Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 22 Eylül 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Hasan GÜNEŞ

Adım adım hürriyet



Cenâb-ı Hakkın insana tevdî ettiği emanetin en mühim cüzlerinden olan “ene” yani ben duygusunun suistimali, en geniş mânâda etrafına tahakküm etme, baskı kurma ya da diğerlerini kendi hizmetinde çalıştırma şeklinde tezahür etmiştir. Elbette insanlar birbirine ihtiyaç duyacaktır. Ancak bu ilişkiler mutlaka bir adalet ve eşitlik çerçevesinde, hak ve hukuk korunarak bir yardımlaşma şeklinde olmalıdır.

İlk toplumlardan itibaren insanlar fertlerin hak ve hukukunu korumak ve yardımlaşmalarını kolaylaştırmak maksadıyla devletler ve hükümetler kurmuşlardır. Meselâ ABD’nin kuruluşundaki Bağımsızlık beyannâmesinde: “Bu hakları güvence altına almak için, insanlar aralarında bir hükümet oluşturur” denilmektedir. Yani devletler ve hükümetler millet ya da halk için vardır, onlara hizmet etmekle yükümlüdür. Halk ya da millet kendi aralarında bir devlet oluşturur. Bazılarının yaptığı gibi bir ülke ele geçirilip kendine göre bir halk oluşturarak onları kendine ve menfaat gruplarına hizmet ettirmek değil.

İnsanlar tarihin ilk devirlerinden bu yana hürriyetlerinden nasıl vazgeçmedilerse, bir kısım insanlar ya da organizasyonlar da bunları köleleştirmek ve kendine hizmet ettirmekten hiçbir zaman vazgeçmemişlerdir. Şüphesiz tarihin akışı her zaman düz bir çizgi şeklinde gitmemiştir. Ancak, insanların hürriyet talepleri hep artış yönünde bir yol izlemiştir. Teknolojinin paylaşımı, haberleşmedeki tekelciliğin kırılması ve yaygınlaşmasıyla sömürgecilerin ve diktatörlerin olağanüstü insanlar olmadığı, hatta belirli saplantıları ve zaaflarının olduğunun anlaşılması hürriyet taleplerini en üst noktalara çıkarmıştır.

Zamanın akışı içerisinde artık bir memlekete sömürge valisi atanarak yönetmek devri çok gerilerde kalmıştır. Ancak niyetler değişmemiştir. Toplumların her bir ileri adımına karşı, bir mânâda geri adım sayılsa da, sömürgeceler de yeni bir taktik geliştirmişlerdir. Bilindiği gibi sömürge valileri yerini yerli diktatörlere çoktan terk etti. Yabancılar kendisine hizmet edecek diktatörleri yerlilerin içinden seçiyordu. Bu taktik yaklaşık bir asra yakın işe yaradı. Ancak bunun da sonu geldi. Yükselen tepkiler karşı tarafın yeni bir taktiği ile cevaplanıyor. Batı ya da temsilcileri şimdi “Bana hizmet edecek kişiyi artık siz seçin. Bu sizin demokratik hakkınız” diyor. Bizim gibi yaşayan, bizim gibi düşünen birisi. Tepede öyle birisi varsa, artık her şey güvendedir!

Tarihin en büyük diktatörlerini çıkaran yirminci asrın en belirgin hususiyeti ideolojilerin ve milliyetçiliğin yükselen değer olmasıydı. Yabancının elinden kırbacı güya zorla alan yerli, kırbaç aynı şekilde işlemeye devam etse de, kahraman oluyordu. Çünkü o bizden idi. Maalesef ideolojiler ve milliyetçilik sömürü, baskı ve zulmü perdelemek için kullanılmıştır. Toplumlar bu saplantılarla zulme seyirci kalmış, sömürüyü kavramakta zorlanmış, vatan-millet endişesiyle pek çok şeye katlanmıştır.

Artık bundan sonraki dönem daha demokratik dönemler olacak. Fakat önemli olan satranç tahtasındaki oyunun sonuçları. Kırbaç aynı şekilde Asya’nın sırtında işlemeye devam ediyorsa, kaynaklar yine yağmalanıyorsa, yasaklar ve ihtilaflar ile toplum kamplara ayrılıyorsa, sefalet yine diz boyu ise sadece kendimizi kandırıyoruz demektir. Halk istediğini seçebilmenin ve iktidar nimeti denilen sus payının rehavetini bir süre yaşayacaktır. Fakat ileriye götürülemeyen her adımın mevcudu muhafaza değil geriye düşüş ile sonuçlanacağını unutmamak gerekiyor.

Kötümser bir yaklaşım ama halkın eline bir şey geçtiyse mutlaka içi boşaltılmıştır. Ya da elinden tekrar alınıp boşaltılarak geri verilir: Darbelerle hükümetlerin içinin boşaltıldığı gibi. Şimdi artık devletlerin içinin boşaltılıp sahiplerine terk edilme sırası geldi. On beş yirmi sene sonra iyice küreselleşen dünyada “Devlet de artık fazla bir şey değilmiş” diyecek devletin taliplileri.

İkinci Dünya Savaşının mağlupları birlik ve beraberlik ve demokratikleşme sayesinde geçen zaman içinde zararları asgariye indirmiş, orduları olmamasına rağmen yine de kendilerini yönetir hâle gelmişlerdir. Asya için ise Birinci Dünya Savaşının tortuları hâlâ temizlenememiştir.

Belki de hatanın ekseriyeti siyasetten çok şey beklemekte. Siyasetten beklenen şey aslında kolay lokma olmamak için ideolojilerden sıyrılarak birlik ve beraberliğin sağlanmasıdır. Hataların en aza inmesi ve dış baskıların tesirinin kırılması için karar mekanizmasına mümkün olan en büyük katılımın sağlanması maksadıyla demokratikleşmenin gerçekleştirilmesidir.

22.09.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (09.09.2007) - Rahmet ve Kyoto

  (30.08.2007) - İşbölümü ve ihlâs

  (14.08.2007) - Sivil ve asker

  (12.02.2007) - Asabîlik

  (03.02.2007) - Hamiyet ve taassup

  (25.01.2007) - Sistemin suçu

  (18.01.2007) - Kayyûm ve devlet

  (10.01.2007) - Petrol ve diktatör

  (28.12.2006) - Lider ve kült

  (18.12.2006) - Pinochet ve âhiret

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri