Cenâb-ı Hakk’ın ihsan ettiği ömürle, yine Hz. Allah’ın (cc) bizler için yarattığı dünyasında sayısız nimetlerden istifade ederek hayatlarımızı devam ettiriyoruz. Elbetteki boşu boşuna yaratılmış değiliz.
Bu âlemde boşu boşuna yaşamıyoruz. İnsan olarak yapmamız icap eden bazı vazifelerimiz vardır. Bunlarda bize Hz. Allah’ın gönderdiği Yüce din, mukaddes kitabımız Kur’ân-ı Kerim ve o dinin tebliğcisi Peygamber Efendimiz (asm) onun hadisi şerifleri ile hak mezhep sahiplerinin içtihadları ile bildirilmiş ve öğretilmiştir.
Kendisine ikram edilen bir çay ya da kahve için arkadaşına teşekkür üstüne teşekkür eden insan oğlu Cenâb-ı Hakk’ın bunca nimetlerine karşı kayıtsız kalabilir mi? Burada tarihî bir hadiseye yer vermek isterim ki hepimizin ibret alması icap eden çok önemli bir husustur. Bir gün Hz. Ebubekir (ra) günün en sıcak saatinde evinden çıkıp mescide geldi.
Biraz sonra da Hz. Ömer (ra) mescide geldi. Hz. Ebubekir’e bu saatte ve sıcakta neden evinden çıkıp mescide geldiğini sordu: Hz. Ebubekir (ra) cevaben buraya gelişimin sebebi: Bendeki şiddetli açlıktır dedi. Zira Hz. Ebubekir’in (ra) evinde günlerdir yiyecek bir şeyi yoktu. Hz. Ömer (ra), “Vallahi ben de onun için evden çıktım, mescide geldim. Açlıktan istirahat edemedim. Evde de yiyecek bir şeyimiz yoktu” dedi.
Kısa bir müddet sonra Âlemlerin Efendisi Hz. Muhammed de (asm) çıkıp mescide geldi. Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’i mescidde gören Peygamber Efendimiz (asm) her ikisine sorar: “Bu saatta neden dışarı çıktınız?” Her ikisi de şu şekilde cevap verdiler: “Vallahi bizi bu saatte dışarı çıkaran şey şiddetli açlıktır” dediler. Allah’ın Resulü Hz. Muhammed (asm), “Ben de bu sebepten çıktım. Haydin Eyyub el Ensari’nin evine gidelim. Eyyubel Ensari (ra) hergün Peygamberimize (asm) bir miktar yemek getirirdi. O gün bir şey getirmeden hurma bahçesine çalışmaya dalmıştı.
Hz. Peygamber Efendimiz (asm) ve arkadaşları Eyyub el Ensari’nin evine geldiklerinde Hz. Eyyub’un hanımı büyük bir nezaketle gelenleri karşıladı ve kendilerine Eyyub’ün bahçede olduğunu söylediği sırada Eyyubel Ensari koşarak geldi ve kapısındaki Allah’ın elçisi ve yanındaki arkadaşlarına hoş geldiler, sefa geldiler dedi. Koşarak tekrar bahçeye gidip bir salkım hurma alıp geldi. Ya Resulallah (asm) siz bunları yeyiniz ben hazırlık yapayım dedi.
Onlar ikram edilen hurmaları yerken Hz. Eyyup bir hayvan keseceğini Peygamber Efendimize (asm) söyledi.
Peygamberimiz (asm), “Keseceksen bari sütü olanlardan kesme” dedi.
Hz. Eyyup (ra) bir oğlak kesti ve pişirip misafirlerinin önüne koydu. Allah’ın resulü ekmek üzerine bir parça et koyarak Hz. Eyyub’e “Bunu Fatıma’ya götür. Çünkü o da günlerdir böyle bir yemek bulup yiyememiştir” dedi. Yemek yeyip doyduktan sonra mübarek Peygamber Efendimizin (asm) gözleri yaşardı ve şöyle dedi: “Ekmek, et ve çeşitli leziz hurmalar... Vallahi bunlar kıyamette hesaplarını Allah’a vereceğimiz nimetlerdir” dedi. Bu sözlerin arkasından Âlemlerin Efendisi (asm) şöyle devam etti: ”Ancak böyle şeyleri yemeye başladığınız zaman “bismillah“ deyiniz. Yeyip doyduktan sonra da “Elhamdülillah“ deyiniz. Böylece Cenâb-ı Hakk’ın nimetlerine karşılık vermiş bulunursunuz.
Resulullah Efendimiz (asm) ve o mübarek arkadaşlarının nasıl açlıktan istirahat edemeyip mescide geldiklerini ve müteakip cereyan eden hadiseyi birlikte okuduk.
Zamanımızda çeşit çeşit nimetler içerisinde yüzen biz insanlar; bizlere ihsan edilen nimetlerin kadru kıymetlerini çok iyi bilmeliyiz.
Ona göre de Hz. Allah’a karşı olan kulluk vazifelerimizi ciddî bir şekilde ifa etmeye çalışmalıyız.
Bu arada hiçbir zaman yetimleri, garipleri, yoksul ve kimsesizleri unutmamalıyız. İmkânlarımız nisbetinde yardıma muhtaç olanların yardımlarına koşmalıyız. Çok zamanlar olduğu gibi, anlattığımız bu olayda Peygamberimizi (asm) evinde ağırlayan o büyük zat yani Hz. Eyyub el Ensari bugün manen İstanbul’umuzu süslemekte ve Eyüp Sultan ilçemizde her zaman mü’minler tarafından ziyaret edilen kabri şerifinde manevî hayatlarını sürdürmektedir. Allah bizleri şefaatlarından mahrum etmesin. Ve hepimize ibret alarak vazifelerimizi bihakkın yapabilmeyi nasip eylesin.