AĞABEYİ BEDİÜZZAMAN’IN YOLUNDAN GİDEN, ÖMRÜNÜ İMAN VE İLİM HİZMETİNDE GEÇİREN ABDÜLMECİD NURSÎ’Yİ VEFATININ 58. YILINDA RAHMETLE VE DUALARLA YÂD EDİYORUZ.
Risale-i Nur'dan: Öz kardeşim ve en birinci bir talebem: Abdülmecid
MEHTAP YILDIRM YÜKSELTEN - İSTANBUL
ABDÜLMECİD NURSÎ (ÜNLÜKUL) KİMDİR?
Abdülmecid Nursî, 1884 yılında Bitlis’in Hizan kazasının İsparit nahiyesine bağlı Nurs Köyü’nde doğdu. Üstad Bediüzzaman’ın kardeşi ve talebesidir. İlk eğitimini burada aldı. Nurs Köyü’nden sonra Arvas’ta eğitimine devam etti. Buradan ayrıldıktan sonra (1900) Van’a gitti. Horhor Medresesi’nde ağabeyi Bediüzzaman’ın nezaretinde iki yüzü aşkın talebe ile birlikte eğitimine devam etti. Özellikle Arap Dili ve Edebiyatı dalında çok büyük bir aşama kat etti. Nitekim bu sebepten dolayıdır ki, Bediüzzaman Hazretleri İşârâtü’l-İ’caz ve Mesnevî-i Nuriye eserlerinin Arapça’dan tercüme edilmesi işini ona vermiştir.
I. DÜNYA SAVAŞINA KATILDI
Abdülmecid Nursî, Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması ve Ruslardan cesaret alan Ermenilerin saldırıları üzerine Bediüzzaman’ın idaresinde savaşa katıldı. Daha sonra Rusların hücumundan ve istilâsından kurtulan bazı akrabaları ile birlikte Van’dan ayrılarak Diyarbakır üzerinden Şam’a gitti. Üç yıl burada kaldıktan sonra 1917 yılında Diyarbakır’a geri döndü.

SÜRGÜNDEN O DA NASİBİNİ ALDI
Abdülmecid Nursî, Diyarbakır’da bulunan Askerî Rüştiyede Arapça öğretmenliğini yaptı. Ancak bir süre sonra bu okulun kapanarak Erkek Sanat Enstitüsüne dönüştürülmesinden sonra buradan da ayrıldı ve tekrar (1920) Van’a döndü. Van’da öğretmenliğe devam etti. Bu kez yedi yıl burada kaldı (1920-27). Şeyh Said hadisesi ile başlayan ve Bediüzzaman’ın sürgün edilmesiyle neticelenen süreçten kendisi de nasibini aldı. Öğretmenlik görevinden alınınca Van’dan Ergani’ye geçti. Ergani’de bir manifatura dükkânı açarak hayatını devam ettirdi. Bazen camide fıkhî konuların ağırlıklı olduğu vaazlar verdi. 1936 yılına kadar Ergani’de yaşadıktan sonra çocuklarının eğitimi sebebiyle Malatya’ya göç etti. Burada Cumhuriyet Çarşısı’nda (Eski adı Kürtler Çarşısı) manifaturacılık yaptı. Örnek bir ticarî ahlâka sahip olması kısa zamanda çevresinin dikkatini çekti. Sürekli bir şekilde sohbetlerinde imanî konulara ağırlık vermesi, etrafındaki sevgi çemberinin giderek büyümesine sebep oldu. Malatya’da dört yıl kaldıktan sonra Ürgüp’e müftü olarak tayin edildi (1940).
TERCÜME VAZİFESİ
Ürgüp’te on iki yıl müftülük yaptı. Burada acı-tatlı çok sayıda hadiseye şahit oldu. Bediüzzaman’ın kendisine tevdi ettiği eserlerinden İşârâtü’l-İ’câz ile Mesnevî-i Nuriye’yi Arapça’dan Türkçe’ye tercüme etti. Bu eserlerden talebelerine dersler okuttu.

EVLÂT ACISI
Diğer taraftan hayatında çok büyük iz bırakan evlât acısını burada tattı. Üniversitede okuyan ve gelmesini dört gözle beklediği oğlu Fuat’ın vefat haberini Ürgüp’te aldı. Oysa ki, Köprü mevkiinde, Ankara’dan gelen kamyonlardan birinden oğlunun inmesini bekliyordu. Postayla ölüm haberini aldı. Oğlunun adına kaleme aldığı ve “Fuadiye” adını verdiği eserinde acısını şöyle kaleme dökmüştür:
Ey mezarcı! Göm beni de şu Fuad’ın kabrine,
Firkatın dayanmaz vallahi asla kahrine.
Katılsın zerratımız, âlem-i berzahta keza,
Sarılsın birbiriyle ruhlar, ilayevmi’l-ceza.
Ey mezarcı! Cebeci’de bana da kaz bir mezar,
Olalım ünlü Fuad’ın komşusu leyl ü nehar.
ÇİLELİ YILLAR
Abdülmecid Nursî’nin acılarla dolu hayatı neredeyse vefatına kadar devam etti. Yıllarca ağabeyi Bediüzzaman ile görüşemedi. Yine çok sevdiği yeğeni Abdurrahman’ın vefatı, diğer taraftan görevden alınmalar sıkıntılarını arttırdı.
“ELHAMDÜLİLLAH KURTULDUM”
Bediüzzaman, kardeşinin yaşadığı sıkıntılı halet-i ruhiyeyi şu şekilde kaydetmiştir: “Kardeşim Abdülmecid, biraderzadem Abdurrahman’ın (rahmetullahi aleyh) vefatı üzerine ve daha sair elîm ahvâlât içinde bir perişaniyet hissetmişti. Hem, elimden gelmeyen mânevî himmet ve medet bekliyordu. Ben onunla muhabere etmiyordum. Birden bire, mühim birkaç Söz’ü ona gönderdim. O da mütalâa ettikten sonra yazıyor ki: “Elhamdülillâh, kurtuldum. Çıldıracaktım. Bu Sözler’in her biri birer mürşid hükmüne geçti. Çendan bir mürşidden ayrıldım, fakat çok mürşidleri birden buldum, kurtuldum diye yazıyordu. Ben baktım ki, hakikaten Abdülmecid güzel bir mesleğe girip, o eski vaziyetlerinden kurtulmuş.” 1

ÇOK SAYIDA TALEBE YETİŞTİRDİ
Abdülmecid Nursî, on iki yıl boyunca sürdürdüğü müftülük görevinden alınınca Ürgüp’ten ayrılmak istedi. Ancak, sevenleri bir süre daha yanlarında kalması için ısrar ettiler. Talebelerinin ve Ürgüplülerin ısrarı üzerine üç yıl daha burada kaldı. Gerek müftülüğü sırasında ve gerekse görevden alındıktan sonra iman hizmetini devam ettirdi. Çok sayıda talebe yetiştirdi. Her fırsatta imanî konularda çevresinde bulunanları aydınlatmaya gayret sarf etti. Mantık adlı eseri yazdığı gibi, Haleb-i Sağir ve Kaside-i Bürde şerhini de kaleme aldı. Talebelerinden biri olan ve uzun süre vaizlik ve müftülük görevlerinde bulunan Mustafa Yıldız, hocası için şunları söylemektedir: “... Hocamız Abdülmecid Nursî’nin çabalarıyla açılan Kur’ân Kursu’nda talebe idim. Malûmat-ı diniye derslerine geliyordu. Çok istifade ediyorduk. Beşerî münasebetleri fevkalâdeydi. Herkesle görüşür, konuşur ve irtibat kurarlardı. Ben müftü iken herkesle (özellikle devlet memurlarıyla) irtibat kuramıyordum. O ise herkesle irtibat kurmuş ve kendini sevdirmişti.” 2
KARDEŞLERİN KAVUŞMA SEVİNCİ
Abdülmecid Nursî, on beş yıl Ürgüp’te kaldıktan sonra 1955 yılında Konya’ya gitti. Buraya gelmesinin sebeplerinden bir tanesi kızının Konya Kız Öğretmen Okuluna başlamasıdır. Buraya geldikten sonra büyük hasretini gidermek maksadıyla Isparta’ya giderek çok uzun zamandan beri ayrı düştüğü Bediüzzaman Hazretlerini ziyaret edip, hasret giderdi. Bu ziyaret Bediüzzaman Hazretlerini de son derece sevindirdi.
“OTURARAK DERS VERMEKTEN HİCAP DUYARIM”
Abdülmecid Nursî Konya’ya geldikten bir süre sonra, Konya İmam Hatip Okulu Koruma Derneği idarecilerinin ve bazı hocaların daveti üzerine tekrar öğretmenliğe başladı. Bu sırada 74 yaşında olmasına rağmen okula yaya olarak gidip geldi. Kendisi için bir araba tutmayı teklif etseler de kabul etmedi. Derslerine aralıksız devam etti. Öğrencilerinin yorulmaması için oturarak ders vermelerini rica etmeleri üzerine; “Bu, helâket ve felâket asrında iman, Kur’ân dersi almaya gelen, malûmat-ı diniyeyi öğrenmeye koşan sizin gibi gençlerin karşısında oturarak ders vermekten hicap duyuyorum ve bu hareketimle huzur duymaktayım. Ben vücudumun değil, ruhumun rahat etmesini temine çalışıyorum” şeklinde karşılık verir.

“SUAL SORUN, İTİRAZ EDİN”
Konya İmam Hatip Okulu meslek dersleri öğretmenlerinden Mehmet Fatih Göktay, Abdülmecid Nursî için; “Bütün öğretmen ve talebelerle çok iyi geçinirdi. Bir hayli yaşlı olmalarına rağmen gayet dinç idi. Temizliğe çok dikkat ederdi. Sakal bırakmadığı için her gün traşlı olarak okula gelirdi. Hassas bir insandı. Gönül yıkan değil, gönül yapandı” 3 ifadelerine yer vermektedir. Ders işleme tarzı ile ilgili olarak da talebelerinden Süleyman Uğur: “Derste soru sorulmasını ve itiraz edilmesini pek severdi. Sual sorun, itiraz edin, cevap vereyim ki, takrir, takrib tamam olsun” dediğini nakletmektedir.
VEDA GÖRÜŞMESİ
Öğretmenlik görevini sürdürmeye devam ederken sebepsiz yere tekrar görevden alındı. Konya’da yaşadığı acı olaylardan bir tanesi de, Bediüzzaman’ın Konya’ya gelmesine rağmen kendisiyle görüşmesine izin verilmemesidir. Bediüzzaman, vefatından önce bir kez daha Konya’ya geldiyse de bu sefer de uzun süre görüşmeleri mümkün olmadı. Zaten bu görüşme veda görüşmesi olup, evin önünde gerçekleşti. Üstad Bediüzzaman, arabadan inmeden kapının önünde kardeşiyle vedalaştı ve Urfa’ya doğru yola çıkacağını söyledi.
O KÂĞIT ZORLA İMZALATTIRILDI
Abdülmecid Nursî için en sarsıcı olaylardan biri de, Bediüzzaman’ın ebedî istirahatgâhında bile rahat bırakılmaması gelir. Vefatından birkaç ay geçtikten sonra, kendisine zorla imzalattırılan bir yazıya dayanılarak Bediüzzaman’ın kabri açıldı ve naaşı bir gece Urfa’daki mezarından alındı. Abdülmecid Nursî’nin gözleri bağlı bir şekilde içinde bulunduğu bir uçakla taşınan naaş, bilinmeyen bir yere götürülerek defnedildi. Bediüzzaman’ı hayatta iken rahat bırakmayanlar, vefatından sonra da rahat bırakmamışlardı.
VEFAT VAKTİ
Abdülmecid Nursî, 1967 yılı geldiğinde herkes ile vedalaşmaya başladı. Ona göre ölüm vakti gelmişti. Çünkü, Bediüzzaman son buluşmalarında kardeşine, kendisinden yedi yıl sonra öleceğini söylemişti. Abdülmecid Nursî, Bediüzzaman’ın her söylediğinin gerçekleştiğini müşahade edenlerden biri idi ve buna bütün kalbi ile inanıyordu. Nitekim de öyle oldu. 11 Haziran 1967 Cuma günü vefat etti. Kaderin garip bir cilvesidir ki, oğlu Fuat da kendisinden 23 yıl evvel 9 Haziran 1944 Cuma günü vefat etmişti. Mezarı, Konya’nın Üçler Kabristanı’ndadır. Kabri pür nur, makamı âlî olsun.
Dipnotlar:
1- Mektubat, s. 342.; 2- Halil Uslu, Bediüzzaman’ın Kardeşi Abdülmecid Nursî, s. 62-63.; 3- Halil Uslu, Age., s. 77.