Yakın zamanda ebedi aleme uğurladığımız aile büyüğümüz merhum Şefik Peker’i yad ederken onun hayat serencamından birkaç örneği ailenin bir ferdi olmam hasebiyle ben de sizinle paylaşmak istedim.
Şefik Peker, İslam dinine ve Risale-i Nur’a olan sadakati ile tanınan, mütevazi bir Nur talebesiydi. Kur’an ve Risale-i Nurlardan aldığı derslerle derin bir imana sahip, hayatın anlam ve gayesinin ne olduğunu, Allah’ın varlığına ve birliğine imanın delillerle ispatı yanında diğer imani rükünlerin bir binanın temel yapı taşları hükmünde olduğunu izahın yanında dünyadaki ve ülkemizdeki hadiseleri mülahaza eden ve bunları her zemin ve şartta ayırt etmeksizin toplumun her kesimine ulaştırmayı hayat felsefesi edinmiş bir dava adamıydı.
Şefik Peker, Risale-i Nur ve Kur’an’ın öğretilerini yaşam biçimi haline getirmiş bir insandı. Namazlarını hiç aksatmayan, günlük okumalarını fazlasıyla yapan, derslere iştirak konusunda aşırı titiz, bu öğretileri sadece kendi hayatında değil, çevresindekilerin hayatında da uygulamaya çalışan, insanları ve bilhassa aile fertlerini bu yolda teşvik eden mümtaz bir şahsiyetti.
Risale-i Nur ve Kur’an’ın öğretilerini öğrenmek ve başkalarına aktarmak, Şefik Peker için bir yaşam tarzıydı. O, bu eserlerin derinliğini ve önemini her fırsatta vurgulardı. Bu sayede birçok insanın İslama ve Nur’a olan ilgisi artmıştır.

Şefik Peker, insanlara karşı özellikle çocuk ve gençlere sevgiyle yaklaşır, herkesin sorunlarını dinler, yardım etmek için elinden geleni yapar, sadaka ve zekat vermeyi asla ihmal etmezdi. Kimseyi yargılamadan, herkese sevgi ve hoşgörüyle yaklaşırdı. Tahsilini devam ettirenlere karşı ayrı bir düşkünlüğü vardı. Onlarla saatlerce sohbet eder, Kur’an hakikatlerinin okunması, uygulanması ve neşredilmesi hususunda onlara tavsiyelerde bulunurdu. Hakikatlerin şerh edilmesini ve yazıya dökülmesini ancak bunu yaparken delil ve ispata dayalı olması hususuna dikkat edilmesi gerektiğini vurgulardı. Özellikle aile içerisinde şahsıma çok kez kalemle hizmet etmenin vakti geldi, geçiyor derdi. Bunun üzerine ben de dayımızı onore etmek için Köprü dergisinin düzenlenmiş olduğu Nübüvvet konulu yarışmaya katılmaya karar vermiş, “Nübüvvet Bağlamında Deizm’in Sosyolojik Tahlili” başlıklı bir makale kaleme almıştım. Dayımız da bu durumdan çok mesrur olmuştu.
Son hastane yolculuğunda oğlumla birlikte dayımızı İstanbul’a götürürken konuşmaya hiç mecali yoktu. Sadece bir kelam edebilmişti o da “bu yarışma için çok emek harcadın, telefonuma okumam için gönderdiğin makalenin yazıları çok küçük, çıktısını alırsın daha derinlemesine okurum” demiş, yarışmanın henüz sonuçlanıp sonuçlanmadığını sorabilmişti. Dayımız rahmet-i Rahman’a kavuşmadan birkaç gün evvel sonuçlar açıklanmıştı çok şükür dereceye girmiştik ancak bu mutluluğu dayımızla paylaşmak nasip olamamıştı, inşallah ruhu hissedar olmuştur.
Kıymetli büyüğüm, seni özlüyor ve dualarımızla seni yad ediyoruz. Biliyoruz ki Efendimiz’in (asm); “Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle muamele görürsünüz” hadis-i şerifince çok güzel yürüdün nurlu aleme. Yine biliyoruz ki; “Mevt idam değil, hiçlik değil, adem değil, failsiz bir in’idam değil.” Vazifeni güzelce yaptın, 20. Mektup’ta Bediüzzaman hazretlerinin verdiği müjdelere nail oldun, vazifen bitti ücret almaya gidiyorsun, hizmet bitti, semerelerini toplamaya gidiyorsun. Senin gibi İslam’ın ve Nur’un kıymetini bilen bir insanı dünya gözüyle göremeyecek olmak üzse de, bizler Sünnet-i Seniyye yolunda senin ayak izlerini takip ederek ilerlemeye, Kur’an hakikatlerini okuyup, hayatımıza tatbik etmeye gayret edeceğiz. Üstadın mübarek eserlerine nasıl sahip çıktıysan, bizler de seni hüsn-i misal alacağız. Allah’ın rahmeti senin üzerine olsun, nur içinde yat, gözün arkada kalmasın dayıcığım, gayret bizden, tevfik Rabbimizden inşallah.