"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hayatın içinden sadır olmuş hikâyeler: Kırmızı Kurdelenin Sırrı

Naman Bakaç
04 Ocak 2020, Cumartesi 01:06
Eğitimci - Yazar Misbah Eratilla’nın Efsus Yayınları’ndan çıkan “Kırmızı Kurdelenin Sırrı” adlı ilk kitabı, toplam yirmisekiz hikâyeden oluşan bir eser olarak, duru bir dille dikkati hemencecik celbediyor.

Bizatihi yaşa(n)mış ve çevresinden duyduğu bu okul hikâyelerini, öykü kurgusu içinde kendine has sıcak ve içten bir üslûpla anlatmaya çalışan Eratilla, sanırım seri olacak bu hikâyelerini okurlara kitap olarak sunmaya devam edecektir. Bizatihi yaşanmış hikâyeler olmasıyla da, hayatın hallerini ve kimi veçhelerini tabiî olarak eserine yansıtmayı başarmış bir yazar olarak karşımıza çıkıyor Eratilla. 

Okura adeta “ben de bunu yaşamıştım” dedirten bu tanıdık hikâyeler, zihne olduğu kadar kalbe de dokunuşlarda bulunuyor. Afakî, soyut ve mahalleden kopuk olmayan bu hikâyelerin hemen hepsi; hüzün, dram, yoksulluk, çarpıklık ile başlar lâkin umut, sevinç ve başarı ile sonlanmaktadır. Bu yönüyle de okura, hayatın inişli-çıkışlı gerçeğini bizatihi duygu olarak yaşatırken, pes etmemeyi salık verir yazar, hikâyelerinde. Kitabın daha ilk öyküsü olan “Saçlarım Olmadan Asla” yı okuduğunuzda, hangi bireyin eğitim hayatında uzun saçından dolayı öğretmenleri tarafından azarlanmamış ve sonrasın da gelişigüzel saç kırpmalarla okula küsmemiş ki! Sonrasında hikâyenin kahramanının okula muhteşem dönüş sahnesi var ki, “öğretmen dediğin işte bu!” dedirten bir sahnedir adeta. Öğretmen de kel bir şekilde tıraşını yapmış olarak, öğrencisiyle beraber okul binasından içeri girer.

Eratilla’nın kitabı yirmisekiz hikâyeden oluşuyor ve okuyunca her hikâyenin bir ana tema üzerinden yol aldığını görürsünüz. Bu kimi zaman dürüstlük, kimi zaman diğerkâmlık, kimi zaman da fedakârlık, yoksulluk şeklinde kendini tebarüz ettiriyor. Neredeyse yirmisekiz öğüt ya da hayat yolunda yirmisekiz “yoldaki işaretler” mesabesinde hikâyeler dokumuş bizlere Eratilla. 

Hikâyelerin hayatın içinden sadır olmuş olması kadar dikkat çeken bir başka yönü ise kullandığı dilin, duru, içten ve sıcak kelimelerle örülü olması. Hikâyeleri okurken adeta siz de bazen acıya, bazen umuda bazen de hüzne düşüyorsunuz. Çünkü sizin de bir şekilde yaşamış olduğunuz, bildik hikâyeler olunca, eserin sizi kitabın yüzyirmisekizinci sayfasına nasıl sürüklediğini fark edemiyorsunuz bile. 

Eserdeki duru dile dikkat çekmişsek de, teşbihlerin, tasvirlerin ve çarpıcı ifadelerin kimi satırlarda sizleri karşıladığını da söylemeden geçmemek gerekir. Zaman zaman sun’îliğe kaçmış izlenimi verse de, bu çarpıcı tasvir ve teşbihler, okuru hikâye ile hemhal kılmaya itiveriyor. Bu yönüyle de kendisini hem okutuyor hem de olayın geçtiği okul veya köyde adeta okuyucuyu gezintiye çıkarıyor. 

Kimi zaman hikâyelerde yoksulluğu hisseden kişi siz oluveriyorsunuz. Kimi zaman ise, okumayı sökememiş öğrencinin hayata küskünlüğü sonrasında yakaladığı başarı üstüne başarıları yakalayan da siz oluvermişsiniz. 

Hangimiz Yerli Malı Haftası faaliyetinde ya da Öğretmenler Günü’nde öğretmene hediye alamadığımız, bir şeyler götüremediğimiz hissini yaşamadık ki? Ya da fakirliğin ve çaresizliğin kol kezdiği bu topraklarda hangimiz aç karınla beş veya altı ders saatini geçirmedik ki? Hangimiz okuma-yazmayı sökememişken, bir öğretmenin şefkatli dokunuşu ile sıçrama yapmadık ki? Einstein bir insanın hayatında karşılacağı en büyük mu’cizenin “hayatına dokunan bir öğretmenle karşılaşmasıdır” der sözünü hangimiz doğrularcasına yaşamadık ki? İşte bütün bunlar “Kırmızı Kurdelenin Sırrı” adlı eserde bolca var. “Kartal Uçuşu”, “Yazı Tahtası” ve “Uyuz” adlı öyküler bu neviden konularıyla bir çırpıda söylenebilecek hikâyeler olarak karşımıza çıkıyor.

Eser ile ilgili söylenecek negatif değerlendirmeden biri olarak, kimi hikâyelerin alâlade yazılmış olmasından kaynaklı hızlı geçişlerin veya hikâyenin aniden sonlanışı olsa gerek. Yani hikâyenin başlangıcından gelişimine kadar okunan kısmının çok hızlı bir geçişle hemencecik sonlanmasından kaynaklı kopuklukların olduğunu söylemeden geçmemek gerekir. Hikâyenin sonuna ilişkin damağında eğreti bir tad bırakan bu duruma ilişkin “Acıyı Alışarak Yaşamak” ile “Kalbi İkiye Bölünen Çocuk” isimli iki hikâyeyi örnek vermekle iktifa edelim. Bu hikâyelerde görünen bir başka husus ise, anlatımdaki zaman fiilinin uyumsuzluğu, ahenksizliğini de bir dipnot olarak belirtmek yerinde olacaktır.

“Kırmızı Kurdelânın Sırrı” hayatın içinden sadır olan hikâyeler olarak kâh hüzünlendirecek, kâh umuda kanat çırpacak, kâh da fakirliğin insana azim verişini hissettirecek duyguyla okurun ruhuna bir çizik atıveriyor.

Okunma Sayısı: 3219
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Fatih Kahraman

    5.1.2020 00:47:02

    Sayın Bakaç, yazısında kitabın üslubunu, hikayelerdeki tema ve diğer ayrıntıları güzel özetlemiş, tebrikler.

  • Diyaettin okuyan

    4.1.2020 13:17:17

    Bir eğitimci olarak bir çoğumuzun ama hayatımızda ama öğrencilerimizde gördüğümüz ve yaşadığımız hikayeleri değerli dostum misbah eratiilla çok sade ve yalın bir dille abartmadan dile getirmiş bir eser.eline emeğine sağlık herkese tavsiye ederim.

  • Receb

    4.1.2020 12:52:45

    Misbah hocanın kalemi de yüreği de güzel maşallah.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı