Vakıa şu ki Ankara’dakilerin baskısıyla yapılan “sembolik silâh bırakma” seremonisiyle kalan son “süreç” de bir dizi handikaplarla muallel. Zira halen Kandil’deki ve Kuzey Irak’taki kamplarda binlerce terörist - militan silâhlarıyla duruyor.
Handikapların başında, bir mağaranın önünde yakılan üç-beş silâhın dışında, binlerce militanın ne zaman, nerede silâh bırakıp nereye gideceklerinin bilinmemesi; hangi ülkenin topraklarında ve garantörlüğünde nasıl teslim olacaklarına dair bir mekânizmanın oluşturulmaması geliyor.
Keza başta söz verilen “bütün PKK’lı grupların silâh bırakması” teğet geçilirken, cezaevlerindeki binlerce militanın akıbeti; terör saldırılarını yapanların durumu, “iyi hal indirimi” ve “iş talepleri” yine “yandaş medya”ca “çözülmüş” gibi karartılıyor.
SİYASÎ KOMPLOLARDA İSTİMAL
Bu handikaplarla da kalınmıyor. Ülkenin doğusunda “barış getireceğim” deyip “süreç” ilân ederken, ülkenin batısında seçilmiş belediye başkanlarının tutuklanması, “süreç”in birlikte kotarıldığı DEM’lilerin “kent uzlaşısı”yla belediye meclisi üyesi yapılmasının “suç” sayılması garabeti sergileniyor.
Ellerine silah almamış, asla teröre bulaşmamış, en son AİHM’in ve Anayasa Mahkemesi’nin üç kez “hak ihlâli”yle tahliye kararı verdiği Demirtaş gibi seçilmiş siyasetçiler dokuz yıldır hapiste tutulurken, yıllarca ellerinde silâhla terör örgütünde yer alanların serbest bırakılması çelişkisi ve kırk bin insanın katlinden sorumlu terör örgütü liderine “kurucu önder” diye övgüler dizilmesi çarpıklığı “süreç”e dair soru işaretlerini arttırıyor.
Gerçek şu ki her yönüyle sıkışan Saray iktidarının DEM’e şiddetle ihtiyacı var. Kotarılan siyasî mühendislikle hâlen kapatma davası Demoklesin kılıcı gibi başında sallandırılıp “kayyım tehditleri” gölgesinde yüzde 51 oya ulaşma desteği için şantajlar savruluyor.
Cumhurbaşkanı’nın Meclis’te kurulacak komisyona atfen “Ak Parti, MHP ve DEM heyetiyle de bu süreci pişirerek geleceğe taşıyacağız, sürecin yasal çatısını konuşmaya başlayacağız” çıkışıyla “süreç”in peşinen “pazarlığa” açılması bunun bâriz göstergesi.
Özetle, bu “süreç”te de demokrasi, hukuk, insan hakları, temel hak ve hürriyetler değil, yine “tek kişilik otoriter rejim”i sürdürme politik rant hesapları güdülüyor. Ve yine “süreç” üzerinden muhalefeti parçalama ve bir kısım muhalefeti arkasına alma komploları kuruluyor.
Bahçeli’nin de daha önce defalarca söylediği gibi “Süreç”in DEM’in desteğiyle Anayasanın 101. maddesinin değiştirilmesiyle veya zamanından birkaç ay ya da birkaç hafta “öne alınmış bir seçim”le Cumhurbaşkanı’nın yeniden adaylığının önünün açılıp ömür boyu iktidarı gibi şahsî siyasî rant operasyonlarında, seçim manipülasyonları kumpaslarında kullanılmasının sinyalleri çakılıyor…
YİNE GÜVEN VERMİYOR…
Bundandır ki bu “süreç”in de 2011 ve 2015’teki gibi akamete uğraması ciddi endişeleri taşınıyor. İşine gelmediğinde bakanların, parti yöneticilerinin imzaladığı “Dolmabahçe mutâbakatı” masasını deviren ve “süreçler”in ardından İmralı – Kandil ve Avrupa’daki merkezler arasında ulaklık yapanların yargılanıp içeri atılmasını seyreden zihniyetin “siyasî beklentileri” sağlandıktan sonra “süreç”i yine yüzüstü bırakmasından korkuluyor.
Başta AİHM ve Anayasa Mahkemesi olmak üzere “hak ihlâleri”yle ilgili mahkeme kararlarının hâlen uygulanmaması, son “süreç”te de demokrasiyi ve hukukun üstünlüğünü hâkim kılmak yerine, “tek kişilik hükûmeti” ikame ve “otoriter rejim”i idame istimaliyle kalınacağı endişelerini derinleştiriyor. Ve “hiçbir pazarlık yok” laflarına kimse inanmıyor.
Bunun içindir ki halktan 6-6.5 milyon oy almış, Hazine yardımı alan, içinden seçilen Başkanvekilinin parlamentoyu yönettiği ülkenin ve Meclis’in üçüncü partisinin meşru demokratik haklarını savunanlara, millet irâdesine “kayyım atanması”na “teröre destek” damgasını vuran iktidardakilerin, diğer “çözüm süreçleri”nde olduğu gibi her an çark edebileceği korkusu yaygın…
Neticede, Türkiye’nin demokratikleşmesi ve hukuk devleti olması yerine daha da otoriterleştiği ortamda “süreç”in içyüzünde yine toplumun kamplaştırılıp kutuplaştırılmasıyla DEM’in demokratik muhalefet kulvarından koparılarak “ceberût otoriter rejim”in yanında yer almaya mecbur edilmesi oyunu açıkça sırıtıyor.
Bu yüzden Saray iktidarının içte ve siyasî çıkara ve oy devşirmeye endeksli politikalar geniş halk kesimlerine güven vermiyor.