“Mütekellimden birisi gelecek, Kur’ân’ı (Kur’ân’ın hakikatlarını) öyle bir tarzda ders verecektir ki, ondan sonra, onun gibi o ders ve talimi veren olmayacaktır.”
Mütekellimin, Kelâm uleması demektir. Kelâm ilmi ise İslâm inanç ve akaidini öğreten, savunan ve ehl-i küfür ve nifakın itirazlarına cevap veren bir ilimdir. Kelâm ilmi “Usulü’d-Din” denen dinin esası ve temeli olan “İman İlmidir” ki mütekaddimin, yani Selef-i Salihin bu ilme “Fıkh-ı Ekber” demişlerdir. Hasen-i Basri, İmam-ı Azam, İmam-ı Şafi, Maturudi ve Eş’arinin bu konuda te’lifatı vardır. Onlar bu ilmi asıl ve esas, ibadet ve ahkâm ve ahlâka ait bilgileri ise “Furuat-ı İslâmiye” olarak tasnif etmişlerdir. Furuat, teferruat anlamında değil, İmanın gereği olan İbadet ve Muamelat’a ait farz ve vacip olan emirler ve nehiyler demektir. Ahir zamanda farzlar terk edilip, haramlar işlendiği ve hücumun doğrudan İmana yöneldiği bir zamanda Peygamberimiz (asm) “İman hakikatlerini aklî ve ilmî delillerle izah ve ispat ederek ehl-i küfür ve nifakı susturup öldürecek bir âlimin gelerek İman hakikatlerini yeniden kalplere ve gönüllere hâkim kılacağını haber vermiştir. Bu âlimin Bediüzzaman ve telifatının da Risale-i Nur olduğu gün gibi açıktır. Nitekim Peygamberimiz (asm) bir başka hadislerinde “Ahir zamanda ilim kalkar ve cehalet yayılır. O zaman neslimden Mehdi gelir de ilmi yeniden ihya eder, ölmüş olan dini yeniden diriltir.” (Tirmizi, İlim, 5; İmam-ı Rabbanî, Mektûbât 1:234.) buyurmuşlardır.
Yeni Asya Araştırma Merkezi