Nur hareketinde yer alan bazı grup ve isim yapmış şahısların içtimaî, siyasî meselelerde zikzaklar çizip savrulmalar yaşamasının sebebi Risale-i Nur ölçülerini gözardı etmeleridir. Şöyle ki:
● “İstibdat, zulüm ve tahakkümdür. Meşrûtiyet, adalet ve Şeriattır. Padişah, Peygamberimizin (asm) emrine itaat etse ve yoluna gitse halîfedir. Biz de ona itaat edeceğiz. Yoksa, Peygambere tabi olmayıp zulüm edenler, padişah da olsalar haydutturlar.” (Bediüzzaman, Divan-ı Harb-i Örfî, s. 23)
Halbuki, bugün yapılan şey, iktidarın veya taraftar olduklarının dehşetli fahiş hatalarını bile bile desteklemeleridir. Oysa âdil ve hakperest olmalı. Tamam oy vermiş olabilirsin, ama, yanlışı, istibdadı tasvip edip alkışlayamazsın!
Tam anlaşılamayan hususlardan birisi de, “Meşrûtiyet ile sû-i istimâlâtın ekser yolları münsed (setlenmiş, kapalı); istibdatta (baskıcı yönetimlerde) ise açıktır. (Münâzarât, Enstitü/internet, s. 39)
İşte “Tedenninin mühim bir sebebi: Bazı rüesa ile haksız olarak millete fedakârlık iddia eden sahtekâr hamiyetfüruşlar veya velâyeti dâvâ eden ehliyetsiz bazı müteşeyyihlerdir...” (Münâzarât, s. 55)
“Her hükûmette muhâlifler bulunur. Âsâyişe, emniyete dokunmamak şartıyla, hiç kimse vicdânıyla, kalbiyle kabul ettiği bir fikirden, bir metoddan dolayı mes’ul olmaz. Bu hukùkî bir müteârifedir.” (Tarihçe-i Hayat, s. 564)
“Haksızlığa karşı, zulme karşı, kanunsuzluğa karşı muhâlefet, hiçbir hükûmette suç sayılmaz; bilâkis, muhâlefet meşrû ve samîmî bir muvâzene-i adâlet unsurudur.” (Tarihçe-i Hayat, s. 564)
Bir millet cehaletle hukukunu bilmezse, ehl-i hamiyeti dahi müstebit edeceği (Bediüzzaman, Münâzarât, s. 74) hakikatiyle hareket edilmiyor… Şu kesin bir kuraldır: Şahıslar, kişiler yanılır, aldatılır, savrulur; meşveret yapan, uygulayan cemaatler, şahs-ı maneviler isabet eder.
“Meşveret-i şer’iyeyle reylerinizi teşettütten muhafaza ediniz. İhlâs Risâlesi’nin düsturlarını her vakit göz önünüzde bulundurunuz.” (Kastamonu Lâhikası, s. 183) İşte bunlar gibi, daha birçok içtimaî, siyasî ölçü, prensibi uygulamayan savrulur! Zira, “Lübbü bulamayan kışır ile meşgul olur. Hakikatı tanımayan hayalâta sapar. Sırat-ı mustakîmi göremeyen ifrat ve tefrite düşer. Müvâzenesiz ve mîzansız olan çok aldanır, aldatır.” (Muhakemat, internet, s. 43)