“Sizin çok mübarek ve çok faydalı olan nuranî hediyelerinizi ve elmas kalemlerin yadigârlarını aldık. Cenab-ı Hak, onları yazan o kalem sahiplerine, herbir harfine mukabil on rahmet eylesin, âmin.” 1
“Sizin, herbir dirhemi yüz dirhem şüheda kanı kadar kıymettar siyah nuru akıtan mübarek kalemlerinizin bu defaki kudsî hediyelerin herbir harfine mukabil, Cenab-ı Erhamürrâhimîn sizlere bin rahmet eylesin. Amin. Elmas kalemlerini, bize yardım için, yirmi bir Abdurrahman ve Abdülmecid’lerin bu kadar çabuk nüshaları yetiştirmeleri ve kabri pürnur olan Mehmed Zühtü’nün, berzahta dahi kalemini bizim hesabımıza istimal etmesi hükmünde, onun metrukâtından nüshaların gönderilmesi, bizi derinden derine sürurla şükre sevk etti.” 2
“Arkadaşlarımın zahmetlerinden bana gelen çok teellüm ve Nurlar’ın tatil ve müsaderesinden gelen çok teessüf ve sıkıntı içinde çırpınırken, birden inâyet-i Rabbâniye imdada yetişti. Birden o koca hapishaneyi bir dershane-i Nuriyeye çevirip bir medrese-i Yusufiye (as) olduğunu ispat ederek, Medresetü’z-Zehrâ kahramanlarının elmas kalemleriyle Nurlar intişara başladı.” 3 “Ve o elmas kalemli ve kahraman kalbli muavinleri kaçıracak diye, onların âdi, müflis şahsıma karşı medh ü senâlarını, asıl mal sahibi ve bir mânevî mu’cize-i Kur’âniye olan Risale-i Nur’a ve has şakirtlerinin şahsiyet-i mâneviyesine çeviriyordum.” 4
5- Şefkat madenleri: “Cenab-ı Hakk’a yüz binler şükür olsun. Risale-i Nur’un tamam kıymetini, o köyün mübarek valideleri, hanımları tamam anlamışlar. O mübarek hanımların, kıymettar ve halis ahiret hemşirelerimin, Risale-i Nur’un intişarına gösterdikleri fedakârlık, beni ve bizi kemal-i sürurdan ağlattırdı. Zaten Risale-i Nur’un mesleğindeki en mühim bir esası şefkat olduğundan ve şefkat madenleri de hanımlar olduğundan, çoktan beri beklerdim ki, kadınlar âleminde Risale-i Nur’un mahiyeti anlaşılsın. Elhamdü lillâh, bu havalide de, bu yakında erkeklerden ziyade bir iştiyak ve faaliyetle buradaki hanımlar tam çalışıyorlar, Savlı mübareklerin hemşireleri olduklarını gösteriyorlar. Bu iki tezahür bu zamanda bir fa’l-i hayırdır ki, o şefkat madenlerinde Risale-i Nur parlayacak, fütuhat yapacak.” 5
7- Dünya ile alâkasızlar: “Aziz kardeşim Hüsrev, Cenab-ı Hak, merhumeyi mağfiret eylesin. Ve sana ve onun evlâtlarına sabr-ı cemil ihsan eylesin. Ben de mateminize cidden hissedarım. Senin ağlamana ve ağlayan mektubuna iştirak ettim. Evet, sen de benim gibi, dünyayla iki cihetle alâkan kesiliyor. Hem öyle lâzım. Senin gibi Risale-i Nur’un bir fedaisi alâkası olmamalı ve alâka peyda etmemeli. Alâkalı olsa, fevkalâde bir sebat, bir ihlâsın lüzum ile beraber, bazı ârızalar içinde sarsılır, tam fedakârlık edemez. O havalinin kahramanları elhak müstesnadırlar. Alâkalar onları sarsmıyor. Fakat bazıları, Hüsrev gibi, Said gibi ve Âtıf ve emsali gibi bütün bütün alâkasız da bulunmak lâzım.” 6
Dipnotlar:
1- Bediüzzaman Said Nursî, Kastamonu Lâhikası, 190.
2- A.g.e. s. 198.
3- B. Said Nursî, Lem’alar, 263.
4- B. Said Nursî, Şuâlar, 389.
5- Bediüzzaman Said Nursî, Kastamonu Lâhikası, 66.
6- A.g.e. s. 178.