Osmanlı medeniyetini zaman ve mekân ile sınırlandırmak onu silik ve kökleri geçmişe dayanmayan bir medeniyet derekesine indirmek demektir.
Çünkü Osmanlı medeniyetinin kökleri Asr-ı Saadet dönemine kadar gitmektedir. Bu medeniyet gücünü, Allah’ın kitabı Kur’ân-ı Kerîm ve Peygamber Efendimizin (asm) Sünnetinden almıştır. Bu yüzden Osmanlı’nın tatbik ettiği kültür ve medeniyet 6 asırlık değil 14 asırlık bir kültür ve medeniyettir.
Osmanlı medeniyeti her ne kadar Anadolu topraklarında doğmuş olsa da, onu dünyanın süper gücü yapan asıl etken Hıristiyan dünyasının üzerine yaptığı fütuhat hareketleri olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk dönemde Trakya ve Balkan fetihleri daha sonrasında ise Viyana önlerine kadar ilerlemesi, Osmanlıyı döneminin en büyük cihan devleti ve medeniyeti konumuna yükseltmiştir. Darülharp konumunda olan gayrımüslim topraklarını darülislam konumuna getirebilmek için tam altı asır boyunca mücadele veren Osmanlılar, böylelikle gayrımüslimlere karşı İslâm’ın bayraktarlığını ve hamiliğini yapmıştır. İslâmiyetteki gaza ve cihad ruhunu düstur edinen Osmanlılar bundan hareketle ilim, san’at ve siyaset kanalıyla Avrupa’ya İslâm kültür ve medeniyetini tanıtmıştır.
İttihad-ı İslâm’ı altı asır boyunca Osmanlı tesis etmiştir
Osmanlı İmparatorluğu hüküm sürdüğü zaman diliminde tam altı asır boyunca İttihad-ı İslâm’ı tesis etmiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nun kendi dininden olan devletlerin üzerine yapmış olduğu seferlerin amacı, dünyada İslâm birliğini tesis etmekti. Bu noktada Yavuz Sultan Selim Han’ı anmak gerekir. Safevi ve Memlük devletlerinin üzerine yapmış olduğu seferler sonucunda hem geniş toprakları hem prestiji hem de hilâfeti Osmanlıya kazandıran Yavuz Sultan Selim Han, böylece bölgede İttihadı İslâm’ı sağlamaya muktedir olmuştur. Osmanlının İslâm birliğini sağlamasıyla birlikte İslâm coğrafyası Asr-ı Saadet ve Hülefa-i Raşidin dönemlerinden sonra en müreffeh zamanlarını yaşamıştır.
Osmanlı, Batıda gaza ve fütuhat, Doğuda ise denge siyaseti izlemiştir
Fatih Sultan Mehmed Han ve Kanunî Sultan Süleyman Han dönemlerinde Hıristiyan dünyasının üzerine yapılan gaza ve fütuhat hareketleri ile Yavuz Sultan Selim Han dönemindeki İslâm coğrafyasına yapılan seferlerle birlikte, Osmanlı dengeli bir siyaset izlemiş ve sonucunda da altı buçuk asır boyunca tarih sahnesinde kalabilmiştir. Müslümanlar arasındaki mezhebi farklılıkları göz önünde bulunduran Osmanlılar, bunun sonucunda İslâm dünyasına yapmış olduğu fütuhat hareketlerini Hıristiyan dünyasına yapmış olduğu fütuhat hareketlerinden farklı olarak daha yumuşak ve hoşgörülü bir siyasetle icra etmiştir. Osmanlı bu siyasetle Sünnî ve Şia arasındaki huzursuzlukları en aza indirmiştir.
Osmanlı, elinin değdiği her yeri kıymetli eserlerle donatarak ihya etmiştir
Viyana’dan Mekke’ye, Fas’tan Endonezya’ya kadar çok geniş bir sahada hüküm sürmüş olan Osmanlı İmparatorluğu, bunun sonucunda iz bıraktığı topraklarda çok kıymetli eserler bırakmıştır. Fethettiği topraklara vatan şuuruyla yaklaşan Osmanlılar bu yüzden ayak bastığı her yeri İslâm kültür ve medeniyetinin en yüce değerleriyle ihya etmiştir. Kuruluşundan yıkılışına kadar elinin değdiği her yeri cami, tekke, medrese, köprü, yol, han, hamam ve çeşmelerle abad etmiştir. Devlet ve vakıflar kanalıyla yapılan bu ihya hareketleri sonucunda Balkanlar, Anadolu, Kafkasya, Ortadoğu ve Afrika, tarihinin en parlak ve müreffeh zamanlarını yaşamışlardır.