Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 19 Mart 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Süleyman KÖSMENE

Muhabbeti imanla beslemeli



Aydın’dan Ahmet Feyzi Can: “Mesnevî-i Nuriye’de (s. 88) geçen, ‘Bazen bir şeye şiddetli muhabbet, o şeyin inkârına sebep olur’ cümlesini açıklar mısınız?”

Muhabbet ve sevgi inkârın değil, tevhidin konusudur ve tevhidin malıdır. İnsan olduğu cihetle şüphesiz münkirde de sevgi var, ama münkirin sevgi duygusu imandan beslenmediği için münkirin inkârını artırıyor. Normalde muhabbet inkârı doğurmaz. Fakat akılda bilgisizlik ve kavrayışsızlık, kalpte imansızlık nedeniyle kâbus gibi çöken ümitsizlik varsa, bu kavrayışsızlık ve ümitsizlik, kalpteki muhabbeti düşmanlığa ve inkâra çevirebilir. Bilhassa şiddetli muhabbetin doğru bilgiden ve gerçek haberden beslenmesi şarttır. Aksi takdirde şiddetli muhabbet tam zıddına döner ve inkârı doğurur. İnsan şiddetli sevdiği şeye kavuşamayacağına inanırsa, ona düşman olur. Yani sonuçta kavuşma getirmeyen şiddetli sevgi zıddına döner, sevgisizliğe dönüşür; sevgisizlik de inkâra götürür.

Bu meseleyi Onuncu Sözün Dördüncü Hakikatinde işlenen cömertlik ve güzellik sıfatlarıyla birleştirerek ele almamızda yarar var. Şöyle ki: Sonsuz cömertlik, tükenmez servet, bitmez hazineler, eşsiz-benzersiz ve sonsuz güzellik ve kusursuz mükemmellik; sonsuz bir saadet yurdunda ve emsalsiz bir ziyafet bölgesinde sürekli bulunacak muhtaç, şükredici, âşık ve hayran izleyicileri istiyor.

Dünya yüzünü bu kadar süslü eserlerle donatmak, ay ile güneşi lamba yapmak, yeryüzünü her mevsimde harika bir nimet sofrası yaparak yiyecek türlerinin en güzel çeşitleriyle doldurmak, meyveli ağaçları birer kap yapmak, her mevsimde hiç durmadan bu nimetleri yenilemek ve tazelendirmek, eşsiz bir cömertlik sıfatının hiçbir şeyi dışarıda bırakmadan her şeyi kuşattığını gösteriyor. Böyle sonsuz cömertlik, tükenmez hazineler ve sınırsız rahmet, daimî ve her istenen şeyin içinde bulunduğu sonsuz bir ziyafet ve saadet yurdu istiyorlar. Hem bu yüce sıfatlar, o ziyafetten lezzet alanların o saadet yurdunda sürekli yaşamalarını, ebedî kalmalarını, yokluk ve ayrılık acısı çekmemelerini de istiyorlar.

Demek Allah’ın sonsuz cömertliği, içinde ebedî muhtaçlar bulunan ebedî bir Cenneti istiyor. Bu Cennet sonsuz olmalı, içinde yokluk, zeval ve ayrılık olmamalıdır. Çünkü eşsiz bir Cennete yokluk yakışmıyor. Yokluğu düşünmek bile acı veriyor. Eğer Cennet hayatı ebedî olmasaydı, orada yokluk söz konusu olsaydı, içindeki muhtaçlar Cennetten lezzet alamayacaklardı. Çünkü yokluğa giden bir seyirci, yokluk düşüncesiyle böyle sonsuz cömertliği takdir edemeyecekti. İnkâr edecekti.

Üstad Bediüzzaman Said Nursî hazretleri burada bir haşiyede iki örnek ile bu meseleyi daha da açıyor: Bir zaman bir dünya güzeli, kendi âşığını huzurundan kovar. Huzurdan kovulan âşık da, “Tuh! Ne kadar çirkindir!” diyerek âşık olduğu güzelin güzelliğini inkâr ediverir. Yine bir ayı gayet tatlı bir üzüm asmasının altına girer. Üzümleri yemek ister. Fakat koparmaya eli yetişmez. Asmaya da çıkamaz. Kendi kendine teselli vermek için, kendi diliyle, “Ekşidir!” der, gümler gider.

Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin Dokuzuncu Hakikatte nazara verdiği ikinci sıfat “Sonsuz Güzellik” sıfatıdır.

Kâinatta yüksek, benzersiz ve gizli bir güzellik her tarafı sarmıştır. Her şeyde olağan üstü bir güzellik parlıyor. Her varlık gayet güzel biçimde varlık sahasına çıkıyor, vazifesini yapıyor, bitiriyor ve gözden kayboluyor. Ardından gelen varlık yine aynı şekilde güzel biçimde geliyor.

Kâinat yüzüne serilmiş olan bu gayet güzel, sanatlı, parlak ve süslü varlıklar, ışık güneşi gösterdiği gibi eşsiz ve benzersiz bir güzelliği gösteriyor ve bildiriyor. Varlıklar bir biri ardınca yok oldukça, ardından gelenlerin de aynı derecede güzel olmaları, güzelliğin onların malı olmadığını, onların birer aynadan ibaret olduğunu ve o eşsiz güzelliklerin bir Mukaddes Güzel olan Allah’ın işaretçileri bulunduğunu ilan ediyor.

İşte bu derecede yüksek, eşsiz, benzersiz ve gizli güzel olan Allah, Kendi güzelliklerini aynalarda hem kendisi görmek, hem de güzelliğe hayran olanların gözüyle kendi güzelliğine bakmak istemektedir.

Demek güzellik görmek ve görünmek istiyor. Görmek ve görünmek ise, âşık ve hayran seyirci istiyor. Güzellik, kendisi ebedî olduğundan, hayran seyircilerin de ebedî olmalarını istiyor. Çünkü daimî bir güzellik, yok olucu âşıklara razı olmuyor.

Diğer yandan dönmemek üzere yokluğa mahkûm bir seyirci, daha baştan, yokluğu düşünmekten çok büyük rahatsızlık duyacak ve Allah’ın eşsiz güzelliğini göremeyecektir! Güzelliği inkâr edecektir! Muhabbeti adavete, sevgisi düşmanlığa, hayranlığı alaya ve hürmeti hakarete dönecektir.

Çünkü insan yaratılışı gereği bilmediği şeye düşmandır. Yetişmediği şeye karşı çelişkili ve zıt duygular besler. Böyle olunca da Allah’ın sonsuz güzelliğini göremez. Allah’a karşı düşmanlık, kin ve inkâr duygularıyla sarsılır. Kâfirin Allah düşmanı olması bundandır. Allah’ın, kendisine sonsuz bir mutlu hayat vereceğini bilmemesi ve ummamasındandır.1

Böylece aslında yaratılışı gereği cömertlik ve güzellik sıfatlarını çok iyi bilen, seven, hayran olan, âşık olan ve bu sıfatlara şiddetli ilgi duyan ve muhabbet besleyen insan, Allah’ı bilmediğinden ve bu sıfatların Allah’a ait olduğunu kavramadığından, yokluk ve zeval düşünceleri ile kendi kendini inkâra atıyor, küfre atıyor. Şiddetli muhabbetini, inkâra malzeme yapıyor. Kendi kendine yazık ediyor.

Dipnot:

1- Bedîüzzaman, Sözler, s. 68, 69

19.03.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (18.03.2007) - Kader kaleminin cızırtısı

  (17.03.2007) - Kısa kısa

  (16.03.2007) - Neden okumalıyız?

  (15.03.2007) - Kısa kısa

  (14.03.2007) - Muhtelif cevaplar

  (13.03.2007) - Muhtelif sorular

  (12.03.2007) - Musibetlerin perde arkasına bakmalı

  (11.03.2007) - Kısa... Kısa...

  (10.03.2007) - Amel defteri üzerine

  (09.03.2007) - Şeriat âdâbı üzerine

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004