Tasavvuf, daha ziyade kalp ayağıyla hareket ederek gerçeğe ulaşmaya çalışır. Kelâm ise, ağırlıklı olarak akıl yoluyla hakikati araştırır.
Hakikat mesleği ise; kalp bir kumandan gibi, akıl, his, ve sair duygu ve lâtifelerle hareket ederek doğrudan doğruya gerçeklere varır. Buna aklî, mantıkî, ilmî inceleme, araştırma ve derin tefekkürle, kesin belge, bulgu ve delillere dayanarak ulaşılır. Zihnin bilgi merhaleleri olan “tahayyül, tasavvur, taakkul, izan, tasdik, iltizam”dan geçtikten sonra ulaşılır. Tahkiki imanın mertebeleri ise, “ilmelyakin (ilim seviyesinde), aynelyakin (gözlem, müşahede seviyesinde), hakkalyakin (tecrübe ve yaşama seviyesinde)” mertebeleri bulunan iman, itikat, inançtır.
Hakikat, “Kesin olarak imân edenler için yeryüzünde nice deliller, belgeler vardır. Kendi nefislerinizde, iç dünyalarınızda da böyle deliller vardır. Hâlâ görmez misiniz?1 Onlara gerek içinde yaşadıkları âlemin her tarafında, gerekse kendi nefislerinde âyetlerimizi, belgelerimizi göstereceğiz - tâ ki, Kur’ân’ın hak olduğu onlara iyice açıklanmış olsun. Rabbinin herşeye şâhit olması yetmez mi?”2 gibi, binlerce âyete dayanır.
Hakikat mesleğinin zarureti; seyr-i süluk-ü kalbi (kalbi seyahat ve gözlem) ile tarikat mesleğinde, bu bid’alar (aslında olmayan ve cevaz verilmeyen yanlış şeylerin dine sokuşturulması) zamanında gitmek çok zor olmasından da kaynaklanıyor. Halbuki, dünya hayatının mutluluğu için de olmazsa, olmaz şart imandır. İman; iki dünya mutluluğunu kazandırdığı için, bir mü’mine dünya kadar sonsuz bir saltanatı temin eder. Velâyet ise, mü’minin Cennetini genişletir, parlattırır. Bir adamı sultan yapmak, on adamı vali yapmaktan daha sevaplı bir hizmettir.
Dipnotlar:
1- Kur’ân, Zâriyat, 20, 21.
2- Age, Fussılet, 53.