Öncelikle iktidara yakın bir sermaye grubunun güdümündeki medyada ekonomik belirsizliğin tüm kesimleri kapsadığı, iktidardakilerin “enflasyonun düştüğü” propagandalarının aksine “vatandaşların en temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamadığı”nın belirtilmesi çarpıcı.
Zira Türkiye’nin AKP iktidarında - “otoriter rejim”de yüzde 1535 kat artan enflasyonda Türkiye “Avrupa birincisi”, “dünyada dördüncüsü” ve gıdada “dünyada birinci” olmakla “halkın enflasyonu” Orta Afrika ülkelerini geride bırakmış.
En son ENAG’ın yıllık yüzde 71.23, aylık yüzde 3.66 enflasyon tesbiti, “bizi kıskanıyorlar” dedikleri birçok Avrupa ülkesinin yıllık enflasyonundan fazla. Bu bakımdan TÜİK’in “pinpon topu”nun yer aldığı “uyduruk sepet”teki yıllık yüzde 35.41, aylık yüzde 1.53 uyduruk “baskılı - tâlimatlı enflasyon” rakamlarına kimse inanmıyor.
“HEDEFLER TUTTURULAMADI” YAKINMASI…
Ekonomistlerin tesbitiyle enflasyonu tetikleyen etkilerin başında ağır vergiler ve fahiş zamlar geliyor. Vergiler, cezalar, harçlar yüzde 45 arttırılırken, trafik, küçük esnaf ve sanayiciye kesilen cezalar soyguna dönüştürmüş. Zam furyasında elektrikten akaryakıta ve doğalgaza yüzde 100’lere varan otomatik zamlarla pahalılık kat kat katlanmış.
Emekliye sefalet ücreti reva görülürken, 24 bin lirayı geçen “açlık sınırı”, 22 bin 104 lira olan “asgarî ücret”i geçmiş. Halkın yüzde 85’inden fazlasının geliri 78 bin liralık “yoksulluk sınırı”nın altında. “İktidara iliştirilmiş medya”da hiçbir hedefin tutturulamadığı enflasyonun etkisiyle orta ve dar gelir gruplarının alım gücünün azaldığı, emeklilerin “nefes alabildikleri için şükrettikleri” ifadesi kullanılması dikkat çekici.
Keza her yıl revize edilen “kişi başına millî gelir”de “25 bin dolar” hedefinin çok altında kalınırken “büyüme vaadi”nde G-20’de “ilk 10’a girme” bir yana AKP döneminde ekonomi 16. sıradan 22. sıraya düşmüş. “500 milyar dolar ihracat” hedefi de bütünüyle şaşmış.
Ayrıca konkordato talepleri 2024 ile kıyaslanmayacak derecede artmış. İflas başvurusunda bulunan şirket sayısı 2024’te 1.723 olurken, 2025’in ilk dört ayında 782 şirket iflas etmiş. Binlerce işletme kapısına kilit vururken, 2.800 fabrika satışa çıkarılmış. Özellikle emeğin yoğun olduğu sektörlerde işten çıkarmalar sürüyor.
Bu yüzden gerçek işsizliğin yüzde 32’yi aştığı, geniş tanımlı işsiz sayısın 13 milyonu bulduğu, işten çıkarmaların sürdüğü, 30 milyon icra dosyasının yığıldığı, 22 milyon vatandaşın icralık olduğu 74 bin üniversite öğrencisinin okulunu dondurduğu kaydediliyor.
“DÖVİZ FIRLADI, İŞSİZLİK PATLADI, YOKSULLUK DERİNLEŞTİ…”
Yine AKP iktidarının 23. yılında 550 milyarı aşan dış borç stokuyla 80 yıllık borcun yedi katı borç yükü Türkiye’ye yüklenmiş. Hazine’nin borcu rekor seviyede. Bir başka hesapla 2025’te 2 trilyon 385 milyar lirası iç borç, 856,9 milyar lirası dış borç ödemeleri olmak üzere Türkiye’nin toplam borç servisi 3 trilyon 241.9 milyar lirayı bulacağı belirtiliyor.
Son 19 Mart operasyonunda 65 milyar doların heba edilmesindeki gibi döviz kurunu baskılamaya harcanan yüz milyarlarca dolara rağmen 1.5-2 lira olan dolar kurunun, AKP’nin iktidarında iki yılda yüzde 87 artarak 40 liraya dayanması iflasın bir diğer göstergesi.
Bundandır ki “havuz medyası”nda ağır ekonomik krizle “dövizin fırladığı”, “işsizliğin patladığı”, “yoksulluğun derinleştiği”, “sosyal yardımların geçici kaldığı” ve “toplumsal bunalımın yaygınlaştığı” gerçeği teyid ediliyor.
Özetle, muhalefete siyasî operasyon dalgalarının demokrasiyi ve hukuku tahrip etmesinin yanısıra ağır krizdeki ekonomiyi “rasyonel çöküş”e sürüklediği “yandaş medya”ca da tescilleniyor.
Bu arada ekonomik yıkımdan yakınan sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri ve işadamları “halkı yanıltmak”tan derdest edilip pasaportlarına el konulurken, “iktidar medyası”nın aynı gerçekleri deşifre etmesine ses seda çıkarılmaması çarpıklığı dikkat çekici...