"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Müsbet hareket

Şemseddin ÇAKIR
21 Mayıs 2021, Cuma
Daha önceki yazımızda hareketin tanımlarını, muharrik ve müteharriki izah etmiş idik. Bu sefer de müsbet hareket başlığı ile işin detay veya boyutlarına girmeye çalışacağız.

Hareket başlıca ikiye ayrılır: 

1- Müteharrik-i bizzat olan hareket, 2- Müteharrik-i bilgayr olan hareket. Müteharrik-i bizzat olan hareket, kendi iç dinamikleriyle meydana gelen, herhangi bir sebep gösterilemeyen harekettir. Müteharrik-i bil gayr olan hareket ise illa bir etkene, muharrik bir güce bağlı olan hareketlerdir. Zerre ve kürelerin dolayısıyla canlı cansız her şeyin hareketleri gibi.

Bunlar muharrik ve müteharrikin durumuna göre müsbet ve menfi diye ikiye ayrılır. 

1- Müsbet hareket. Bu, lügavî veya teknik olarak, isbat edilmiş, test edilmiş doğru hareketler demektir. İstilâhda ise, akla, mantığa, dine ve ahlâk’a uygun gelen hareketlerdir ki, bunun diğer bir anlamı “hareket-i meşrûa veya fıtriye”dir. 

Bediüzzaman’ın prensip haline getirdiği hareketler bunlardır.

2- Menfi hareket. Bu da, isbat ve test edilerek, yersiz veya dine muğayyir ve sosyolojik olarak mahzurlu, arızalı davranışlardır.

Müsbet ve menfi hareketlerin bazı alanları:

a) İtikadî alanda: Salt aklı esas almak “menfi”, akılla naklî birleştirmek “müsbet”tir.

b) Uluhiyetle ilgili olarak: “La ilâhe” menfi, “illallah” demek müsbettir. O halde inkâr veya maddeye uluhiyet atfetmek “menfi hareket”, kâinatı ulûhiyetin tecellisi görmek “müsbet hareket”tir.

c) İbadet alanında: Riya, süm’a ve ucb’a dayalı ibadetler “menfi hareket”tir. İhlâs’a dayalı hareketler “müsbet hareketler”dir.

d- Ahlâk alanında: Ahlâk-ı rezileye tabi olmak “menfi hareket”tir. Ahlâk-ı hamidiye tabi olmak “müsbet hareket”tir.

e) Hizmet alanında: Ferdi davranmak “menfi hareket”, meşverete göre davranmak “müsbet hareket”tir.

f) İçtima-i alanda: Kaba kuvvete, güce ve şiddete dayalı faaliyetler “menfi hareket”, uhuvvet, muhabbet ve teavün prensiplerine uyan hareketler “müsbet hareketler”dir.

g) İslâmî hizmetlerde: Dini siyasete endekslemek (siyasal İslâmcılık) “menfi hareket” tahkikî imanı esas almak “müsbet hareket”tir. 

Burada Üstad Bediüzzaman’ın bir mektubuna yer verelim. Şöyle diyor Üstad Hazretleri: “Bizim vazifemiz müsbet hareket etmektir. Menfi hareket değildir. Rıza-yı İlâhiye göre sırf hizmet-i imaniyeyi yapmaktır, vazife-i İlâhiyeye karışmamaktır. Bizler asayişi muhafaza-i netice veren müsbet iman hizmeti içinde her bir sıkıntıya karşı sabırla şükürle mükellefiz.” (Emirdağ Lâhikası, Mektup: 371) 

Üstad aynı mektubun devamında, “... bazı hocaların bid’alara taraftarlığından dolayı onlara hücum etmeyiniz. Bilmeyerek ‘Zaruret var’ zannıyla hareket eden o biçarelere vurmayınız.” diyor.

Görüldüğü gibi Üstad Hazretleri sureti kat’iyede menfi harekete cevaz vermemiştir. Hatta hocalar bazı maslahatlara binaen yalana cevaz verdikleri halde Üstad onu da, “zaman nesh etmiştir” demekle hiç tenezzül etmemiştir. Ayrıca o, “mukabele-i bilmisil”i de “kaide-i zalimane” olarak değerlendirmiştir.

Bediüzzaman’ın hayatı ve eserlerini dikkate aldığımızda, anahtar kelimelerden birisinin “müsbet hareket” olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. O, “tenkid’i” bile menfi hareket olarak görür ve “Hizmet-i Kur’âniyedeki kardeşlerinizi tenkit etmeyin” der. Bu durum içine düştüğümüz kaosun da, çare-i yegânesidir. Yani, rızayı nizaya ve fırsatçılığa tercih etmektir. Hatta hakkını dahi umumun istirahatına feda etmektir.

“Menlem yezük lem ya’rif” sözü de, sanki onun için söylenmiş gibidir. Menfisi ise; menfaatini izrar-ı nasda görmektir ki, günümüzün ana problemi budur. En büyük ders, Hak uğruna hayatı hakir görme dersidir. İşte Ebu Bekir üs-Sıddık, işte Ömer-ül Faruk-u Âdil! Diğer bir ifadeyle “müsbet hareket” âlem-i İslâmda bir kampanya haline getirilmelidir.

Bediüzzaman bu iki hareket üzerinde çok durarak “Biz müsbet harekete memuruz, menfi harekete değil” diye ısrarla altını çizer. Haliyle Risale-i Nurlar da, müsbet hareketi temsil eder. Meseleye bu zaviyeden bakınca bu memlekette, âlem-i İslâmiyet ve insaniyette müsbet hareketin teminatı Nurculuk olması gerekir. Çünkü; onların okuduğu kitapların ideali budur. Amerika’nın eski başkanlarından ve Amerika’yı kuran G. Washington’a, “Sen düşmanlarına da, iyi davranıyorsun” diyenlere, “Mesele düşmanı yok etmekse, ben de böyle yok ediyorum” dediği nakledilir. Bana göre Amerika’nın başarısının temelinde yatan sır da, bu olsa gerektir. Ve kanaatimce, o zat bu ahlâkı, Osmanlı’dan dolayısıyla İslâm’dan almış olması gerekir.

Zira; Amerikalı pedegog ve psikologlar, Osmanlı’nın nasıl 5-6 yüz sene 73 fırkayı bağdaştırıp idare ettiğinin altında böyle bir hoş görü ve adaleti tesbit etmişler. Yani, Osmanlı’nın Efendimizin (asm), “Ne Arab’ın aceme, ne acemin Araba üstünlüğü yok! Allah katında ancak takva sahipleri üstündür” prensibini Osmanlı’nın uyguladığını ve onun için cihana hâkim olduğunu öğrenmişler ve Amerika’nın Osmanlı’yı taklit ettiği de, iddia edilir. Demek bunun da, temelinde Efendimiz’in (asm) Evs ve Hazreç kabilelerini barıştırması vardır.

İşte bu da, bir müsbet hareket örneği, bir Müslüman ahlâkıdır. Tam da Üstadın,“Gayrı mü’min bir Müslim” dediği adam bu olsa gerektir!

İşte âlem-i İslâmın bu gün böyle bir revizyona şiddetle ihtiyacı var ve şayet âlem-i İslâm Risale-i Nur’un hizmet prensiplerini uygularsa, yeniden bir Asr-ı Saadet yaşatmanın çaresini de bulmuş olur.

Suriye’nin medarı iftiharı olan, onları uyaran Allame Ramazan el-Bûtî, “Bu asrın fetva emini Bediüzzaman’dır” demiştir. İslâm’ın “Def-i mazarrat, celb-i nef’a râcidir” düsturuna uymak “müsbet hareket”, aksi ise “menfi hareket”tir.

İstekler başlıca iki kısımdır:

1- Allah’ın (cc) emir ve istekleri “müsbet”tir.

2- Nefsin istekleri “menfi”dir.

Bir kulda Allah’ın (cc) istekleri irade haline gelmişse, o müsbet yola girmiş, kurtuluşa ermiş demektir. Şayet nefsin istekleri irade şekline dönüşmüşse eyvahlar!

Aynı hareket hem müsbet, hem menfi de olabilir. Meselâ, Üstadın dikkat çektiği; şahıs aynı, yer ayrı, kâh salih, kâh talih olabilir. Meselâ, bir ulül emr, makamında ciddiyeti vakar, mahviyeti zillettir. Aynı kişi hanesinde olsa, ciddiyeti gurur, mahviyeti tevazu olur ki, bunu da, “Küllü makamın mekâl” kaidesiyle özetleyebiliriz.

Demek bu davranışları doğru ayarlamak için basiret, feraset, ilim irfan, iyi niyet vs. gibi meziyet ve husûsiyetler de lâzım ki, bu da kişinin başarısıdır. Onun için hareketlerimiz çok önemlidir, hatta bir kişinin yersiz aynı sözü cehline, öbürünün yerinde aynı sözü ise ilmine ve aklına delildir. 

Sonuç olarak müsbet ve menfiyi mesleğimize uyarlarsak, bizler tahribe değil tamire, itham’a değil irşad’a, tenkid’e değil tenvire memuruz. Böylece girdaptan selâmete, felâketten saadete, zulmetten Nur’a çıkmış olalım. Vesselâm!

Okunma Sayısı: 2165
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı