Sahanın uzmanı olmadıkları halde öyleymiş gibi davrananlara ne denir? Meselâ, doktor olmayanın muayene edip ilâç yazması, fıkıhçı olmayanın fetva vermeye yeltenmesi, en hafif tabiriyle, “şarlatan”lıktır.
Hadis ve Sünnet-i Seniyye hakkında da ileri geri konuşanlar, “Hadis yoktur, sonra ortaya çıktı!” iddialarla ortaya çıkanlar, “zırvalama ve şarlatanlığın” ötesindedirler.
Asr-ı Saadet, doğru ve hakikati araştırma asrıdır. Sahabîler, doğru, dosdoğru, gerçeği arayan, hakperest, ciddî insanlardı. Böyle olduklarına dair birçok tarihî vakıa vardır. Doğru söyleyen tarihi dinleyenler, o devrin “doğruluk ve hakperestlik” devri olduğunu tasdik edecektir.
Eğer Sahâbîler, Peygamberimizde (asm) zerre kadar bir yanlış, bir yalan görseler reddeder, tekzip ederlerdi. Hadis ve sünneti rivâyet edenleri, eğer bir küçük parça yalan görseler dahi yalanlarlardı.
Zira, onlar doğruluk uğruna, başta can, mal, çoluk-çocuk, servet, makam-mevki, istikbal ve vatanlarını tehlikeye attılar, terk ettiler. En yakınlarına kılıç çektiler. Eğer bir parça yalana rastlasalardı, “kılınçlarıyla” doğrultmayacaklar mıydı?
Tarih ve siyer kitapları bize şunu gösteriyor: Sahâbeler, Kur’ân’ı ezberlemek ve muhafaza etmeden hemen sonra, Resul-i Ekrem (asm) sözlerini, fiillerini, hareketlerini, mimiklerini, olaylar karşısında aldığı tavrı, müsbet-menfî gösterdiği tepkiyi ezberlediler, muhafaza ettiler, hatta yazdılar.
Ezvac-ı Tahirat (Ki, çok evliliğin hikmetlerinden birisi budur. İslâmiyetin hemen yarısı kadınlar hakkındadır ve yarısı kadınlardan gelmektedir. Sadece Hz. Aişe-i Sıddıka, 2100 hadîs-i şerîf rivâyet etmiştir), Ashâb-ı Suffa (Onların geçimleri Peygamber Efendimize (asm) aitti ve tek işleri İslâmı tahsil etmek, öğrenmek, ezberlemek idi.) ve onun etrafında pervâne olan sair Ashâb-ı Kirâm...
Özellikle “ahkâm ve mu’cize”lere dair hadîsleri, “sıhhatli” olarak çok dikkatle ezberlediler, hıfz ettiler, yazdılar. Peygamberimizin (asm) en küçük hâlini, tavrını dahi ihmâl etmemişler. Ki, hadîs kitapları bunu bize gösteriyor.
Özellikle Abadile-i Seb’a diye isim yapmış meşhur yedi Abdullah, Kur’ân tercümanı olan Abdullah bin Abbas ve Abdullah bin Amr İbnü’l-As, 30-40 sene sonra, Tabiîn’in binlerce araştırmacıları hadîs ve mu’cizeleri kitaplara geçirdiler, yazdılar, belge hâline getirdiler. Hicretten iki yüz sene sonra da, başta Buhâri ve Müslim gibi sahasında otorite, uzman, fâzıl, doğru, sadık, dikkatli ve müdakkik âlimler, ince eleyip sık dokuyarak Kütüb-ü Sitte’yi de meydana getirdiler.