Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 30 Eylül 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Hasan GÜNEŞ

Yeni bir soğuk savaş



Soğuk savaşın ardından dünyanın tek kutuplu hale gelmesiyle, ABD karşısında dengeyi sağlayabilmek için her bir ülke kendine göre bir yapılanma peşinde. İttifaklar olmadan bu şekildeki bir yapılanmanın askerî açıdan iyi bir çözüm olmadığı bilinen bir konu. Ancak bu kadar büyük bir dengesizliğin de sadece askerî çözümlerle halledilemeyeceği de bir gerçek.

Sovyetlerin çöküşünde Afganistan mağlûbiyetinin payı büyüktür. Ancak Komünizmin halka vaad ettiği demokrasi, hürriyet ve ekonomik refahı bir türlü sağlayamaması ve esastan karşı çıktığı dinleri yok edememesinin de çok önemli birer faktör olduğunu unutmamak gerekiyor. Sovyet rejimi hem Batı medeniyeti ve hem de İslâm medeniyeti karşısında tutunamamış, ilân ettiği soğuk savaşta başarılı olamayarak çökmüştür.

Tarih gösteriyor ki, askerî çözümler hiçbir zaman nihaî çözüm değildir ve hadisenin tamamı değildir. Bugün Batı, İslâm dünyasının bazı bölgelerinde askerî operasyonlar düzenliyor. Ancak hem bu bölgelerde hem de tamamında kolay yönetilir ve uyumlu toplumlar haline getirmek için, soğuk savaş denilebilecek bir dizi faaliyet gösteriyor.

Aslında Batının saldırı noktalarını ve araçlarını iyi teşhis etmek gerekiyor. Amerikan başkanının 11 Eylül sonrası yeni bir “haçlı savaşı” ilân etmesinin daha çok kendi halkına verilen bir mesaj ihtimali daha kuvvetlidir. Çünkü tarihe bakıldığında haçlı savaşları başarılı olamamıştır. Halbuki İskender ve Roma dönemlerine bakıldığında uzun süren bir Yunan-Roma hâkimiyeti vardır.

Haçlıların hedefleri Hıristiyanlık olduğu için başka bir dine tolerans göstermiyordu. Onun için Ortadoğu’yu kan gölüne çevirmelerine rağmen çabuk terk etmek zorunda kaldılar. Roma-Yunan medeniyetinin hedefi bizzat hâkimiyet ve emperyalizm olduğu için daha farklı araçları kullandılar ve uzun ömürlü oldular.

İskender’in idealinde, daha sonra Helenizm olarak da isimlendirilen Yunan medeniyeti vardı. Felsefe eğitimi almıştı. Sefere çıkarken yanına felsefeci, tarihçi, eğitimci ve mimarları da almıştı. Gittiği yerlerde şehirler ve kütüphaneler kurdu. İşgal ettiği yerlerde kalıcı olabilmek için kendi felsefesini hâkim kılmak istiyordu.

İskender’den sonra bölgeyi ele geçiren Roma, bu mirası iyi kullandı ve devam ettirdi. Gittikleri yerlerin putlarını ve dinlerini yok etmediler. Hatta onların putlarını da kendi putlarına ilâve ettiler. Mısırlı rahiplerin İskender’i ilah kabul ederek firavun ilân etmesi Roma’da Sezar inancına dönüştü. Ancak Romalılar bunların karşılığında kendi putlarını da karşılarındakilere kabul ettirdiler, onların inançlarını dejenere ettiler. Müşriklerin, Peygamberimize (asm) yaptıkları teklifteki gibi; “Sen bizim ilâhlarımızı kabul et, biz de seninkini.” Romalılara göre de mevcutlara üç-beş tane daha ilave etmenin bir sakıncası yoktu. Gerçekte de şirk, şirktir; azı çoğu fark etmez.

Yunan ve Roma’nın istediği; vergi, itaat, şan ve şöhret idi. Onlar için bunları sağlayacak felsefe önemliydi. İskender Ortadoğu’ya girdiğinde semavî dinlerin etkisinde olan Lübnan ve Filistin büyük bir direniş göstermişken güçlü Mısır, hemen teslim olup İskender’i firavun ilân etmiştir. Firavun-meşrep anlayışa göre kuvvetli olan haklıdır, kim güçlüyse firavun odur. Kökenleri derinlerde olan bu felsefe, Risâle-i Nur’daki tabir ile “nokta-i istinadı kuvvet, hedefi menfaat” bildiği için aynı felsefede buluşmaları hâkimiyetlerinin devamı için önemli bir faktör olmuştur. Roma gibi yaşayan, Roma gibi tüketen ve israf edenler kısaca aynı felsefeyi benimseyenler Romanın gönüllüleri olacaktır.

Zamanımıza baktığımızda, Birinci Dünya Savaşı ve devam eden bazı savaşlara da haçlı savaşı demek mümkün. Fakat savaşçılar tıpkı İskender gibi, yalnız değil. Liderlerin yanında “Medeniyetler çatışması” tezlerini işleyen felsefecileri var. Ayrıca askerin hem öncü hem de artçı kuvvetleri olan farklı bir yaşantı, farklı bir hayat tarzı ve artık sınır tanımayan küreselleşmeyle birlikte, medya ve eğitim ile tüketiminden giyimine ve tersine dönmüş ahlâkî değerlerle daha istilâcı bir saldırı devam ediyor. Roma garnizonları bugün askerî üsler şeklinde devam ediyor ancak bundan daha tehlikelisi çeşitli vasıtalarla evlere giren Roma ve Yunan tarzıdır, onun “nefis ve hevâyı ilâh edinen” sefih medeniyetidir.

30.09.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (22.09.2007) - Adım adım hürriyet

  (09.09.2007) - Rahmet ve Kyoto

  (30.08.2007) - İşbölümü ve ihlâs

  (14.08.2007) - Sivil ve asker

  (12.02.2007) - Asabîlik

  (03.02.2007) - Hamiyet ve taassup

  (25.01.2007) - Sistemin suçu

  (18.01.2007) - Kayyûm ve devlet

  (10.01.2007) - Petrol ve diktatör

  (28.12.2006) - Lider ve kült

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri