23 Ekim 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Yasemin YAŞAR

Kâfir olmak kader midir?


A+ | A-

İhtiyârî kaderle meydana gelen yani insan iradesinin devrede olduğu kötülükler, günahlar ve bunlara kaderî bakış açısının nasıllığı mesâil-i imanın önemli rükünlerindendir. Zira ‘Kader nefsi gururdan; cüz-i ihtiyari adem-i mes’uliyetten kurtarmak için mesail-i imaniyeye girmişlerdir.’ (Sözler, 26. Söz)

Bediüzzaman’ın ahlâkî anlamda kötülük olan günahlara ve belâlara yaklaşımının hareket noktası insanın yaratılış hikmetleri ve kâinattaki rolüdür. İnsanın kendi iradesiyle meydana gelen kötülükler bu hikmetlere uygun hareket etmemesi neticesindedir.

İnsanın yaratılış hikmeti,

1- Kâinattaki saltanat-ı rububiyeti itaatkârâne tasdik edip, kemâlâtına ve mehasinine hayretkârâne nezaret etmek.

2- Esmâ-i Rabbaniyenin cevherlerini idrak terazisiyle tartarak, kalbin kıymetşinaslığı ile takdirkârâne kıymet vermek.

3- Mevcudat sayfalarını arz ve sema yapraklarını mütalâa edip, hayretkârâne tefekkür etmek.

4- Mevcudattaki ziynetleri ve lâtif san'atları ihsankârâne temâşâ etmektir.

Yani insan, ubudiyet, ilim, şükür ve tefekkür için yaratılmıştır. Hilkatin en son meyvesi ve halife-i arzdır. İşte böylesine önemli bir varlık olan insan fıtratından uzaklaşıp bu hikmetlere zıt hareket ettiği takdirde kötülüğe mahal bir varlık haline gelmektedir.

İnsana kaderden kıymetli programlar tevdî edilmiştir. Fakat nefs-i emmâre tahrip ve şer cihetinde azim cinayetler işleyebilir. Aynı insan şerde eli uzun, hayırda eli kısadır. Bu önemli ve aynı zamanda tehlikeli, yaptığı ameller veya zulümler ile kâinatın kaderini belirleyecek bir varlığın cinnî şeytanlara bile üstadlık edecek kadar kötülük kaynağı olmasını önlemenin yolu, enaniyeti ıslâh etmektir. Aksi halde enenin mahiyetini anlamayan şecere-i zakkumun meyveleri, insanlık kalitesini düşüren ve insan varlığına hakaret eden bir mahlûk olacaklardır. Zira insan yaratılış hikmetlerine uyduğu zaman ancak insan olabilir.

İşte enenin varlığı ve onun bir unsuru olan bir cüz’i iradesiyle yaptığı tercihler pek çok musîbetin kaynağı olmaktadır. Bediüzzaman, esas kötülük anlamında musîbetin dine gelen musîbet olduğunu, masiyetlerin en kötüsünün din alanında zuhur ettiğini söyler. “Bir tek seyyie, bütün kâinatın tahkirini, bütün esma-i İlâhiyenin tezyifini, bütün imanın terzilini tazammun eder.” (23. Söz)

Görülüyor ki, Bediüzzaman, küfür, masiyet, seyyiât, fısk gibi kavramları sadece ahlâkî, dinî açıdan ele almaz. Zira küfür ve seyyiâtla kâinatın tahkir edildiği tesbitini yapar. Dolayısıyla ihtiyarî kaderle ortaya çıkan kötülükler başka başka kötülüklere kaynak olmaktadır.

İşaratü’l-İ’câz’da fasıklar ile ilgili meselede Bediüzzaman bunu şöyle izah eder: İnsan, “haktan udul, ayrılmak, hadden tecavüz ve hayat-ı ebediyeden çıkıp terk ettiği” zaman, “hayat-ı içtimaiyeyi nizam ve intizam altına alan rabıtaları, kanunları keser, atar. Evet şehvet veya gazap haddini aşarsa, ırz ve namuslar payimâl olur, masumlar mahvolur.” “ve keza dünya nizamının bozulmasını intaç edip, fesat ve ihtilâle sebebiyet verir.” “ve keza kuvve-i şeheviyesi haddi aşarsa hevâ-i nefse tabi olur kalbindeki şefkat-i cinsiye zail olur; kedisi berbat olacağı gibi başkalarını da berbat edecektir. Bu itibarla fasıklar hem nev’înin zararına, hem arzın fesadına çalışmış olur.

Kâfir olmak kader midir?

Kötülük, şer demektir. Şer ise, insanın nefsine ve şeytana uymasıyla iradesini kötüye kullanmasıyla meydana gelen kesptir. “Şerri yaratmak şer değildir. Şerri kesp etmek şerdir.” Allah’ın yarattığı her şeyde sayısız hikmetler, hayırlar vardır. Kötü niyetli insanlar onu kendisi için veya başkası için şer yapar. Burada mes’uliyet kişiye aittir. Bediüzzaman buna iki misâl verir. Ateş ve yağmur örneği. Her ikisi de rahmettir. Sayısız hikmetle ve hayırlar için yaratılmıştır. Fakat bir kimse yağmur rahmetine karşı tedbir almaz da zarar görür veya elini ateşe sokup yanarsa, o zaman “Ateş veya yağmur şerdir” diyemez. Ancak Allah’ın hayır için yarattığı yağmur veya ateşi tedbirsizlikle şerre çeviren suçludur. Nefsülemirde şer yoktur. Şer görünen şeylerin arka planlarında büyük hayırlar gizlidir. Kâinatta hayırlar asıl, şerler izâfîdir. Bunun böyle takdir eden Allah olduğu için herşey kaderdir ve Allah’ın takdiridir. İsteyen insan, yaratan O’dur.

Allah’ın iradesi bütün iradelerin üstündedir. “Allah dilemedikçe hiçbir şey olmaz.” (Tekvir, 81/29.) Böyle bakıldığında Allah, şeytanı ve cehennemi yaratarak, küfrü ve inkârı da dilemiştir. Bazı şeyleri yasaklayarak bir kısım insanların küfre girmesini de dilemiştir. Allah dilemezse ne hidayete, ne de dalâlete girmek mümkündür. Çünkü O hayrı da, şerri de yaratandır. Ancak şunu bilmek gerekir ki, Allah insanları küfre ve isyana zorlamamaktadır. Bir şeyi yaratmak, dilemek ayrı; o şeyden razı olmak ayrıdır. Yani Allah kötülük yapan, günah işleyen ve kâfirlerden razı değildir.

Okullarda nasıl öğretmenler bütün öğrencilerin başarılı olmasını isterler, fakat ödevlerini yapmayan ve çalışmayan öğrencilere de hak ettikleri için zayıf not verirler. Bunu verirken razı değillerdir. Zira istemeyerek verilir. Çünkü şefkat ve merhamet herkesin başarılı olmasını ister, herkese eşit şartlar, ödevler, dersler, kitaplar verilir ve öğretilir. Öğretmen isterse bütün öğrencileri geçirir ve iyi not verir; fakat bu çalışkan öğrencilere ceza, tembellere mükâfat anlamına gelir. Hak edip de sınıfta kalan hiç kimse öğretmeni suçlamaz. Aynen bunun gibi mutlak adalet sahibi olan Allah da, elbette kötülüğü isteyenler için günahları, küfrü, dalâleti diler ve yaratır, bundan dolayı hiç kimse “Neden benim hakkımda günahı, kötülüğü, küfrü diledi?” diyemez.

Suâl ve cevap, dâi ve iktiza hepsi Allah’tandır. Allah cenneti de cehennemi de, cennetin ve cehennemin sebeplerini de yaratmıştır. Bu iki ebedî mekânı da insan iradesini yaratarak hak etmelerine, yani kesplerine bırakmıştır. Rahmeti gereği insanlara cennet ve cehennem amellerini bildirecek dinler, kitaplar, peygamberler gönderip onları tercihlerinde hür bırakmıştır. Cennetî amelleri işleyenleri lütuf ve fazlıyla cennete, cehennem amellerini işleyenleri de hak ettikleri için cehenneme atmaktadır.

Kâfirlik bir hükümdür. Bir varlık değildir. Bu hükmü, Allah’ı ve nimetlerini inkâr eden, kendi inkârıyla kesp eder. Bu, kulun, irade ve ihtiyarını kötüye kullanması sonucu kendi kazanımıdır. İnsanları yanlışlara, kötülüklere sevk eden Allah’ın ezeldeki “şaki, kâfir, fasık” olarak takdiri değil; nefis, şeytan, kötü arkadaşlar, yanlış tercihler ve meyillerdir.

Düşünceleri yaratan Allah ise, biz neden mes’ul oluyoruz?

Evet, her şeyi yaratan Allah, düşüncelerimizi de bizim irademiz istikametinde yaratır ve düşüncelerimize bir yön verir. Biz nasıl düşünmek istersek, irademizi nasıl kullanırsak, Allah da ona göre sonuçlar yaratır. Hayır ise mükâfatlandırır, şer ise amele geçmeyen düşünceden dolayı cezalandırmaz. Peygamberimiz (asm) şöyle buyurur: “Kul hayrı düşünür yapmazsa, ona bir sevap verilir; yaparsa on sevap verilir. Şerri düşünür yapmazsa, Allah ona bir sevap verir, çünkü o kötü fiili düşününce işlemedi vazgeçti. Bunun mükâfatını alır. Şerri düşünür ve yaparsa, Allah ona bir günah yazar.” Böylece sevaplar onar onar artarken, günahlar birer birer artar, bu da Allah’ın rahmet sahibi olduğunun bir göstergesidir.

Zâtında kötü yaratılan bir şey yoktur. Allah’ın yarattığı her şey iyi ve güzeldir. Kötülük, insanın irâdî fiillerinden ve insanın iradesini kötüye kullanımından kaynaklanan kazanımıdır. Bu yüzden Allah kötülük yapandır denmez.

Hâsılı, “Madem ki, iman gibi hadsiz derecede kıymettar bir nimet bizde vardır; ihtiyarlık da hoştur, hastalık da hoştur, vefat da hoştur. Nâhoş bir şey varsa, o da günahlardır, sefahettir, bid’atlardır, dalalettir.”

(26. Lem’a)

23.10.2010

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (16.10.2010) - MUSÎBETLERE HİKMETLİ BAKIŞ

  (09.10.2010) - Musîbet ve âfetler gerçekten kötülük müdür?

  (02.10.2010) - Eş seçimi ve kader bağlantısı

  (25.09.2010) - Her şey kaderde belirlenmişse, neden duâ ediyoruz?

  (18.09.2010) - Kader yazıları - 8 Kaderin kırmızı çizgileri

  (12.09.2010) - HAYATIN SAHİBİ SENSİN

  (11.09.2010) - Kader yazıları- (7) “Tercih bilâ müreccih” meselesi - 2

  (04.09.2010) - Kader yazıları - 6 “Tercih bilâ müreccih” meselesi - 1

  (28.08.2010) - Kader yazıları - 5

  (21.08.2010) - Kadere dair sorular


Son Dakika Haberleri

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdullah ERAÇIKBAŞ

  Abdullah ŞAHİN

  Ahmet ARICAN

  Ahmet BATTAL

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Ali Rıza AYDIN

  Atike ÖZER

  Baki ÇİMİÇ

  Banu YAŞAR

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  Gültekin AVCI

  H. Hüseyin KEMAL

  H.İbrahim CAN

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Hakan YILMAZ

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Mehmet YAŞAR

  Mehtap YILDIRIM

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Muzaffer KARAHİSAR

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Osman ZENGİN

  Raşit YÜCEL

  Recep TAŞCI

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Said HAFIZOĞLU

  Saliha FERŞADOĞLU

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Umut YAVUZ

  Vehbi HORASANLI

  YENİ ASYA NEŞRİYAT

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin YAŞAR

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İbrahim KAYGUSUZ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.