Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 03 Ekim 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Serdar MURAT

Burada kalacak mı?



Meclisteki resepsiyonda, “Tüm gözler sizin konuşmanıza çevrildi” denildiğinde, “Kabahat bende değil. Soruldu, ben de o zaman konuşacağım dedim” karşılığını vermişti Büyükanıt Paşa.

Konuşmasına ilişkin ipuçları istendiğinde ise, “Filmin sonunu bilirseniz, sinemaya gitmenize gerek yoktur” demişti.

Ve nihayet o an geldi çattı.

Önce Kara Kuvvetleri Komutanı İlker Başbuğ konuştu. Onu Deniz Kuvvetleri Komutanı Yener Karahanoğlu takip etti. Sıra hiyerarşinin en tepesindeki isimde, Genelkurbay Başkanı Yaşar Büyükanıt Paşa’daydı.

Ancak bu araya aynı fikir silsilesinin bir halkası olarak Cumhurbaşkanı Sezer’in konuşmasını eklemek gerekiyor.

Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Karahanoğlu’nun Türkçe ezandan büyük bir özlemle söz edip “onun kaldırılmasını irticaya taviz” olarak gösteren düşünce ile Cumhurbaşkanı Sezer’in “laikliği korumak için özgürlüklerin sınırlandırılabileceği” teklifi birbirini tamamlayan bir zihniyetin yapıtaşlarını oluşturmuyor mu?

Belki Sezer’in bu teklifinden habersizdi, ancak laiklik için demokrasi ve hürriyetlerin asgariye indirilebileceği teklifi Başbakan’a Georgetown Üniversitesinde, katıldığı ve Türkiye vizyonunun konuşulduğu toplantıda da soruldu. Sınırlar ötesinde de olsa Türkiye’nin vizyonu bu mu olmalı?

Bir katılımcıdan gelen soru şu: “Ordu her zaman laik devletin koruyucusu olmuştur. Radikal İslâmcı yaklaşımlar sebebiyle daha az demokratik, daha asker kontrolünde yaklaşımlar konusunda ne diyeceksiniz?”

Erdoğan, “Bunu herhalde başka bir ülke için soruyorsunuz... Her şeyden önce Türkiye bu süreci yaşayan bir ülke değildir” diyor, ama ne trajiktir ki, o görüşü ülkenin cumhurbaşkanı seslendiriyorsa, orası hangi Patagonya diye işi saflığa vurmanın anlamı var mı?

Başbakan, “Türkiye’de bir siyasî irade, sivil irade işbaşındadır. Bu sivil iradenin ve anayasada bütün kurumların tanımları yapılmıştır. Bu tanımlar neyse herkes bu tanıma uygun olarak hareket etmek durumundadır. TSK da bu tanıma uygun olarak hareket etmek durumundadır. Bunun dışına çıkamaz” karşılığını verdi.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanının ABD gezisinde dahi peşini bırakmayan bu konu, bir dalga gibi yayılıyor. 12 Mart müdahalesinin Başbakanı Nihat Erim’in, özgürlüklerin üzerine bir şal örtülmesi teklifi öyle anlaşılıyor ki, birileri için yeniden ilham kaynağı olmuş.

Bir noktadan düğmeye basılmış gibi, aynı teklifi gündeme getiriyorlar.

Bu çok hayra alâmet bir durum değil. Belki girilmesi için zorlandığımız yeni bir sürecin ipuçları bunlar.

Büyükanıt Paşa, “Üç bölüm halinde konuşacağım” diyerek başladığı konuşmasında asker-sivil ilişkisini tartışmaya açan Avrupa Birliğini ve isim vererek Kretschmer’i hedef aldı.

“Laikliği yeniden tanımlayalım diyenler çıkmadı mı? Bu insanlar devletin en tepesinde değil mi?” sözleriyle Meclis Başkanı Arınç’ı hedef aldı. Büyükanıt Paşa ile konuştuğunu, gerginliğe fırsat verilmeyeceğini söyleyen Başbakan Erdoğan’ın, “İrtica tehdidi yok” sözlerine de, “Türkiye’de irtica tehdidi vardır” diye karşılık verdi.

Ancak ordunun asıl rahatsız olduğu noktayı, AB çevrelerinden gelen ve son olarak TESEV’in Almanak’ının yayınlanması münasebetiyle düzenlenen törende yaptığı konuşma ile Avrupa Birliği Komisyonu Türkiye temsilcisi Kretschmer olduğu ortaya çıktı.

Deniz Kuvvetleri Komutanı Karahanoğlu’nun, Deniz Harp Okulu’nda düzenlenen törende yaptığı konuşmada, AB konusunda sarf ettiği, “Bu süreçte bilinmesi gerekir ki Türk Silâhlı Kuvvetleri, AB idealleri ve AB uyum süreci uğruna, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin anayasayla belirlenmiş temel değerlerinden asla sarf-ı nazar edemez, edilmesine de aşındırılmasına da müsamaha gösteremez” sözlerini de buna eklemek gerekiyor. Bunlar AB’nin talepleri ve eleştirileri karşısında komuta kademesinin ne düşündüğünü çok net bir şekilde anlatıyor.

Geçmişte yaşadıklarımıza bakarak değerlendirdiğimizde Cumhurbaşkanı’nın, komutanların en üst seviyeden bu tür açıklamalarda bulunmaları ister istemez bir gerginlik meydana getirecek. Ancak asıl önemli olan, bu burada duracak mı, yoksa devamı gelecek mi?

Tabiî bunları tartışırken bir de dönüp sormamız gerekiyor. Geçmişte bu kavgaları çok yaptık da ne oldu? Ülkemiz ne kazandı?

03.10.2006

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (02.10.2006) - Bir kenara not edelim

  (29.09.2006) - Varan bir mi?

  (28.09.2006) - Kim tutar seni ‘Ertuğrul abi’

  (27.09.2006) - Kırılma noktası

  (26.09.2006) - 301'de samimiyet testi

  (25.09.2006) - 'Pardon' demeden önce

  (22.09.2006) - Beraat kararı avutmasın...

  (21.09.2006) - Topuğa kurşun ya da 301 ısrarı

  (20.09.2006) - Bir çıkar uğruna...

  (19.09.2006) - Savaş yeni başlıyor

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habip FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahaddin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004