Her doğan bir gün ölecektir. Her gelen bir gün gidecektir. Her nefis mutlaka ölümü tadacaktır. Bu açık gerçek Kur’ân-ı Kerim’de birkaç yerde zikredilmektedir. Evet, ölüm Allah’ın emridir. Bu değişmez bir kuraldır. O halde ölümü ve sonrasını düşünmemiz gerekmiyor mu? Evet, ölümden sonra bizi ne bekliyor? Bunu düşündüğümüz gibi, “öldükten sonra bu dünyada nasıl hatırlanacağız? Ardımızda nasıl bir iz bırakacağız?” Bunları da uzun uzun tefekkür etmemiz gerekmiyor mu?
Geçenlerde, gazetemizde “Bu dünyadan bir Mustafa Toros geçti” başlığını gördüm. Bu bile başlı başına bir düşünceye sevk ediyor insanı. Ben bu başlıkta hemen bir “yâd-ı cemil” sezdim. Nedir “yâd-ı cemil”? Yâd-ı cemil, “bir insanın vefatından sonra güzel bir şekilde anılmasıdır.” Allah bizlere de nasip etsin bu yâd-ı cemil’i. Âmin.
Öldükten sonra güzel anılarla hatırlanmak, sinelerde yâd-ı cemil olmak ne kadar güzel, ne kadar hoş bir durum. İşte bu düşüncelerle bu yazıyı kaleme aldım.
Mustafa Toros Ağabeyin ismini ilk defa o yazıda duydum ve yazıyı okuyunca tanımadığım hâlde gıpta ettim. Bir kimsenin vefat edip gittikten sonra, çok güzel ve çok sitayişle anılmasından daha mutluluk verici ne olabilir ki? İşte buna gıpta ettim. İnsan o yazıyı okuyunca, çalışkanlığa, sabırlı ve azimli olmaya, sözünde durmaya, tasadduk etmeye, hayır işlerinde bulunmaya ve insanlara yardımcı olmaya özeniyor. Mustafa Ağabeyin işte bu özellikleri öne çıkıyormuş. Allah (cc) ondan razı olsun.
Yâd-ı cemil, Kur’ân-ı Kerim’de de belirtilmektedir. Bu yönünü düşündüğümüzde daha da heyecan verici bir durum bu. Hz. İbrahim’in (as) bir duâsında “yad-ı cemil” geçmektedir. Hz. İbrahim (as) vefatından sonra güzellikle, iyilikle ve doğrulukla anılmayı diliyor. Dört Azîm Peygamber’den birisi olan Hz. İbrahim (as), Rabbimize (cc) şöyle duâ etmektedir: “Ya Rab! Bana hikmet (hüküm) ver ve beni iyiler (zümresin)e kat. Sonra gelecekler içinde beni iyilikle-güzellikle anılanlardan eyle! Ve beni naîm (nimeti bol) cennetin varislerinden eyle. Babamı da bağışla, çünkü o yanlış gidenlerdendir. (İnsanların) diriltilecekleri gün, beni mahcup etme. O gün ki ne mal fayda verir ne oğullar. Ancak Allah’a temiz bir kalple gelenler o günde (kurtuluşa erer).” (Şuara Sûresi: 83-89)
Yad-ı cemil ile anılmak! Öldükten sonra iyilikle, güzellikle ve doğrulukla yâd edilmek! Bundan daha büyük bahtiyarlık olamaz. Peygamberler, sahabeler, şehidler, sıddıklar, evliyalar, salihler işte bu bahtiyarlığa eren kullardır. Bu kullar temiz sinelerde birer yad-ı cemildirler. Bize de nasip olur mu acep temiz sinelerde bir yad-ı cemil olarak kalmak?
Çoğu zaman düşünmüşümdür ve bu düşüncemi burada izhar etmekte bir mahzur yok. Kimseye bir rahatsızlık vermeden bu dünyadan sessiz-sedasız gitmeyi o kadar arzuluyorum ki... Yaşarken bunu sağlıyor muyum, bilemem. Hedefimi şu misalle daha açık bir şekilde anlatabilirim: Bir eve misafir gelen birisinin, sabaha karşı o evden ayrılmak ve başka sefere çıkmak zorunluluğundan dolayı, evde o vakitte uyuyanlara hiçbir hoşnutsuzluk vermemek ve onları rahatsız etmemek için parmaklarının ucuna basarak yavaşça o yerden ayrılması gibi, bu dünyadan sessiz-sedasız ayrılmak istiyorum. İşte benim maksadım bu.
Ah, bu dünyadan böyle gitsem ve ah böyle bir gitsem ve “temiz sinelerde güzel bir anı (yad-ı cemil) bırakıp gitsem!”
Esasında her Müslüman bunu dilemelidir, öyle değil mi? Ancak, bunu “sözde değil, özde dilemeliyiz.” Bunu özde dileyen her Müslüman’ın birinci görevi, peygamberler, sahabeler, şehidler, sıddıklar, evliyalar, salihlerin yolunda gitmektir. Bunu özde dileyen her Müslüman İlâ-yı Kelimetullah doğrultusunda hareket etmelidir. Bunu özde dileyen her Müslüman hırstan uzak yaşamalıdır. Bunu özde dileyen her Müslüman takva üzere yaşamalıdır. Bunu özde dileyen insan haktan ve sabırdan ayrılmamalıdır. vesselâm.