Dostlara ne kadar muhtaçtır insan. Candan dostlar vücudumuzun âdetâ birer parçası olmuş kimselerdir. Gören gözlerimiz, işiten kulaklarımız, düşünen akıllarımız olmuşlardır âdetâ. Montaigne onların kollarının dünyanın bir ucundan diğer ucunu kucaklayabilecek kadar uzun olduğunu söyler.
Daha öte onların kolları dünyaya da sığmaz. Değerli dost, hizmet ehli kardeşimiz A. Kanıbir’in Üstaddan aktardığı mesajda onların kollarının daha da uzun olduğu ne güzel anlatılır: “Mabeynimizdeki münasebet ve uhuvvet, İnşaallah halis ve lillah için olduğundan, zaman ve mekânla mukayyet olmaz. Bir şehir, bir vilâyet, bir memleket, belki küre-i arz, belki dünya, belki âlem-i vücut iki hakikî dost için bir meclis hükmündedir. Böyle dostluk ve kardeşliğin firakı yok. Hep visaldir. Fani, mecazî, dünyevî dostluklar sahipleri firakı düşünsün.”1
Evet, böylesi hakikî dostlar hayat bahçemizin solmayan gülleri, şakıyan bülbülleridirler. Neşemizi, tasamızı paylaşan, bizim gibi düşünen, bizim gibi gören ve bize benzeyen dostlar, vazgeçemeyeceğimiz insanlardır. Onlar gerçek zenginliğimiz, onlardan mahrumiyet ise gerçek yoksulluktur.
Kâinatın Efendisi (asm) böyle içten, samimî, Allah için olan dostları miske benzetir. “Faydalı güzel dost, misk satan kişiye benzer; sana birşey vermese bile kokusundan istifade edersin” buyurur. Geçici, sağlam temellere oturmayan, menfaat çarkı üzerine dönen dostluklar ise tehlikelerle doludur. Böyle dostları ise körükçüye benzetir, “Ya o senin elbiseni yakar, ya da onun çıkardığı pis kokudan rahatsız olursun” buyurur. Bunun içindir ki, “Kişi dostunun yolu üzerindedir. Onun için herkes seçeceği dosta iyi baskın!” buyurarak gerçek dostlar kazanmaya yöneltir. Allah Resûlü (asm), vazgeçilmez dostların özelliklerini de öğretir bize. Bir gün kendisine, “Dostların hangisi hayırlıdır?” şeklinde sorulan bir soruya şu cevabı vermiştir: “O kişidir ki onu görünce Allah’ı hatırlarsınız. Konuşması sizi gayrete getirip işinizde verimli olmaya iter. Yaptıkları da size âhireti hatırlatır.”
Ne güzel dostlardır böylesi dostlar!
Gerçek dostluk, dostluk göstermekle başlar. Hz. Ali, “Birçok kimseye dostluk gösterdim. Onlardan hiçbir dostluk da göremedim. Ama dostluktan da vazgeçmedim” diyor. O, dostluk kucağını o kadar geniş açar ki, “Dostlarımın dostlarını da severim” der. Dilimizde dolaşan, “Dostun dostu dosttur,” “Bir göz hatırı için çok gözler sevilir” gibi sözler Hz. Ali gibi büyük insanların armağanıdır. Mevlânâ da dostluğa büyük önem verir. Çok dostlar edinmeli ona göre. “Çünkü” der, “Kervan ne kadar kalabalık ve halkı çok olursa, yol kesenlerin beli o kadar kırılır.”
Demek dostluk bu kadar önemli. Bir o kadar da onların seçimi.
Dipnotlar:
1- Barla Lâhikası, s. 143.
10.10.2008
E-Posta:
[email protected]
|