Mescid-i Nebevî içerisinde çeşitli kitapların olduğu ve insanların ilgi gösterdiği stant dikkatimizi çekiyor. Bizler de elimizde kalan eserlerden birer tane o standa bırakıyoruz.
HAC 2022 NOTLARI - ÖMER ÖNBAŞ, HARUN AYDIN, HİKMET GÜNAYDIN - 6

Ertesi gece Kabe’deyiz. Metaf alanında yaptığımız tavaftan sonra müsait bir yere oturuyoruz. Yakınımızdaki Pakistanlı bir kardeşle konuşmaya başlıyoruz. Haccın kongre manasını paylaşıyoruz. Bize İsrail’le olan yakın ilişkilerimizi anlayamadığını ifade ediyor. Biz de olayların perde arkasının çok daha farklı olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. “Siyasette lafız mananın tersidir.” hakikatini izah ediyoruz.

Kendisi mühendis; Londra’da yaşıyor. Pakistan’dan gelmek daha ucuz, diyor. Risâle-i Nur’u tanıtıyoruz ve hediye ediyoruz. Bizim konuşmalarımıza kulak misafiri olan ön saflardan bir kardeş yanımıza geliyor. Konuşmaya katılmak istediğini belirtiyor. Kendisi ile tanışıyoruz. Hindistanlı ve matematik öğretmeni. Hindistan hükümetinin son zamanlarda kendilerine baskı yaptığını ve Müslüman kimliklerini korumanın zorlaştığını ifade ediyor.

Kendisine istibdatın tüm İslam âleminde büyük bir problem olduğunu ve demokratik değerleri Kur’an referanslı anlamakla bu beladan kurtulabileceğimizi anlatmaya çalışıyoruz. Risale-i Nurları tanıtıp kitap hediye ediyoruz. İletişim bilgilerimizi veriyoruz.

Az ötede uzanmış uyuyan biri dikkatimizi çekiyor. Kitapla alakadar olduğunu düşündüğümüz bu kardeşin uyanmasını bekliyoruz. Uyanmayınca baş ucuna Risale-i Nur bırakıyoruz. Sonradan gördüğümüzde uyanmış ve kitapları incelediğini görüyoruz. Olay bir sır gibi kalsın diye çok ses çıkarmıyoruz.

Pakistan Karaçi Üniversitesinde görevli Ziyaürrahman isimli fizik Profesörü ile tanışıyoruz. Haccın İslam kongresi olduğunu, teârüf ve teâvün manasını konuşuyoruz. Risale-i Nur’un serencâmından bahsedip Karaçi Üniversitesinin eserlerde geçtiğini söylüyoruz. İngilizce Uhuvvet ve İhlas Risalesi’ni takdim ediyoruz. Çok memnun oluyor; iletişim bilgilerimizi verip ayrılıyoruz.

Veda tavafı sonrası Medine’ye hareket başlıyor. Yaklaşık beş saat süren bir otobüs yolculuğu. Bizim Risale-i Nur faaliyetlerimiz kafilenin dikkatini çekiyor. Sorular soruyorlar, biz de onlara Risale-i Nur’un mahiyetini derk ettiren yerleri okuyoruz. Otobüs yolculuğu esnasında bizi mikrofona davet ediyorlar. Biz de 19. Sözdeki Rabb’imizi bize tarif eden üç küllî muarriften Hâtemü’l-enbiyânın (asm) şahs-ı manevîsini okuyoruz. Hz. Peygamber’in (asm) kâh deve sırtında kâh yaya yol aldığı güzergâh üzerinde, çöllerden geçerek Medine’ye varıyoruz. Yolda maymunlar bize eşlik ediyorlar. Otele yerleşiyoruz.

İkindi namazı yakınlaşmış, hemen Mescid-i Mebevi’ye gidiyoruz. Kâbe ziyaretimiz öğle namazına rastladığı gibi Mescid-i Nebevî ziyaretimizin de ikindiye rastlaması çok mânidar. Zira âhir zaman mevsim-i elîmânesini andıran ve hatırlattıran asr zamanı “Âhirzaman Peygamberinin (aleyhissalâtü vesselâm) asr-ı saadetine benzer ve onlardaki şuûnât-ı İlâhiyeyi ve in’âmât-ı Rahmâniyeyi ihtar eder.” diye 9. Söz’den okuyoruz. Namazdan sonra selam kapısından girerek Resulü Ekrem’i (asm) selamlıyoruz.

Ertesi gün sabah namazından sonra Cennet-ül Bâki kabristanını ziyaret ediyoruz. Hz. Ebubekir (ra), Hz. Peygamber’e (asm) vefatından sonra kendisinin nereye defnolunacağını soruyor. Hz. Peygamber de (asm) “Sen benimle berabersin.” buyuruyor. Hz. Ömer (ra) bundan cesaret alıp aynı soruyu soruyor. “Sen bizimle berabersin.” buyuruyor. Hz. Osman (ra) aynı soruyu soruyor. Hz. Peygamber (asm) cevap vermiyor. Tekrar soruyor, Hz. Peygamber (asm) yerden bir taş almasını, uzağa doğru atmasını söylüyor. Hz. Osman (ra) taşı atıyor. Hz. Peygamber (asm) taşın düştüğü yere defnolunacağını söyleyince Hz. Osman (ra) üzüntüsünden düşüp bayılıyor. Gözlerini açtığında Hz. Peygamber (asm) “Benim mescidimle senin kabrin arasındaki yatanlar ehl-i cennettir” buyuruyor. Hz. Osman (ra) çok seviniyor, “Ya Resulullah! Eğer bunu baştan söyleseydin o taşı dünyanın öbür ucuna atardım.” diyor. Hz. Osman’ın (ra) kabrine kadar gidip Fatihalar okuyoruz.

Özellikle Perşembe ve Cuma gecelerinde Medineli aileler sosyal aktivite olarak mescide ailecek geliyorlar. Getirdikleri nevaleleri mescidin bahçesinde yiyorlar ve geç saatler kadar orada vakit geçiriyorlar. Çocukların koşturmalarına şahit oluyoruz. Yorulan çocuklar hâlâ gündüzün sıcaklığını taşıyan halılar üzerinde uykuya dalıyorlar.

Nijeryalı kardeşlerle tanışıyoruz. Renkli giysileri dikkatimizi çekiyor, ayrıca yüzlerinde derin iki yara izi var. Bu izlerin ne olduğunu soruyoruz. Onlar da bu izlerin hangi kabileden olduğunu belirtmek için çocukken yapıldığını söylüyorlar. Risale-i Nurları tanıtıyoruz. Kitap hediye diyoruz.

Mescid-i Nebevî içerisinde çeşitli kitapların olduğu ve insanların ilgi gösterdiği stant dikkatimizi çekiyor. Bizler de elimizde kalan eserlerden birer tane o standa bırakıyoruz.
Yeşil halı ya da cennet bahçesi diye bilinen Hz. Peygamber (asm) ile minberi arasındaki kısım cazibe merkezi. Girmek için çok itiş kakış oluyor ve hukuklar çiğneniyor. Dünyanın trendi ister istemez ortak akla dayanmak ve keyfilikten uzak olmaya yöneldiği gerçeği Suudi Arabistan’da da bazı uygulamalarla kendini göstermeye başlamış. Bu itiş kakışı ortadan kaldırmak için her kafileye randevu veriliyor. Her hacının bir kez girebilmesi için planlama yapılmış. Bizim kafileye de gece bire randevu verilmiş.

Bizim üst kafile 370 kişi saat 12 de mescidin bahçesinde hazır oluyoruz. Sayıyla içeri alacaklarından araya kimsenin girmesine izin vermememiz gerektiğini anlatıyorlar. Biz de tek sıra hâlinde uzun bir kuyruk oluşturuyoruz. Yanımızda benzer uzayıp giden başka kafilelerin de kuyrukları var. Ne kadar süreceğini bilmediğimiz bekleyiş başlıyor. Bu sırada 31. Sözde geçen “neden miraç O zata layıktır?” kısmını açıyoruz. “O zattır, O zattır” cümleleri ile biten birkaç sahifelik muhteşem kısmı okumaya başlıyoruz. Ders bittiğinde bizim önümüzdeki sıranın hareket ettiğini görüyoruz, bizler de sırayı takip ediyoruz. Seri bir şekilde bir anda kendimizi Resulullah’ın (asm) huzurunda buluyoruz.

Dönüp baktığımızda bizden sonra kafilemizin geri kalanı dışarda kalmış. Adeta o dersi dinleyen 5-6 kişinin hususî huzura davet edildiğini müşahede ediyoruz. Kendimizi şahs-ı manevînin temsilcisi olarak gördüğümüzden, bu iltifatın şahs-ı manevîye bakan yönünü düşünüyoruz. Ekibin geri kalanının bizden birkaç saat sonra ancak girebildiğini öğreniyoruz. Bizler namaz kılıp küllî dualarımızı ettikten sonra, her yıl Düzceli kardeşlerin tamamladıkları külliyat bitirmenin mahtume duasını yapmak istiyoruz. Güzel bir tevafuk: Mekke’den ayrıldığımız gün, yıllık külliyat okuma programında külliyatın da bittiği gündü. (https://www.yeniasya.com.tr/egitim/duzce-hizmetlerinden-bir-buket_557410) Hz. Peygamber (asm) huzurunda külliyatın bitirme duasını umum kardeşleri niyet ederek yapıyoruz.

Ertesi gün Uhud Savaşı’nın olduğu yere gidiyoruz. Savaşın serencâmını bir kez daha müşahede ediyoruz. Meşverete uymanın kıymetini derk ediyoruz. İhlasın düsturlarından kardeşleri tenkit etmemenin en güzel örneklerinden birisi, okçular tepesini terk eden sahabelerin belki ilerde birbirleri ile ters düşüp karşı karşıya gelmiş olsalar bile kimler olduğunun bilinmemesi ve bu isimlerin sır olarak kalmasıdır. Uhud şehitliğine geçiyoruz. Özellikle kuzey tarafta her rüzgâr dalgalanmalarında içimizi dolduran cennet kokusunu hayretle teneffüs ediyoruz. Her yerin tevhit delilleri olduğunu fark ediyoruz.

Hendek savaşının yapıldığı mevkıe, Kıbleteyn Mescidi’ne ve Hz. Peygamber’in (asm) çoğu cumartesileri gelip namaz kıldığı Kuba mescidine gidiyoruz. Kuba mescidinin çıkışında Bangladeşli kardeşlerle tanışıp Risâle veriyoruz.
Ertesi gün Mescid-i Nebevî etrafındaki küçük mescitleri ziyaret diyoruz. Bunlardan Gamâme mescidi dikkatimizi çekiyor. Gamâmenin bulut anlamına geldiğini öğreniyoruz. Hz. Peygamberi (asm) takip eden bir meleğin bulut şeklinde onu koruduğunu, Hz. Peygamber (asm) mescidde olduğu zaman bu bulutun Gamâme mescidinin olduğu yerde adeta park ettiğini öğreniyoruz. Buraya bu olayı hatırlatan mescid yapılmış.

O gün öğleden sonra hurma bahçesine gidiyoruz. Medine 35 metreden bol suyun çıktığı mümbit bir bölge. Hurma ağaçları hakkında bilgi ediniyoruz. Hurma, stratejik özellikte bir bitki olduğundan bahçeler ve ağaçlar kayıtlı. Hurmanın insana benzeyen bazı özelliklerini dinliyoruz. Hurmanın dişisi ve erkeği olduğunu, hurma ağacının yarılıp erkek tohumlar tarafından döllendiğini öğreniyoruz. Bu ağaç dibinden yavru filizleri veriyor. İki yıl kadar büyüdükten sonra bu filizler alınıp hurma ağacının birkaç metre uzağına dikiliyor. Annesinden çok uzağa dikildiği zaman ölüyor. Yaklaşık beş yıl sonra erişkin hâle geldiğinde alınıp başka yere taşınıyor. Kuruyan hurma ağacı da olduğu yerde yakılıyor. İçin için bazen aylarca süren bu yanış, diğer hurma ağaçları için çok faydalıymış.
Hurma bahçesinde ürünlerin numunelerinin sergilendiği ve pazarlık usulü fiyatların son şeklini aldığı çadıra davet ediliyoruz. Birçok hurma çeşidinden tadıyoruz. İstediğimiz ürünleri sipariş edip depoya gidiyoruz. Ürünümüzü kontrol ettikten sonra uçağa verilecek şekilde paketletiyoruz.
Nur talebelerin toplandığı Osmanlı saatinin altına gidiyoruz. Burada dersimizi okuduktan sonra yakınımızdaki kardeşlerle tanışıyoruz. Belki, tanışıp kitap verdiğimiz yüzlerce kardeşin sonuncusu Mısırlı Abdulkadir kardeşler. İletişim bilgilerimizi verip elimizde kalan son kitabı da hediye ediyoruz.
Artık Medine’de son gecemiz. Gece yarısı mescide gidip kaza namazı kılıyoruz. Namazdan sonra veda ziyareti yapmak istiyoruz. Mescidin diğer ucundayız uzunca bir mesafe var. O sırada yanımıza boş bir golf arabası geliyor. Binmek için izin istiyoruz ve bizi alıp mescidin diğer ucundaki selam kapısına götürüyor. Niyetimiz veda ziyareti yapıp otele dönmek, sıraya giriyoruz. Sıra duraksamadan ilerliyor. Biz Resulu ekremin (asm) tam karşısında iken ilerde polislerle konuşmalar oluyor, sıra duruyor ve bizler huzurda beklemeye başlıyoruz. “Lâ ilâhe illallâhu’l Melikul hakkul mubîn, Muhammedun Resulullah sâdikul va’dil emîn” duasını ve selat-ü selamlarımızı okuyoruz. “Merak etmeyin o nurlar parlayacak.”, Risale-i Nur’da geçen müjdeleri hatırlıyoruz. Bu vaadin elbet gerçekleşeceğini tüm kalbimizle hissediyoruz. Sıra ilerlemeyip, huzurda kalma uzadıkça hicap hislerimiz ortaya çıkıyor. Ama şahs-ı manevî adına kabul edildiğimizi hatırlayınca temsilcilik görevini tekrar üstleniyoruz.
Ertesi gün havaalanına yolculuğumuz başlıyor. Günlük müzakereli dersimizi havaalanının bekleme alanında yapıyoruz.
Düzceli kardeşlerin Barla’da aile programında olduğu dakikalarda biz de, Isparta üzerinden İstanbul yolculuğumuzu yapıyoruz ve o esnada onları havadan selamlıyoruz. Evlere vâsıl olduktan sonra Barla’ya geçip yaşadıklarımızı onlara seminer programı ile sıcağı sıcağına sunuyoruz. Gelecek dönemlerde ekipler hâlinde programlanmış Risale-i Nur’u okuma ve tanıtma amaçlı Umre programı fikrimizi kardeşlerle paylaşıyoruz. Nefis cümleden ednâ, vazife cümleden a’lâ. Hâzâ min fadli Rabbî.
-SON-