Sevgi de, düşmanlık duygusu da iki türlüdür: Hakikî ve mecazî. Mecaz nedir?
Mecaz, kelimelerin gerçek değil, başka anlamlarda kullanılmasıdır. Meselâ, birisine “yüreksiz’’ denildiğinde gerçekte “yüreği olmayan” değil, “korkak’’, “eli sıkı”, “cimri’’ anlamlarında kullanılır.
Duygular da böyledir. Gerçekten bir kalbte hakikî sevgi bulunsa, o vakit düşmanlık mecazî olur, acımak sûretine dönüşür.
Eğer düşmanlık sebebi galebe çalıp, düşmanlık, hakikatiyle bir kalbde bulunsa, o vakit muhabbet mecazî olur, gösteriş ve temellûk sûretine girer. Mecazî sevgi, bizzat nefis ve madde hesabına, onun fani, solan, yok olan yönüne olan sevgidir.1 Meselâ, bir elmayı, Allah’ı anmadan, O’nun isimlerinin yansımalarını düşünmeden şuursuzca yemek...
Aslında sevgi ile dümanlık duyguları zıttır; ışık ve karanlık gibi gerçekte bir araya gelmezler. Hangisinin sebebi galip ise, o hakikatiyle kalbde bulunur; onun zıddı gerçekte olmaz. Meselâ, sevgi hakikatiyle bulunsa, düşmanlık şefkate, acımaya dönüşür. Şayet düşmanlık hakikî olarak bir kalpte bulunsa, o vakit sevgi mecazi olur. Sevgi; yapmacıklığa, dalkavukluğa dönüşür.2
Sevginin de yaydığı bir enerji vardır. Gerçek veya mecazi sevgi “dalgaboyları” muhatabın kalbinin radarına çarpar ve onun seviyesini hisseder. Sevgi, ışıktan hızlıdır. Işık, dünyayı saniyede yedi kez dolaşabiliyorsa; sevgi yedi yüz kez dolaşır ve her seferinde sahibinin sevgisine sevgi katar! Zira, Allah’ı seven, sonsuz bir sevgiye kavuşur. Böyle bir kalp de Allah için sever. Gerçekten Habib olan Allah için seven kalp, Allah’ın evidir. Beytullahta ise düşmanlık duygusu bulunamaz. Fakat insanda bu olumsuz duygu da var.
İşte bu Allah sevgisi ile mecazî olur ve acıma sûretine dönüşür. Çünkü, iman ışığıyla dolan kalbe, karanlık olan düşmanlık duygusu giremez.
Düşmanlık, karanlık ve kirlilik olduğuna göre, onu ancak sevgi ışığı ile yok eder, muhabbet suyu ile arındırabiliriz. Yakıtı iman nuru olan sevginin ışığı içimize girse, diğer duygularımız da aydınlanır. Dışımıza aksederek muhataplarımıza ulaşır.
Eğer hakikî sevgi, yani Allah hesabına sevgi yoksa, mecazidir. Böyle bir sevgi gayr-i meşrûdur. Ki, onun da göstergeleri;
• Başkasına düşmanlık besleyerek telkin edilen;3
• Yalnız maddeye, nefse, hasis çıkarlara hizmet eden;
• Sevgiyi verene, sevgilileri yaratana yönelmeyen haksız, yersiz sevgi gayr-i meşrû bir sevgidir.
• Düşmanlığa,4 aç canavara ve nefse beslenen sevgi de gayr-i meşrûdur.5
Gayr-i meşrû sevgi, tabiî olmadığından, sonucu, merhametsizce azap çekmektir.6 Yerinde, ölçüsünde sarf edilmediğinden incitir, yaralar, soldurur ve acı verir.
Uhuvvetin zedelenmesi veya tezahür etmemesi; sadece düşmanlık edenler arasında değil, bütün insanlık için zehirdir. O takdirde İslâmiyete ayna olunmamış ve perde olunmuş olur.
“Küre-i arzın benî âdemden, bahusus ehl-i imandan beğenmediği bir kısım etvâr-ı gafletin sıklet-i maneviyesinden omuz silkmeye benzeyen zelzelenin”7 bir sebebi de uhuvvetin ve sevginin yokluğu; dolayısıyla düşmanlığın bulunması değil mi?
Dipnotlar: 1- Mektûbât, s. 107.; 2- Mektubat, s. 254.; 3-Münâzarât, s. 118.; 4- Hutbe-i Şâmiye, s. 27.; 5- Sözler, s. 648.; 6- Sünûhat, s. 74.; 7- Sözler, s. 157.
07.07.2008
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|