Bir dijital platformunda yayımlan “T Kuşağı” adlı bir belgesel, bilhassa genç kuşakların sosyo-psikolojik geleceğiyle ilgilenen çevrelerde yeni tartışmaları da beraberinde getirdi.
X, Y, Z jenerasyonlarının ne olduğunu çözmeye çalışan pedagogların, akademik camianın ve zavallı ebeveynlerin önünde yeni bir kuşak var: T Kuşağı… Bu kuşak, Çin kaynaklı bir video paylaşım platformunun müptelası olan milyarların oluşturduğu geniş bir jenerasyonu temsil ediyor ve popüler kültürün sınır tanımaz istilâcılığıyla “değerler” üzerinden ayakta kalmaya çalışan savunmasız kaleleri yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bırakıyor.
Çok yönlü irdelenmesi gereken bu video paylaşım platformunun dünyada 3.2 milyar, Türkiye’de ise 32 milyondan fazla kullanıcısı var. Hiçbir ideoloji, hatta hiçbir inanç aynı anda bu kadar büyüklükteki bir kitleye hitap etme, onları bir araya getirme gücüne sahip değil. Bu kadar geniş kitlelere nasıl kolayca ulaşabildiği sorusunun, insanın mahiyetinden kitlelerin hareketlerini belirleyen sosyo-kültürel ve ekonomik dinamiklere kadar- çok yönlü cevapları olabilir. Kişilerin kendilerini istedikleri şekilde, sınırsızca ve pervasızca görünür kılmaya imkân veren yapısıyla; replik canlandırmalardan yemek videolarına, asker uğurlamalarından evlilik tekliflerine, makyaj videolarından ahlâk dışı paylaşımları gelir elde yoluyla cesaretlendiren videolara kadar çok geniş bir konu skalasına sahip olan bu platform, popüler kültür öğeleriyle gençlerin en çok rağbet ettiği ancak bilhassa ülkemizde anne babaların en çok şikâyet ettiği uygulamalar arasında.
Kısa yoldan para kazanma, kolayca şöhret sahibi olma, sınırları olmayan bir eğlence anlayışı ile hedonist nesillerin hayatın her alanında kökleşmesini sağlama; sakınmak –çekinmek, ayıp-günah gibi kültürümüzün ve inancımızın temel kavramlarını bütün benliğimizden silme gibi hususlar sebebiyle bilhassa duyarlı kesimlerce eleştirilere yol açan TikTok, tüm dünyayı uyuşturmak, insanlığı benlikleri yok edilmiş yaşayan ölüler haline getirmek üzere kurgulanmış bir platform olabilir mi? Şehvetperest zombilerin istilâ ettiği bir dünyada at koşturmak acaba daha kolay olabilir mi?
TikTok’un Çin’deki versiyonu ile dünya genelindeki versiyonu karşılaştırıldığında bu soruların pek de haksız olmadığı görülüyor; zira Çin üretimi olan TikTok’un kendi ülkesinde teşvik ettiği içerikler ile dünyaya pazarladığı içerikler arasında muazzam farklılıklar söz konusu. TikTok’un Çin hükümetince yapılandırılan algoritması, Çin’de genç nesli koruyucu bir yaklaşım sergilerken-meselâ Çinli gençlere eğitici videoları önerirken- diğer ülkelerdeki gençlere daha ahlâk bozucu, bağımlılık yapıcı, eğitim açısından düşük değerde, onların gelişimlerini olumsuz etkileyecek içerikler sunması uzmanların dikkatinden kaçmıyor. Bu durum Tristan Harris gibi teknoloji etikçileri tarafından ilginç bir benzetmeyle “Çin, kendi gençlerine ıspanak yedirirken, geri kalan dünyaya afyon ihraç ediyor” şeklinde eleştiriliyor, bilmiyorum ne kadar farkındayız?
Zaman, Üstadımızı ne de güzel şerh ediyor: TikTok vb. platformlar, Bediüzzaman’ın ifadeleriyle heva ve hevesleri teşcî eden, bu yöndeki taleplerin gerçekleşmesini kolaylaştıran ve insanın mesh-i manevisine sebep olan “mimsiz medeniyet”in bu anlamdaki gücünü ve yıkıcılığını temsil etmiyor mu? Bediüzzaman Said Nursî, sanki bu günleri tasvir ediyor gibi “Fısk çamuru ile mülevves olan medeniyet insanları da o çamur ile telvîs ediyor. Ezcümle riyâya şan ve şeref nâmını vermiş, insanları da o pis ahlâka sevk ediyor.” diyerek bu tür mecraların insanları düşürdüğü durumu özetliyor. Bu çamura bulaşmak ya da bulaşmamak… İnsanlığı “Hüda”ya sevk eden bir medeniyetin izleriyle buluşturabilmek…Tartışmaları bitirecek asıl mesele bu sanırım.