandığını bildirmiş.

Timbuktu, günümüzde Batı Afrika’da yer alan Mali Devletinin sınırları içinde kalan bir yerleşim yeri. 2006 yılında vefat eden Afrika kıt’asının gelmiş geçmiş en tanınmış müzisyenlerinden biri olan Ali İbrahim Farka Toure, memleketi Timbuktu hakkında, “Biz, Timbuktu’nun dünyanın kalbi olduğuna inanmamıza rağmen; Avrupa’lılar ve Kuzey Amerika’lılar, Timbuktu için “Dünyanın bittiği yer” ifadesini kullanırlar,” sözünü sarf etmiştir. Hakikaten Timbuktu Krallığı, Batı kültüründe “Bilinen Dünyanın Sınırı”, yani “Dünyanın bittiği yer” olarak tanımlanır.”

Anayasa Mahkemesi, Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül’ün tutuklu olma durumlarının hukuksuz olduğuna karar verdi ve salıverilmelerinin önünü açtı, tutukluluk kararı veren mahkemenin de kararında direnmemesi üzerine, Dündar ve Gül serbest bırakıldılar.

Bu kadar kaos haberlerinin üst üste geldiği bir ortamda, bu pozitif gelişmenin ülke üzerinde bir nebze olsun rahatlatıcı etki yaptığını söylemek mümkün.

Can ve Gül’ün, siparişle de olsa kodese konmalarının ana sebeplerinden birinin, ülke muhalefetine gözdağı verip belli bir hizaya getirmek olduğuna inandığımıza ilişkin görüşlerimizi daha önce kamuoyuyla paylaşmıştık. Bu görüşümüzü, İran’ın Hizbullah kanalıyla bilfiil sahada savaştığı, Rus uçaklarının ölüm kustuğu bir hengâmede, Suriye’ye silâh gönderme eyleminin yanlış, ama uluslar arası hukukta artık suç sayılamayacağı görüşüne dayandırmıştık. Ayrıca, sokaktaki simitçi ve börekçilerin bile bildiği bir gerçeği fotoğraflamanın da bir devlet sırrını ifşa etme eylemi olamayacağını bildirmiştik. Tır olayı gerçekten bir devlet sırrı ise, bu ne biçim bir devlet sırrı idi ki, sokaktaki simitçi ve börekçi bile biliyordu. Bu önemli bir devlet sırrı ise, bu sırrı gerektiği gibi koruyamayanlarda mıydı suç, yoksa simitçiler ve börekçiler gibi bu sırrı öğrenen yüzbinlerce insanda mıydı? Sonuçta ortada bu ve buna benzer bir sürü ironik durum vardı. Anayasa Mahkemesi de bizim gibi düşünmüş olmalı ki, Dündar ve Gül’ün hapisliği komedyasının devamına izin vermeyerek, tahliye edilmeleri yönünde isabetli bir karar verdi.

C.B. Erdoğan’ın, Anayasa Mahkemesi üyelerinin verdiği bu kararla aynı görüşte olmadığını anlayabilmek zor değil. Ama hukuk kurumları, siyasî güç, tercih ve konjonktüre göre karar verecek kurumlar değildir. Hukuk, bir ülkenin vatandaşlarını sadece birbirlerine karşı değil, devlet ve hükümetlerin topuzuna karşı da korur. Hukuk bunun için vardır. Bireylerin yanı sıra, devletin ve siyaset kurumunun da hukuka başvurma hakları vardır, ancak verilen karara uymama hakları yoktur. Kurala, kanuna uymamanın anlamı bütün devlet yönetim şekillerinde anarşidir. Aynı şekilde, mevzuata uymayı sağlamakla görevli devlet memurlarına “gerektiğinde mevzuata uymayın” demekte bir anarşi alâmetidir. Mevzuatın artık ihtiyacı karşılamadığı durumlar olabilir, ama bunun yolu “Mevzuata uymayın” talimatı vermek değil, mevzuatı toplumun ihtiyaçlarına göre değiştirmektir.

Cumhurbaşkanının, “cumhurun başı olarak Anayasa Mahkemesi kararlarına uymuyor ve saygı duymuyorum” ifadesi ise, işi farklı boyutlara taşıdı. Devletin başı, temsil ettiği anayasal devletin en üst yargı kurumu olan Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına uymayacağını ve saygı duymayacağını açık açık beyan ediyorsa, her bir sade vatandaştan, ülkedeki diğer mahkemelerin verdiği kararlara saygı duyması nasıl beklenecek? Bir ülkede Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararlar bile “uyulmama” noktasına getirilirse, ülkedeki diğer bütün mahkemelerin verdiği kararlar ne hale gelecek? Geminin kaptanı, ben bu geminin yazılı yönetim kurallarına uymuyorum saygı da duymuyorum diyorsa biz ne yapacağız, denize mi atlayacağız?

Zannederim birilerinin C.B. Erdoğan’a, bu geminin kaptanı, yani T. C. Cumhurbaşkanı olduğunu hatırlatması gerekiyor. Anayasa Mahkemesi’nin verdiği karara vicdanen katılmıyor olabilirsiniz, fakat anayasal bir cumhuriyetin başı olarak, Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına uymayacağınızı ve saygı duymayacağınızı beyan edebiliyorsanız, o zaman birileri de size “o devletin başında ne işiniz var?” diyecektir ve nitekim demeye başlanmıştır.

Temel ve Dursun mahkemelik olmuşlar. Dursun mahkemede “Ben bu adamı tanımayrum” diyerek Temel’i tanımamazlıktan gelmiş. Hâkim, Temel’e dönmüş. “Dâvâlı seni tanımadığını söylüyor, sen ne diyorsun?” Temel cevap vermiş. “Hâkim bey o beni tanımayursa, ben onu hiç tanımayrum.”

Nitekim, devletin başı, devletin en üst mahkeme kararını tanımıyorsa, devletin başını da tanımayanlar çıkacaktır.

Esasen, Anayasa Mahkemesi’nin verdiği karara, C. B. Erdoğan, ifade ettiği gibi uyup uymama konumunda da değildir. Anayasa Mahkemesi’nin kararları bağlayıcıdır, herkesi bağladığı gibi, Cumhurbaşkanlığı Makamını da bağlar. Yani, C. B. Erdoğan istese de istemese de Anayasa Mahkemesi kararına uyar. Cumhurbaşkanlığı Makamı, Anayasa Mahkemesi’nin bir üst mahkemesi değildir ki, C. B. Erdoğan bu karara uymayıp bozsun. Anayasa Mahkemesi’nin kararını bozamıyorsanız, bu karara uymuyorum demenizin de bir anlamı yok demektir.

Hakikaten anayasal bir devletin anayasa hukuk mahkemesinin verdiği karara, anayasal devletin başkanının saygı duymayacağını, hele hele uymayacağını bildirmesi, akıl alacak bir iş değildir. Bir kantarın ayarı bu kadar da bozulmaz. Bu kantar bizi tartamaz, her şeyi tarttığımız gibi adalet kantarını da biz tartarız diyorsanız, bizim de size bu ülkenin, dünyanın en dibindeki ülke, yani dünyanın bittiği yer olmadığını, adının da “King of Timbuktu” olmayıp “Türkiye” olduğunu hatırlatmamız gerekecektir…

Okunma Sayısı: 4152
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Nuri

    2.3.2016 13:44:24

    Kılıfoğlu'nun kaleminden yine enfes bir yazı çıkmış. Yeni Asya'ya ulaşamamak ve varlığından haber olmamak, hakikaten her bir ülke vatandaşı için büyük kayıp.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı