Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 08 Eylül 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Mehmet KARA

Normalleşme



Türkiye’de son günlerde bir “normalleşmedir” gidiyor.

22 Temmuz’da seçim oluyor, şimdi normalleşiriz diyoruz, normalleşemiyoruz.

Yeni oluşan Meclis önce Başkanını, sonra Cumhurbaşkanını seçiyor, bu sefer normalleşiriz diyoruz, yine normalleşemiyoruz.

Hükümet kuruluyor, güvenoyu alıyor, yine normalleşemiyoruz.

“O şuna yan baktı… Elini sıkarken yüzüne bakmadı… ‘Cumhurbaşkanım’ dedi, demedi” sözleri gazete sayfalarında uçuşuyor. Yine normalleşme olmadığı söyleniyor.

Yani, ne yapılırsa yapılsın Türkiye bir türlü normalleşemiyor ya da normalleşmesini istemeyenler var.

1 Ekim’e kadar tatile giren Meclisin açılışından sonra Türkiye normalleşir mi, bekleyip göreceğiz. Ama zor, zira sırada yeni bir gerginlik kaynağı olacak anayasa çalışmaları var. Bir gerçek var, bu anamuhalefet ve bu malûm basınla “normalleşme” zor görünüyor. Ancak Türkiye bir an önce normalleşip, biriken sorunlarına dönüp çözüm yolu aramalıdır… Zira, Nisan ayından beri bu sorunlar yerinde duruyor.

***

Herkesin cumhurbaşkanı oldu mu ki…

Uzatmalı cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’le ilgili 1 Eylül’de yazdığımız “Hoş sadâ bırakamamak” yazısı ile ilgili bir mail geldi. Serkan Bölge isimli okuyucu, yazımızı tenkit eden mailinde özetle şöyle diyor:

“Sayın Sezer halkıyla her zaman iç içe olmuş markete, hastaneye, alış veriş yapmaya giderken az bir korumayla gidip sıra beklemiştir. Her zaman halkının çıkarlarını korumuştur. Sayın Sezer statükocu değildi. O Anayasaya göre hareket etti. Atatürk ilke ve devrimlerinden asla ödün vermedi. O herkesin cumhurbaşkanı oldu… O gittikten sonra rejimi koruyacak kimse kalmadı… Türk halkı onu hiçbir zaman unutmayacak…”

Bizi ağır eleştirmekle suçlayan Serkan Bölge, “Siz belli bir zümrenin sesisiniz” diye de kendince bize eleştiri getirmiş.

Peki, biz yazımızda ne demiştik? Yedi yıllık statükocu dönemi özetleyip, Sezer’in Anayasa kitapçığı fırlatarak krizlere sebep olduğunu, Çankaya’yı başörtülülere kapattığını, herkesin cumhurbaşkanı olamadığını, Çankaya’da kamusal alanlar icat ettiğini söylemiş ve “Sezer, 7 yıldan fazla süren görev süresinde arkasında hoş bir sadâ bıraktı mı?” diye sormuştuk. (1 Eylül 2007)

Bu mailden sonra haklılığımız ortaya çıkıyor. Bir-iki kez kırmızı ışıkta durmak, bir-iki kez markette alış veriş yapmak halkla iç içe olmak mıdır? Bizim söylediğimiz Köşk’ü halka kapatmasıdır. Kamusal alan icat ederek başörtülü vatandaşlara Köşk’ün kapısını kapatmıştır. Ve bunlar milletin gözü önünde olmuştur. Bizde görevimiz gereği gördüklerimizi aktardık.

Neyse gidenin arkasından fazla da konuşmamak lâzım! Millet onu unuttu bile…

***

Memurlar nereden buluyor, bilmiyoruz!

Hükümetle zam konusunda anlaşamayan memur sendikaları toplu görüşmeleri uzlaşma kuruluna götürdü. Ancak, görüşmeler toplu sözleşme değil de, toplu görüşme şeklinde yapıldığı için uyuşmazlıklarda son sözü yine hükümet söylüyor. Hükümet ne derse o oluyor. Bu yüzden bu durumun anayasa ile değişmesi gerekiyor.

Hükümet ile memur sendikaları arasındaki anlaşmazlık zam konusunda tıkandı. İşte bu durumu en iyi özetleyen Diyanet-Sen Genel Başkanı Ahmet Yıldız’ın anlattığı fıkra ortaya koydu. Fıkrayı okuduktan sonra fazla söze gerek olmadığı görülüyor. Fıkra şöyle:

“ABD, İngiliz ve Türk Maliye Bakanları bir araya gelmiş. Kamu çalışanlarının durumlarını görüşmektedirler. ABD Maliye Bakanı der ki, ‘Bizim araştırmalarımıza göre kamu görevlilerimizin bir aylık geçimi için 1000 dolar gerekiyor. Biz onlara 1500 dolar veriyoruz. Bunun 1000 dolarını çeşitli ihtiyaçlarına harcıyorlar, 500 dolarını nereye harcıyorlar bilemiyoruz.

İngiliz Maliye Bakanı sözü alır. ‘Bizim araştırmalarımıza göre kamu görevlilerimizin bir aylık asgarî geçim endeksi 1000 Sterlin. Biz çalışanlarımıza 1400 Sterlin veriyoruz. 1000 Sterlin’ini çeşitli ihtiyaçlarına harcıyorlar. 400’ünü ne yapıyorlar bilmiyoruz’ derken sıra Türkiye Maliye Bakanına gelir. ‘Bizim kamu çalışanlarının asgarî bir aylık geçimi için 1000 YTL gerekiyor. Biz 500 YTL veriyoruz. Gerisini nereden buluyorlar bilemiyoruz…”

Gerçekten de, hükümet bu sorunun cevabını verebiliyor mu? Peki, asgarî ücretin 500 YTL’nin altında olduğu, ortalama memur maaşlarının 750-800 YTL olduğu bir ülkede çalışanlar nasıl geçiniyor?

Birisi bu soruya cevap vermeli…

08.09.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (07.09.2007) - Siviller yapıyor diye “sivil anayasa” olur mu?

  (01.09.2007) - Hoş sadâ bırakamamak

  (31.08.2007) - Gül'den beklenen

  (26.08.2007) - Başörtüsünü modernize etmek!

  (25.08.2007) - Memur, amuda mı kalksın?

  (24.08.2007) - Şifre: 28 Ağustos

  (22.07.2007) - “Ne yaparsın işte fani dünya” mı?

  (21.07.2007) - Kutuplaşmaya değil, uzlaşmaya

  (16.07.2007) - Kulaklara küpe olacak analizler

  (15.07.2007) - “Ver oyunu MHP’ye gitsin CHP’ye...”

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri