Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 07 Ağustos 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Nimetullah AKAY

Nebevî iklimde yaşayabilmek



Bir rehber edinme ihtiyacı bütün insanlarda bulunmaktadır. Yaşayan herkesin bir örnek insanın peşinden gitme arzusuna sahip olması gerçeği, karanlıkta ışığa duyulan ihtiyaç kadar bir vak’ayı aklımıza getirmektedir. İnsanlar bu tür arayışlarında kendilerini ayakta tutacak bazı duvarlara dayanmakta, kendilerini düşüşlerden kurtaracak değişik dallara tutunmaktadırlar. Bazılarının dayandığı duvarları sağlam çıkmakta, tutunduğu dalları onu selâmete kavuşturmaktadır. Bazıları ise hep hayal kırıklıkları ile karşılaşmaktadır.

Akıl, kalb, vicdan gibi belirleyici duyguların hemfikir olduğu durumlarda insanların çürük dayanaklardan medet umması neredeyse mümkün olmamaktadır. Hususan akıl-kalb birlikteliği insan için gerçeği bulmada şaşırtmaz bir ışık olmaktadır. İnsanlar akıllarıyla bu dünyaya boşuboşuna gönderilmediğini ve bu mükemmel hayat düzeninde mutlaka bir maksat bulunduğunu ortaya koydukları zaman, kolay kolay nefis ve şeytanların telkinine kapılmayacak, gerçeği bulana kadar arayışını devam ettirecektir.

Akıl ile işe başlayan insanlar, kalbin onayının da önemli olduğunu bilmeli ve ancak bu şekilde kendilerinden istenenleri yapabileceğini anlamalıdır. Tek başına akıl doğru olanı bulmada belirleyici olmadığı gibi, kalb da tek başına kurtarıcı olma özelliğine sahip olmamaktadır.

Biz insanlara bir imtiyaz olarak verilen akıl ve şuurumuzla Rabbimizi bulmak ve Onun arzusu istikametinde bir hayat yaşamak zorundayız. Onu en iyi bir şekilde tanımak ve iman etmek için bir rehbere ihtiyacımız bulunmaktadır ki, Kâinat Sultanı olan Yaratıcımız, bizleri iki dünyada da huzura kavuşturacak Muhammed Mustafa’yı (asm) şaşırtmaz bir rehber olarak göndermiştir.

Eğer bu dünyadaki problemlerle baş edebilme imkânını bulamıyorsak, demek ki Rabbimizin emirlerini yerine getirmede bizlere en mükemmel örnek olan Hz. Muhammed’i (asm) yeterince tanımıyor, onun yaşantısını kendimize rehber edinmiyoruz. O, kâinatın sebeb-i vücudu olan Resûl-i Zîşân’ı tanımamak ve ona ümmet olmanın gereğini yerine getirmemek kadar bu dünyada daha büyük bir kayıp bulunabilir mi?

Eğer gerçekten aklımızı kullanabilseydik, eğer gerçekten kalbimizi karanlıkların mekânı haline getirmemiş olsaydık, Sünnet-i Seniyyenin değerini bilecek ve dünyanın hiçbir metâı bizleri, o âlemlere rahmet olarak gönderilen zatın (asm) yolundan ayırmayacaktı.

Şaşkın bir şekilde dünya hayatının cazibesine kapıldığımız zamanlar, sefih, günahkâr ve hatta dalâlet içinde boğulmuş insanların peşinden gitmekten kendimizi kurtaramıyoruz. Şeytanlar değişik gerekçelerle kendilerini bile kurtaramamış bazı insanların cazibesine bizleri kaptırabiliyor. Kin ve adavet gibi duyguların uyandırılmasıyla aklımız vazifesini yapamamakta, kalbimiz karanlıklardan kendini kurtaramamaktadır.

Risâlet güneşinin aydınlığından ve sıcaklığından istifade edememenin şaşkınlığını yaşayan insanlık, en büyük düşmanları olan nefislerinin emrinde inançsızlık ve fısk vadilerinde yaşamayı bir nev’î yaşamak olarak kabul etmektedir. Perişan yaşantılar görülüp ders alınması için vardırlar. Karanlığın, aydınlığa olan ihtiyacı zarûrî bir hale getirmesi gibi, sefalet içinde geçen yaşantı biçimleri bizleri Peygamberî yaşantıların aydınlık iklimine kavuşturması gerekmektedir.

Muhammedî (asm) olmanın ifade edilemez lezzetini tadabilmek için neden daha fazla gayret göstermiyoruz? İnsanî duygularımızı en iyi bir şekilde yaşayabilmek için neden Nebevî iklimin nazlı nazlı esen rüzgârında serinlenmiyoruz? İman ve İslâm havuzunda yıkanmanın insanı ne derece yükselttiğini daha anlamamışsak, demek dünyanın fani ve geçici kirleriyle yaşamaya devam etmekteyiz.

Rabbimizi tanımanın ve Ona ibadet etmenin zevki eğer hayatımızda iz bırakmıyorsa, bu demektir ki gaflet ve dalâlet karanlıkları dünyamızı karanlıklara büründürmüştür. Dünyanın bütün hayatlarımızı karartan cazibesinden kendimizi kurtarmamız gerekmektedir. Ümmet-i Muhammedîye’den olmanın güzelliğini hayatımıza olabildiğince fazla aksettirmemiz elzemdir. Aksi takdirde insan olarak yaşamanın menfî neticeleri ebedî bir şekavet yurduna bizleri idhal edecektir, Allah muhafaza...

07.08.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (06.08.2007) - Geçici rüzgârlar

  (31.07.2007) - Ruhları huzura kavuşturan iklim

  (30.07.2007) - Vicdanın onayı önemli

  (24.07.2007) - Son selâmlaşma

  (23.07.2007) - Alternatif yol yok

  (17.07.2007) - Mezara en yakın olan zaman

  (16.07.2007) - Yapıcılar ve bozguncular

  (10.07.2007) - Sabır silâhına çok muhtacız

  (09.07.2007) - Gözler doymak bilmiyor

  (03.07.2007) - Konuşmayı anlamak

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri