Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 28 Eylül 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Zafer AKGÜL

İçinden irtica geçen ülke



Bu ülkede her türlü tehdit ve tehlike biter, nedense irtica tehlikesi hiç bitmez. Her gelen irticayı devralır gelir, her giden irticayı emanet eder gider. Babadan oğula geçen kutsal bir emanet gibi, nesilden nesile aktarılır durulur. Ben kendi hesabıma bu ülkede aklımın dünyaya ayak bastığı yıldan itibaren—siz deyin ki ilkokul 5. sınıftan beri—bizi yönetenler, başımızdaki büyükler hep “irtica” uyarısında buluna gelmektedirler. Yaşım 47’lere merdiven dayadı hâlâ bu söylemlerle mevsimler, yıllar geçiyor. Allah bilir ya ben bir gün ölüp de mezara girdiğim gün, kimbilir hangi yüce büyüğümüz irtica konusunda nutuk çekiyor olacak.

Herkes gibi benim de dikkatimi çeken periyodlar var. Türkiye’de önemli kalkınma hamlelerinin, önemli teşkilât ve oluşumlara girme teşebbüslerinin, önemli dönemeçlere girme manevralarının arifesinde birden bire pıtırak gibi her yandan “irtica” uyarıları yükselmeye başlar.

Ne olmuşsa olmuş, irtica son günlerde gemi azıya almış, sabırları taşırır olmuş, memleket için en hayatî ve tehlikeli bir tehlike(!) haline gelmiştir. Artık tüm kurum ve kuruluşlar demeçler vermeye, eylemler yapmaya başlarlar. Medyada bir takım sakallı, şalvarlı resimler boy boy basılır, oruç/moruç, etek-metek, sakal-sinek alanında kimselerin görmediği saldırılar, barbarlıklar keşfedilir, 6-7 yaşlarındaki çocukların mahalle içindeki Kur’ân kurslarında nasıl gizli gizli örgütsel çalışmalar yapıldığı, beyinlerin yıkandığı falan otuziki kısım tekmili birden yayınlanmaya başlanır. Artık askerinden rektörüne kadar, müdüründen direktörüne kadar hemen her yönetici ve idareci irticaya karşı savaş açar. Silâhlı, silâhsız tüm güçlerle birlikte amansız bir savaş başlatılır.

İç ve dış düşmanlara karşı açılan bu tip savaşlardan sonra artık vatandaşın huzuru bozulur, rahatı kaçar. Bir an önce vatanın irtica denilen mikroplardan arınmasını bekler. Bir takım gelişmeler olur, hükümetler düşürülür, yürüyüşler, alayişler, nümayişler sonunda memleketin başına zinde güçler geçer ve irticanın köküne kibrit suyu dökülür. Yalnız bu arada uluslar arası arenada ve ulusal bazda birtakım anlaşmalar, ihaleler, sözleşmeler yapılır. Sözgelimi savaş uçakları alımı, tank tamirleri sözleşmesi, falanca ülkenin içinde bulunduğumuz pakta geri dönüşü için iyiniyet gösterisi olarak veto kaldırma kararı gibi sıradan(!) bir takım icraatlar da yapılır elbette ki. Sonra demokratik seçimler yapılır. Seçimlere girecek adaylar içinde irticaya bulaşmışlar ayıklanır. Hangi partilerin seçime gireceğine de karar verilir. Konsey’in kabul etmediği partiler kapatılır. İrticaya prim verme ihtimali partilerin tek başına iktidar olmaması için sağda iki, sol tek partiye müsaade edilecek kadar demokratik ve hukuksal ayarlar bile ihmal edilmez.

Neticede seçimler yapılır, istenmeyen parti veya zümreler iş başına gelince tekrar irtica söylemleri dillendirilmeye başlanır. Bu böylece bitmeyen bir hikâye gibi sürüp gider. Her on yılda bir tekrar gündeme getirilir. Demokrasiyle idare edilen ülkelerde siyasete bulaşması meslek olarak mümkün olmayan ve kınanan en küçük birimdeki memur veya müdür bile demeçler vermeye, irtica konusunda ithamlar üretmeye ve nutuklar çekmeye başlar. Daha büyükleri için özel gün ve yıldönümleri tarihleri beklenir. Onlar çok önemli, ama çok çok önemli(!) açıklamalarda bulunacaklardır. Onların her açıklaması önemlidir. Önemli şahsiyetler oldukları için en ufak açıklamaları bile önemlidir. Bu açıklamaların yapılacağı yer ve saat ilgililere önemli duyurulur. Hazırlıklı gelmeleri sağlanır. Ve günü gelince bu tanımı ve tarifi hâlâ belirlenmeyen irtica konusunda demeçler, beyanatlar verilir. Trenler geçer, tramvaylar geçer ve bir takım kişiler hâlâ irtica nedir, tarifi nasıldır, Menemen’deki gibi bir ne menem bir şey midir, bütün bunları anlamaya çalışır dururlar.

Yıllar geçer, bir türlü bu tehlike bitmez bitirilemez her nedense. Kısaca ömür biter, irtica tehlikesi bitmez.

28.09.2006

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (23.09.2006) - Sadece spor mu?

  (14.09.2006) - İğneyi kendimize mi?

  (10.09.2006) - Dışardan görünüm

  (01.09.2006) - Tarih bizi çağırıyor

  (24.08.2006) - Öfke ve düşünce

  (18.08.2006) - Bölge Barış Gücü- 2

  (17.08.2006) - Bölge Barış Gücü

  (11.08.2006) - Savaşın adaleti

  (03.08.2006) - “Kana” ve kana kan

  (27.07.2006) - Bediüzzaman reytingi-3

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habip FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahaddin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004