"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Siz, hiç toprağı sırtınızda taşıyarak ekin ektiniz mi?

Ali SANDIKÇIOĞLU
19 Ağustos 2017, Cumartesi
Karadeniz bölgesinde özellikle memleketim Rize’de arazi çok kıttır.

Ekilebilecek alanlar oldukça azdır. Rize’ye çay gelmezden önce ülkemizin diğer yerlerinde olduğu gibi çok fakirlik vardı. Rize’de en çok mısır, fasulye ve kara lahana ekilirdi. Diğer meyveleri saymıyorum. Mısır da her sene iklim şartları yüzünden istenilen seviyede yetecek kadar olmazdı. Bir fırtınada mısırlar yıkılır. Yöre insanının ümidi kararırdı. Bu yüzdendir ki, insanlarımızın büyük bir kısmı yurt içi ve yurt dışına gurbete çıkmışlardır. En zor şartlarda gurbet ellerde çalışarak ailelerinin nafakalarını temin etmeye çalışmışlardır. Gurbetin kahrını ancak çekenler bilir... Gurbet üzerine ne ağıtlar ve ne türküler yakılmıştır. Gurbet ah! gurbet...

Rize ili ve Rize’de yaşayan insanlar devletten en az hizmet alan insanlar ve ilimizdir. Devletimiz doğu ve güneydoğu ile ülkemizin diğer bölgelerine yaptığı yatırımlar kadar kesinlikle Rize’ye yatırım yapmamıştır. Ancak Rizeli, kadını ile erkeği ile geceli gündüzlü çalışarak Rize ve köylerine bir şeyler kazandırmışlardır. 

Yokluk yıllarında Rize’nin köylerinin okullarını köylüler imece usûlü ile yapmışlardır. Yeter ki çocuklarımız okusun diye. Sonradan devlet okulları yenilemiş. Daha başka köylerde de, yeni yeni okullar yapmıştır. Bilenler bilirler çok önceleri Rize’nin İkizdere kazasında elektrik santrali yapıldı. Kalın kalın kablolarla bizim arazilerimizde yapılan kocaman direklerle İkizdere’de üretilen elektrik alıp götürüldü. Çok uzak beldelere ışık oldu, amma bizler yine gaz lambası yakıyorduk. Elektrik direklerine ve kablolarına bakıp bakıp duruyorduk... Bizim babalarımız, dedelerimiz, köylülerimiz devreye girerek kendi imkânları ile köyde kocaman bir trafo kurdurdular. Önceleri ağaçtan elektrik direklerini kendileri temin ettiler ve köyümüze 1965’li yıllarda elektrik gelmesine sebep oldular. Şunu anlatmaya çalışıyorum; her şey devletten beklenmez. Vatandaş olarak bizlerin de bir şeyler yapması lâzım.

Keza köyümüzde merhum muhtar dayım Mehmet Yıldırım’ın gayretleri ile batarya ile çalışan 40 abonelik manyetolu telefon yine köylünün imkânları ile 1964 yılında gelmiş oldu. Çokları bilir, Rize ile Erzurum’u ayıran meşhur bir Ovit Dağı’mız var. Gidenler görmüşlerdir, dağın Rize tarafı yemyeşil çam ağaçları ve çeşitli bitki örtüsü ile kaplı. Dağın öbür tarafı kupkuru taşlar. Sadece su kenarlarında kendiliğinden biten söğüt ağaçları ve ceviz ağaçları var. Neden? Karadeniz tarafında hemen herkes ya meyva ya da bir başka ağaç diker... Ancak öbür taraflarda ağaç dikme alışkanlığı yok... Çift sürerken gider kendiliğinden biten bir yaban armutunun altında gölgelenir, ancak bir ikinci ağacı dikmezler. Olan ağaçları da, zaman zaman keserler. Ancak yerine bir yenisini dikmezler. Ben bunu kötü niyetle söylemiyorum. Gerçek olan bu. Orman ve yeşilliği olmayan birçok beldemiz gibi.

Değerli kardeşlerim, her şey çalışma ile olur. Çalışmadan kazanmak elbetteki olmaz. Çay gelmeden önce Karadeniz insanı bir kilo yağ, peynir satmak, ihtiyaçlarını temin etmek için ne fedakârlıklar yapmış bunu yaşamayanlar bilemez. Mısır kabuklarından örgü yaparlardı. Gündüzleri bağda, bahçede en zor şartlarda çalışan analarımız, ninelerimiz geceleri ateşin ışında (lambayı yakmadan tasarruf etmek için) mısır kabuklarından örgü yapar pazarda onları satar, gaz ve tuz alırlardı.

Şimdi havadan geçinmek isteyenlere, çalışmadan zengin olmak isteyenlere veya devletimizin getirdiği her türlü hizmetleri yakıp yıkanlara sormak isterim: Siz hiç sırtınızda toprak taşıyarak bahçe yaptınız mı?

Çoklarınız bu sorumdan bir şey anlamadınız. Kısaca anlatayım: Bizim orada arazi az. Olan arazi de dik ve yamaç. Kışın yağan yağmur ve karla, toprak kayar. Bahar gelincede analarımız o akan toprağı sepetlerle setlerin başına sırtlarında taşırlar, taşınan toprak orada düzlenir. Ondan sonra oraya mısır, fasulye eker ve hayatını idame etmeye çalışırdı. Rahmetli babaannem ve annemi böyle toprak taşırken çok kere gördüm. Akan, kayan toprağın altı ya taş ya da kış olduğu için ekilenin bitebilmesi için toprak yeniden geri taşınırdı. Aman ya Rabbi ne zor günlerdi o günler!

Şimdi ülkemizin diğer bölge ve yörelerindeki insanlara sesleniyorum. Yakmakla değil, ayrılmakla değil, ülkemizi birlikte çalışarak ve ülkemizi severek kalkındırabiliriz. Bir çok ilimizde ekilen arazilerin kenarlarında terk ettikleri arazi kadar inanın bizim ekecek alanımız yok. Geliniz şu güzel ülkemizi hep birlikte kalkındırmaya çalışalım. Bizden sonra gelecek evlâtlarımıza, torunlarımıza daha güzel, yaşanabilir bir ülkeyi hep birlikte hediye edelim.

Rabbim memleketimiz için kurulan tuzakları kuranların başlarına çevirsin. 

Cümleniz Cenâb-ı Hakk’a emanet olunuz.

Okunma Sayısı: 2200
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı