Kendimiz ve çevremizdeki varlıkları dikkatle incelediğimizde, Esma-i Hüsnâ’nın, yâni, Allah’ın en güzel isimlerinin onlara yansıdığını görürüz. Bütün nesnelerin, madenlerin özellikle canlılar ve bitkilerin de İlâhî mektuplar olduğunu anlarız. Âdeta yazılı deliller, cisimleşmiş belgeler, harika kudret mucizeleridir.
Âyet, delil, belge demektir. Kâinat baştan başa “tekvinî/var edilmiş/yaratılmış âyetlerle” doludur. İşte varlıkların bu cepheden nazara alınması, ilim, imân, hikmettir.1 Mahiyet ve istidad itibariyle; maddî ilerleme, mânevî olgunlaşma, ferdî ve sosyal gelişme, özetle her şey ilme bağlıdır. Bilgi/ilim ise temelde üç gruba ayrılır:
1- Günlük olarak kullandığımız hayat bilgileri.
2- Belli metodlar çerçevesinde kâinata dair elde ettiğimiz “kevnî”/fen/modern ilimler.
3- Vahiyle gelen Kur’ân’ın ilettiği bilgiler.
Buna göre ilimleri, “maddî, dinî ve gaybî” olarak da tasnif edebiliriz. Aslında İslâma göre din ilimleri, maddî ilimler, fen ilimleri arasında herhangi bir ayırım, çelişki veya çatışma söz konusu değildir. Çünkü, İslâmiyet, fenlerin ve hakiki ilimlerin seyyidi/efendisidir.2 Her şey Allah’ın hazinesinin malıdır. Fenler ise, her yerde geçerli genel kanunlardan ibârettir. O kanunları koyan ve inceleyip tetkik etmemizi teşvik eden, defalarca tekrarlayan yüce Rabbimizdir. Esmâ-i Hüsnâ (Allah’ın en güzel isim ve sıfatları) ve sonsuz isimleri bu kâinatta ve insanda tecelli etmiştir. Her bir ilim, İlâhî bir hakikatin tecellisi olan bir isme dayanıyor.3
Meselâ hendese/geometri bir fen ilmidir. Onun hakikati ve son noktası, Cenâb-ı Hakk’ın “Adl” (her şeyi yerli yerine koyan) ve Mukaddir (ölçen takdir eden) isimlerinin tecellilerinden çıkarılmıştır. Geometri aynasında o isimlerin hakîmâne cilveleri haşmetiyle gözlemlenme neticesidir.
Tıp da bir fendir, hem bir sanattır. Sonucu ve hakikati; Hakim-i Mutlak’ın (Her şeye hükmeden Allah’ın) Şâfî (şifa veren) ismine dayanıp büyük eczanesi olan yeryüzünde Rahimane cilvelerini, ilaçlarda görmekle, tıp olgunlaşır hakikat olur.4 Fenler, insandaki yükselme meylinin ve çok tecrübelerle fikirlerin yardımlaşması ve âdetlerin telkiniyle, vukuâtların, olayların ders vermesiyle maydana gelir.5 Mânevi ilimler ise, def’î ve âni gibi birden bire ortaya çıkar. Çünkü, vahye dayanıyor. Eğer maddî ilimler çıkış noktalarından feyiz alır ve Vahiy projektörlüğünde ilerlerse, gerçek ilim olur. Aksi halde kuru bilgiden ibâret kalırlar. Asıl mânâ çözülmemiş ve hedefe varılmamış olur. Sonuca ulaştırmayan malumatlar da bilim değil; bilgi yığını olur.
Dipnotlar:
1- Mesnevi-i Nuriye, s. 181
2- Muhakemât, s. 17
3- Sözler, s. 238
4- Age, s. 273
5- İşârâtü’l-İ’câz, s. 168