Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 19 Mart 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Mustafa ÖZCAN

Monşer kafası



Ergün Göze ‘monşer kafası ve anlayışıyla’ ilgili bir kitap neşretmişti. Monşer kafası ülkesinin gerçeklerinden kopuk, köksüz bir şekilde sun'î bir Batı fanusu içinde yaşayan kesim ve ekiplerin ortak çığırı ve adıdır. Edebiyatta bu ekolü Servet-i Fünuncular temsil ederler. Dünya yansa onların bir çöpü yanmazdı.

‘Monşerler’ tabiri genellikle Tanzimat’tan itibaren hariciyeye egemen olan Mustafa Reşid Paşa ile birlikte başlayan ve Ali ve Fuad Paşa’larla temsil edilen ve cumhuriyete intikal eden ekolün ortak adıdır. Buna virüs de diyebiliriz. Bu virüs kendi değerlerine yabancı ve halkına en hafif tabirle bigane ve lâkayttır. Bazı kompleksli annelerin çocuklarını sahiplenmekten kaçındıkları gibi onlar da halkını ve dâvâsını sahiplenmekten çekinir ve kaçınırlar. Bu akım Batılı değerleri içselleştirdiği oranda halkına yabancılaşmıştır. Hariciye eksenli olarak başlayan bu akım zamanla vüsat kazanmış ve tesir dairesini genişletmiştir. Edebiyat ve basınımız da zamanla bu çizginin kontrolü altına girmiştir. Hâlâ da bu çizginin tesirlerini görüyoruz. Bunun en bariz ve somut örneklerinden birisi Doç. Dr. Haluk Gerger’in haksız yere yaşadıkları ve ihkakı hak dâvâsında kendisine yardımcı olacağı yerde yalnız bırakan hariciyenin tam aksi yöndeki tavrıdır. Bu değerler dejenerasyununun ürettiği bir kompleks halidir ve neticesi budur.

Siyaset bilimci ve yazar Doç. Dr. Haluk Gerger, dört yıl önce vizesi bulunduğu halde havaalanında kötü muamele görerek ülkeye girişine izin vermeyen ABD ile bir hukuk savaşına girişti ve bu hukuk savaşını alnının akıyla kazandı. Ve Amerikan yönetimini tazminata mahkûm ettirmeyi başardı. İnancı ne olursa olsun namuslu aydın tipi budur. Sembolik anlamda 2 YTL 23 kuruşluk tazminatı zor belâ alan Gerger, şu sıralar zaferinin sevincini yaşıyor. Bu dâvâda iki önemli unsur var. Birisi hak ve hukukun takibi ve bunun istirdadı için verilen mücadeledir. İkincisi de, monşer kafasını tescil ettiren, somutlaştıran hariciyenin yaklaşımıdır. Buna mukabil dâvânın tek hakimi olan bayan hukukçu hariciyenin aksi beyanlarına ve görüşlerine rağmen dâvâyı ABD’nin aleyhine neticelendirmiştir. Bu da “Berlin’de hakimler var” sözünü çağrıştırır. İyi ki monşer kafasına rağmen yargıda böyle müstakil ve bağımsız ve yerli kafalar var.

***

Arkadaşımız Kemal Benek’in sorularını cevaplandıran Haluk Gerger bir yerde hariciyenin tutumunu aksettiren bir kesit sunuyor: “Bir de Amerikan tarafı dâvâda Türk Dışişleri Bakanlığından mütalâa istedi. Bu da çok önemli. Türk Dışişleri Bakanlığı da Amerikan tezini savunan bir mütalâa verdi. Sığ bir mütalâaydı. Dünya gerçekleri, hayat bu kadar sığlığa sığmaz...” “Mütalâanın içeriğinde neler vardı?” sorusuna mukabil Gerger şunları söylüyor: “Özetle, ‘egemen devlet istediğini ülkesine sokar, istemediğini sokmaz’ görüşü vardı. Bu sığ bir egemenlik anlayışı. ‘Ben istediğimi yaparım, istemediğimi yapmam’ geleneğinden geliyor. Oysa egemenliğin de sınırlandırıldığı şeyler var. Bir insanı aşağılayamazsınız. Onun temel haklarına karşı çıkamazsın. Tabiî Türk Dışişleri Bakanlığı bunları dikkate almadı...” Hariciyenin zihniyeti burada hak ve hukuku çiğneyen mutlak bir egemenlik anlayışını ortaya koyuyor. Maalesef AİHM’nin başörtüsü dâvâsında istediği mütalaa konusunda da Hariciye benzer bir yaklaşım sergilemiştir.

***

Maalesef monşerlik sadece hariciye mahsus veya özgü bir kalıp değil. Bir takım ‘ulemau’s sulta veya sultan’ tabir edilen ulema’s su’ya da isabet eden bir genel virüstür. Bu anlamda geçmişte Sarkozy ile bir basın toplantısı düzenleyen Ezher Şeyhi Tantavi, Arapların ‘fadiha’ dedikleri bir surette bir skandala imza atmış ve ‘Başörtüyü yasaklamak Fransa’nın hükümranlık ve egemenlik haklarına girer. Biz bir şey diyemeyiz, karışamayız’ demişti. ‘Şeair hürriyeti’ olmazsa hayat hürriyeti olabilir mi veya kalabilir mi?

Gerger ABD tarafından tutuklansa veya kazara öldürülse idi yine durum hükümranlık haklarına mı girecekti? Yine başörtülü kızlara fizikî eziyet edilse o da Fransa’nın egemenlik hakları arasına girer mi? Girerse de girmezse de ikisi arasında ne fark var? Her kesimden monşerlere ithaf edilir!

19.03.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (18.03.2007) - Üç şikâyetli bir gerçek

  (16.03.2007) - 1908- 2008- 2009- ?

  (15.03.2007) - ‘Feminizmin amentüsü’

  (14.03.2007) - ‘Cinsiyet ve din ayrımına son’

  (13.03.2007) - AKP modeli

  (12.03.2007) - İstanbul'dan Bağdat'a; Bağdat'tan İstanbul'a

  (11.03.2007) - Üçüncü yol

  (09.03.2007) - Hersh'den yeni iddialar

  (08.03.2007) - Soğuk savaş günlerindeki gibi

  (07.03.2007) - Zıt müttefikler

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004