Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 29 Mart 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Meryem TORTUK

Durakta beklerken



Bu aralar çok ilginç olaylar yaşıyorum. Bir tanesini geçen hafta paylaşmıştım. Dün de bir olay yaşadım ve gerçekten toplum psikolojimizi özetler nitelikteydi.

Fatih Draman caddesinde Eminönü ve Beyazıt’a kalkan iki otobüs vardır. Eminönü’ne kalkan otobüsler her zaman düzenli olarak saatinde hareket ederken, Beyazıt otobüsünde her zaman bir problem vardır. Bu uzun yıllardan beri böyle devam eder ve hiç de çözülmemiştir. Nedense şikâyetler de bir sonuç getirmez. İşte ben de evden Beyazıt’a gitmek üzere çıktım. Durağa geldiğimde Beyazıt yolcuları yine bir hayli sinirlenmişlerdi. Bir saattir otobüsü bekledikleri halde gelmediğinden ve bu arada üç tane Eminönü otobüsünün hareket ettiğinden yakınıyorlardı. Önümde de yaşlı bir amca vardı. En çok da o öfkelenmişti galiba.

Duraktaki banka oturup kitabımı okumaya başladım. Bu arada bir tane daha Eminönü otobüsü geldi. Yolcular iyice sinirlenmiş ve bu sinirlerini yatıştırmak için kendi aralarında yönetime veryansın ediyorlardı.

Amca konuşmalarına devam ediyordu. “Neden İslâm ülkeleri hep geride kalıyor? Adamlara bak, bütün her şey onlarda. Bir bomba atsa bizim hepimizi öldürür.”

Bu arada arkadan gelen bir ses, daha da ilginçti:

“Bu gün yine Bağdat’ta 36 kişi öldürülmüş.”

Başka biri de ona cevap verdi, “Ya bu Bağdat’ta da ne çok insan yaşıyormuş, öldür öldür bitmiyor.”

Amca da, “Bakın adamlara, bütün İslâm devletlerini esir almışlar. Biz de onların uşağı durumundayız işte” diye, sözlerine devam etti.

Bu durumu izlemeye koyuldum. Amca bu kez söyleyeceklerini bana bakarak söylemeye başladı:

“Biz Peygamber Efendimizin sözleri diye diye bir takım şeyler söylemekten öteye gidemezken, adamlara bak bütün makineler onların ellerinde. Bir tuşa bassalar topumuzu yok ederler.”

Hiçbir şey söylemeden kitabıma gömüldüm. Sadece dinlemek istiyordum. Bu konuşmalar nereye gidecek, diye de içimden merak ediyordum.

Sonra amca geldi, yanıma oturdu. Benimle konuşmaya başladı: “Ben bunu televizyondan kulaklarımla duydum. Bir misyoner papaz konuşmasında ‘Biz istesek İslâm âleminin hepsini bir anda yok ederiz, ama biz merhametliyiz” diyordu. Adamlar Hiroşima’yı nasıl yok ettilerse, bizi de bir atom bombasıyla yok edebilirler” dedi. Ben de ona sadece gülümsedim. Ne onaylama, ne de reddetme gibi bir duruşa da girmedim. Sözlerinin tamamını duymak istiyordum.

Sonra, “Bence insanların bu durumdayken Hacca gitmeleri bile doğru değil” dedi. “Neden? Çünkü, onlar da Amerika’nın uşağı. Verdiğimiz paralarla başkalarına uşaklık edip, bizi arkamızdan vuruyorlar.”

Bu kez de ben, “Amca az önce bize de uşak demiştin galiba?” dedim. “Bu durumda bizim bu ülkede de yaşamamamız gerekiyor.”

Yüzüme baktı ve herhangi bir şey söylemedi.

“Bizim geri kalmışlığımızın nedeni işte tam da şu an yaptığımız şey” dedim. “Hacca gidip gitmememiz değil, kendi içimizde birbirimize düşmemiz ve korku senaryolarının tellallığını kendi içimizde yapmaya başlamamız.” Amca bu kez beni onayladı. Sonra otobüs geldi ve hepimiz otobüse bindik.

Bu yaşadığım mikro ölçekteki olay, aslında toplumsal fotoğrafımızın küçültülmüş bir halini yansıtır nitelikte.

Toplum yine artı ve eksi kutuplara itilerek birbirine düşürülmeye çalışılıyor. Seksen yıllık senaryolardan sağcı ve solcular, laik, antilaik postuna bürünmüş; Dinci, Laikçi söylemleriyle içimizde korku tohumlarını ekmeye çalışıyor.

Bir toplumun en büyük harcı dindir. Bu harcı kimisi, din adına, kimisi de dinsizlik adına karıştırarak kendine yer açmaya çalışıyor.

12 Eylül 1980 darbesinin arka yüzünü anlatan Zincirbozan filmini izleyenler bilirler, orada şöyle bir cümle geçer: “Sağcılar solcuları öldürür, solcular da sağcıları. Böylece temizlenir giderler.”

Darbelerle dolu yakın tarihimizi iyi okumamız ve üzerimize yazılan senaryoları iyi tahlil etmemiz gerekiyor ki, onların biçtikleri postları giymeyelim. Ve geri kalmışlığımızın bedelini de dine ödetmeyelim. Zira bu toplumu ayakta tutan, bu harç.

29.03.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (22.03.2008) - Cipso değil, sigara alacak paramız var!

  (15.03.2008) - Simurg yeniden uçuyor

  (06.10.2007) - Tepkisel toplum

  (22.07.2007) - Ormanım yandı

  (14.07.2007) - Sanallaşan toplum bilinci

  (17.02.2007) - Sevgiye giden yollar

  (10.02.2007) - Aile bağları

  (20.01.2007) - Hayatta garantisi olan bir şey var mı?

  (13.01.2007) - Babalar, anneler ve çocuklar

  (06.01.2007) - Şiddete açık arttırma!

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ahmet ARICAN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Nurettin HUYUT

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri