Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 06 Şubat 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Mustafa ÖZCAN

Siyasî intihar



Demokrasilerin veya seçim mekanizmasının şekilden veya formdan ibaret olduğunu zannetmek büyük yanılgıdır. Demokrasinin temel direği siyasî olgunluktur. Siyasî iktidar değişim veya dolaşımına hazır ve razı olmaktır. Onu hakkaniyetten öte bir hile sistemine çevirmek demokrasiyi yok etmektir. Ve maalesef bu anlamdaki hizipçilik Ortadoğu’nun siyasî atmosferini zehirliyor. Bugün Ortadoğu’da üç iç savaş tehlikesi geçiren üç ülkedeki kilitlenmenin sebebi de iktidar ve onun formu seçim istihkakıyla alâkalıdır. Seçim üzerine düğümlenmiştir. Zira cephede yenişemeyenler sandıkta yenişmeye çalışacaklar. Yani bir kısır döngü. ‘Diplomasi masada yürütülen savaştır’ misali bu durumda çekişme sandıkta devam edecektir. Çekişmenin dinmesi ise tarafların sonuçları sindirmesine bağlıdır. Bu itibarla seçimler otomatik bir reçete değildir.

Ki, Lübnan ve Filistin’de kriz sindirimsizlikten kaynaklanıyor. Sözgelimi, Hizbullah Lideri Nasrallah Lübnan’daki çoğunluk hükümetini sanal çoğunluk olarak yaftalıyor. Önce kendilerine yakın bakanların istifasını temin ederek hükümetin altını oydular. Ardından sokak gösterileriyle hükümeti silkelemeye devam ettiler. Neredeyse kan çıkıyordu.

Bu durumda şeridi başa sardığımızda mevcut hükümetin Hariri suikastından sonra Emile Lahud’u görevden almamasının büyük bir aymazlık ve siyasî basiretsizlik olduğu ortaya çıkıyor. Aksine Lahud ve Suriyeliler savunmadan karşı hamleye geçtiler. Şimdi Cemayel gibiler hükümete yönelik bu tazyik hareketini Suriye darbesine benzetiyorlar.

Sadık Mehdi de Hariri suikastının arkasında Emile Lahud ve Suriyelilerin olduğunu ifade etmektedirler. Eğer öyleyse taraflardan birisi suikastları iktidarı muhafaza etmenin bir aracı ve yöntemi olarak görmektedirler. Bu durumda İsrail’i püskürterek rüzgârı arkasına almış aynı cephenin sandığı hakem tayin etmesi ne kadar inandırıcı veya etik olabilir? Kaldı ki, Sinyora’nın da sorduğu gibi Hizbullah İsrail askerlerini kaçırırken ve buna mukabil Lübnan toplu olarak büyük bir darbe alırken Nasrallah hangi referansı esas almıştır? Lübnan referansını mı, yoksa kendisine has referansları mı? Lübnan referansını esas almadığına göre olay İsrail bağlamının ötesinde devlet içinde devlet görüntüsüdür ve iktidar mücadelesinde silâh sadece bir araçtır. Hariri gibi Sinyora hükümetinin bırakın Hizbullah üzerinde etkisini ordu üzerinde bile etkisi yoktur. Tabudur. Ve gerçekten de bu anlamda Hizbullah giderek Lübnan’da Suriye’nin siyasî manivelası haline geliyor.

***

Hizipler ve klikler sandıkta yenişemezler. Sandıkta yenişenler partilerdir. Ortadoğu’daki seçim çıkmazı da budur. Ve bu çıkmaz istikva dediğimiz siyasetle Irak’ta başlamıştır. Irak’ta Sistani ve Şiilerle Zerkavi hakkaniyete dayalı demokrasinin önünü kesmişlerdir. Taraflar Irak’ın dinî ve siyasî kimliği ve karakteri üzerinde anlaşamıyorlar. Bundan dolayı da seçimler sadece formaliteden ibaret kalmaktadır. Amerikalılar da dinî partilere veya mezhebî oluşumlara iktidar kotası uygulayarak bu hizipçiliği yaymış ve derinleştirmişlerdir. Ama bu noktada en büyük hata ‘sivil direnişçi’ Sistani’den gelmiştir. Hata sivil direnişte değil, işgalle birlikte diğer bir mezhebî gruba karşı mugalebe anlayışından kaynaklanmıştır.

Sistani iç savaşa karşı aslında ilk günden beri engelleyici bir tavır almıştır. Bunu yadetmek lâzımdır. Askeriye Türbesi saldırısından itibaren ise soğukkanlılığını kaybettiği oranda sokağa karşı denetimini de yitirmiştir. Bu anlamda Mukteda Sadr’ın Mehdi Ordusu gibi milis oluşumlarına da Şia’yı koruma bahanesiyle destek verdiği bilinmektedir. Direnişin tırmandığı bir sırada aciz kalan Amerikalıları erken seçimler için zorlamış ve böylece iktidarın Iraklılara devrini hızlandırmıştır. Ama bu devir hem Sünniler, hem de Amerikalılar açısından pürüzlü olmuştur. Amerikalılar erken seçimlerle birlikte Allavi ve Ahmet Çelebi gibi siyasî takımlarının devredışı kaldığını gördüler. Planları işlemedi. Kendilerini silâhlı direnişe kaptıran Sünniler ise hazırlıksız yakalanmışlardır. Hem siyasî, hem de askerî cephede başarılı olmaları düşünülemezdi.

Esasen Şiiler Sünnilerin direnişi sayesinde Amerikalıların siyasî tercihlerine mazhar oldular. Sünniler siyasî olarak organize olamadan seçimler yapılmıştı. Bunda Zerkavi gibilerin baskıları yanında seçimlere katılmanın meşruiyetinin tartışılması da etkili olmuştur. Bunun sonucunda Irak’ta yeni dönem dengesiz ve sarkık bir şekilde başlamıştır. Beyan Cebir Solag gibiler de bu alacakaranlık ortamda Zerkavi’nin diğer taraftaki karşılığı olan Ölüm Mangalarını kurmuşlardır. Solag uzun dönem İran’da sürgünde yaşadıktan sonra Irak’a gelmiş ve geçiş döneminde içişleri bakanı olmuştur. Yine Kaide gibi organize olan Şiiler de kendi milis teşkilâtlarını kurmuşlardır. Olan Irak’a olmuş ve bu, bölünmeyi pekiştirmiştir. Böylece Sistani’nin girişimiyle alacakaranlıkta kurulan iktidarda ve devlet kurumlarında Sünnilere yönelik üstünlük ve ayrımcılık sağlanmıştır. Bu üstünlük kurma savaşında en büyük silâh da Saddam ve ‘devr-i sabık’ suçlaması olmuştur. Bu da uyumu, güveni ve onun ötesinde genel olarak Şiî-Sünnî topluluklar arasındaki hissî mesafenin artmasını beraberinde getirmiştir. İşgal gölgesinde yapılan anayasa da geriye Kerkük gibi zehirli miraslar bırakmıştır.

***

Böylece Şiilerin siyasî olarak ABD ile araları açıldığı gibi Sünnilerle de açılmıştır. Bunun sebebi elbette ki seçimler değil, seçimleri hizip kazanımları için araçsallaştırmaktır. Seçimler ancak bütün tarafların paylaşma iradesi gösterdikleri oranda siyasî çözüm olur aksi takdirde kilit ve kavgaya dönüşür. Zaten Filistin halkı, hem Fetih, hem de dünya tarafından HAMAS’a oy verdikleri için cezalandırılmadı mı? Öyleyse seçimler üzerinden suret-i hakdan görünmek kimseye haklılık payesi kazandırmaz. Bundan dolayı Sadık Mehdi bir makalesinin başlığını (5/2/2007, Şarku’l Avsat): “Sudan, Filistin ve Lübnan’a kadar: Seçimlerin azdırdığı siyasî intihar....” koymuştur. Kalb-i selim veya kalb-i fasid arasında; seçimler veya benzeri mekanizmalar savaşın da barışın da anahtarı olabilirler. Barışı sağlayan sandık değil, kalb-i selim ve niyet-i selimdir. Yoksa sadece başkalarının ayağına basmaya yarar.

06.02.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (05.02.2007) - Kavganın nedeni

  (04.02.2007) - ‘Harekete geçme zamanı’

  (02.02.2007) - Bölgesel düzen

  (01.02.2007) - Huccetiyye ve Mehdaviye

  (31.01.2007) - ABD-İran savaşı başladı mı?

  (30.01.2007) - Kritik eşik

  (29.01.2007) - No Man'sland ya da bölgesel savaş

  (28.01.2007) - Doldurulan boşluk

  (26.01.2007) - Düşmanlık gerçekle buluşursa

  (25.01.2007) - Bedel ödemeyen kışkırtıcılar

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahaddin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004