“Bana Vahdet gibi bir yâr-i müsâid lâzım
Artık ey yolcu bırak, ben yalnız ağlayayım.”
(Mehmet Akif)
Said Nursî ise referansınız… Aklen, fikren, zihnen, kalben, ruhen asrın sesine ise ittibaınız… Ferdî, ictimaî, siyasî çalkantılar arasında Bediüzzaman ise mürşidiniz… Ne yolda kalır ne yoldan çıkarsınız, ne aldatır ne aldatılır, ne alet eder ne de alet olursunuz.
“Zemin bataklık ve dâm ve plan serilmişti.” Ehl-i İslâm’ın başına, 31 Mart hadisesiyle yeni bir gaile açıldığının, “şeriat” lafzı adı altında gariban ümmetin başına bir çorap örüldüğünün farkında olarak Bediüzzaman’ın bu meş’um hareketi nasıl tanımladığını ve neden ayaklanmayı iki-üç dakika uzaktan seyredip oradan uzaklaştığını,
Hukukun, sağduyunun ayaklar altına alındığı 31 Mart’ın hukuksuz ortamında, genç bir âlim tarafından İslâm ulemasının izzetini koruyan ateşten bir gömleğin nasıl giyildiğini, İslâm’ın izzet ve şerefinin nasıl korunduğunu,
Gücün “kanun” olduğu bir ortamda, devletin güvenliği gibi gerekçelerle temel hakların askıya alınabileceğini iddia eden ve bu düşünceyi fiilen uygulayanlara “Bir masumu idam etmek mi, yoksa on caniyi affetmek mi daha zarardır?” sorusunun cesur bir âlim tarafından neden sorulduğunu,
“Zalimler için yaşasın Cehennem!” haykırışından sonra “millet tenvir ve irşad edilmelidir” cehdiyle yollara düşen vatan ve millet aşığının Münazarat, Muhakemat ve Şam Hutbesini neden yazdığını,
İdamla yargılandığı 31 Mart’tan birkaç yıl sonra patlak veren cihan savaşında kenara çekilmeden, devletine küsmeden gönüllü alay kumandanı olarak milletinin ve devletinin hizmetine neden koştuğunu,
Kahraman bir İslâm mücahidi ve âlimi olarak karşılandığı Ankara’da, “Şu inkılâb-ı azîmin temel taşları sağlam gerek!” temennisiyle “Şeair- İslâmiyeyi iltizam”, “Kur’ân’ın evamir-i kat’iyyesine imtisal” ve “Şarkın fıtratına muvafık bir cereyan” taleplerini kimlere niçin ilettiğini,
Mustafa Kemal tarafından ısrarla kendisine yapılan teklifleri neden kabul etmediğini, “Etseydin, ihtilâl yüzünden kesilen yüz bin adamın hayatlarını kurtarmaya sebep olurdun.” diye serzenişte bulunanlara verdiği cevabın ne anlama geldiğini,
Şeyh Said’in destek isteklerini geri çevirdiği, bu amaçla yanına gelen Kör Hüseyin Paşa’yı sert bir şekilde terslediği halde neden sürgünden sürgüne gönderildiğini, sürgün öncesinde kendisini Mekke’ye kaçırmak isteyenlere neden “Mekke’de olsam da buraya gelmek lâzımdı” dediğini,
Risale-i Nur’a yüklediği anlamın ne olduğunu ve “iman hakikatlerinin neşri” olarak belirlediği bir hizmet anlayışının anlamını ve pratik çerçevesini nasıl belirlediğini,
Talebelerine son ders olarak neden müsbet hareketi seçtiğini ve müsbet hareketi nasıl tarif edip hayata geçirdiğini, “ Risale-i Nur’dan ders alan, elbette, çok masumların kanını ve hukukunu zayi eden fitnelere girmez ve bilhassa tecrübeleriyle, mükerreren akim ve zararlı kalan fitnelere hiçbir cihetle yanaşmazlar” sözünün anlam çerçevesini,
“İstibdad-ı mutlak mânâsında Cumhuriyetteki hürriyet perdesi altında dindarlar hakkında eşedd-i zulme âlet olabilen muvakkat bir rejim” ile neyi kastettiğini,
“Risale-i Nur’un ekseriyet-i mutlaka eczalarına ilişenler herhalde bilerek veya bilmeyerek anarşilik hesabına vatana ve millete ve hâkimiyet-i İslâmiyeye hıyanet ederler” ithamını neden ve kimlere yaptığını,
Siyasetle âlûde olmuş zihinlere ve Risale-i Nur’u siyasetle itham edenlere karşı “Risale-i Nur’u değil dünya cereyanlarına, belki kâinata da âlet edemeyiz. Hem Kur’ân bizi siyasetten şiddetle men etmiş.” sözünün ısrarla neden arkasında durduğunu, “Elimizde nur var, siyaset topuzu yok”la nasıl bir metodu kastettiğini, Nur talebelerinin dünyevi, siyasi, entrikalı cemiyet ve komitelerle hiçbir şekilde münasebetlerinin olamayacağını neden ısrarla vurguladığını,
Anlayamayanların, anlamak istemeyenlerin neticesidir 15 Temmuz.
Titre ve kendine gel dostum!