27 Eylül-2 Ekim tarihlerine düşmüş bir ilânât: “Tüm imkânlarıyla hazırlanmış Doğu Karadeniz gezisini kaçırmayın! Tüm vechesiyle, özelliğiyle ve yeşilliğiyle adeta ayrı mekânlar... Kalkış Perşembe sabahı saat 09:00. Kaptanımız Atak Tur’dan Halil Ağabey... Ekip: Cemal, Zeki, Mehmed Söğüt, vakıf ağabeylerden Ömer ve Mahmud Ağabeylerimizle üniversiteli kardeşler. Yekûnu: 27 kişi. İstikametteki iller: Çorum, Amasya, Samsun, Ordu, Giresun, Trabzon, Rize, Artvin, Ardahan, Kars, Erzurum, Erzincan ve Tokat.”
ÇORUM′DA SAHABELERİ ZİYARET
Ve istikamet Çorum... 3-4 saatlik yolculuğun ardından Süleyman Ağabey karşılıyor bizi Çorum’da. Ahmed ve Mehmed Ağabeylerle yemek, ardından bilmediğimiz ve yeni öğrendiğimiz Hıdırlık Kabristanındaki üç sahabe... Hz. Ali’nin delâletiyle Müslüman olmuş ve Hz. Ömer’in “bin atlıya bedeldir” dediği ilk sahabe Hz. Kereb-i Gazî’yi (ra) ziyaret ediyoruz. Hz. Ömer (ra) devrindeki iki pehlivandan biri. Hicretin 40. senesinde İstanbul’un fethine giderken şehit düşmüş sahabedir.
Diğer sahabe Hz. Süheyb-i Rumî (ra). Bu sahabe efendimiz ise, Hz. Ömer’in samimî ve yakın dostlarından. Fedakârlığıyla bilinmiş bir sahabe. Öyle ki “Öyle insanlar vardır ki Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için kendilerini feda ederler” âyetinden hissesini almıştı. O da fethe giderken burada şehit olmuş ve buraya defnedilmiş.
Bir üçüncü sahabe efendimiz de, Hz. Übeyd-i Gazi (ra). Allah bizleri bu üç sahabe efendimizin şefaatine nail eylesin. Çorum’daki ağabeylere ilgilerinden dolayı teşekkür ediyoruz.
TARİH KOKAN AMASYA
Devam eden yolculuğumuz Amasya ile buluşuyor ve Amasya’da tarihî Beyazıd Camii ve Tekin Ağabeyin dilinden Beyazıd Camii’nin tarihi, Amasya’nın tarihi dokusu muhafaza edilmiş ahşap evleri, Amasya Kalesi, Hafızlık mektebi, medreseler ve Amasya’da daha neler neler...
KARADENİZ’İN İNCİSİ SAMSUN
Amasya’nın ardından istikamet Samsun. Oraya vardığımızda vakit akşam olduğundan detaylı bir vakit geçirme olamadı. Kemal Ağabey ve dershanedeki ağabeylerle yemek artı çayla beraber bir ders yaptık. Dershanedeki kardeşlerden başta Mehmed Kay kardeşimiz ve diğer kardeşler maşaallah çok şevkliler. Akşamın serinliğinde Samsun’u tepeden bir izledik. Karadeniz’in incisi diye adlandırılmış Samsun, büyük şehirliliğiyle de nazarları toplamış bir şehir. Oradaki ağabeylerimize de, ilgilerinden dolayı teşekkür ediyoruz, Allah şevklerini arttırsın. Saat gece 10:00’da yola devam ediyoruz..
ORDU...
Ve yeşilliğiyle iştihar olmuş Ordu... Ondan önce ilçemiz Ünye ve gayet şevkli Dursun ve İrfan Agabeylerimizle birlikteyiz. Akşam bir kısmımız evde, bir kısmımız tesislerde, diğerleri de Ünye dershanesinde kaldı. Sabah hep beraber güzel bir kahvaltının ardından Ünye sahilinde dolaştık. Ünye dershanesinde üniversiteye hazırlanan Nurullah, Şaban ve Said kardeşlerimiz de bizlerle, yoğun olmalarına, rağmen ciddî ilgilenmelerinden dolayı da birer birer kendilerine teşekkür ediyoruz. Allah üniversite imtihanlarında yardımcıları olsun. Ve özellikle de İrfan ve Dursun Ağabeylerimize gönülden teşekkürler. Allah hizmetlerinde olan şevklerini ziyade eylesin.
Oradan ayrılıp diğer bir ilçe olan Fatsa’ya geldik. Dershanede kalan Emrah Cemil kardeşimiz bizlere çay ve pasta ikramında bulundu. O da diğer kardeşler gibi üniversite hazırlık ve bir yandan da hizmetlerle ilgileniyor. Burada da başta Tevfik Ağabeylere ve diğer ağabeylere teşekkür ediyoruz. Emrah kardeşimize de duâlar ediyoruz. Cuma namazını denize nazır bir camide kıldıktan sonra deniz kenarında dolaştık, kimileri de yüzdüler. Gerçekten mükemmel yerler... Ayrılası üzüntü veren yerler...
Ardından Ordu’nun ihtişamına renk katan Boztepe’deyiz. Bütün canlılığıyla bir tarafında deniz, her tarafında yeşillik olan Ordu ayaklarımız altında. İnerken teleferikle inmek de en güzelleriydi tabiî. Yola devam!..
GİRESUN...
Giresun’daki Hüseyin Abi ve diğer ağabeyler bütün samimiyetleriyle bizleri karşılıyorlar. İkindi namazıyla beraber yemeklerimizi de yedikten sonra ağabeylerle sohbet-muhabbet ettik. Akşam saatleri epey ilerlediğinden fazla duramadık Giresun’da. Ufaktan bir gezip ayrılıverdik. Şunu da anladık ki gittiğimiz her yerde Allah’a şükür Risale-i Nur hizmetleri inkişaf ediyor. Bu gerçekten de sevinç gözyaşları akıttırıyor. Allah bu hizmetleri daha geniş yerlere ulaştırsın diye duâ ediyor ve ağabeylerimize teşekkür ediyoruz. Devam ediyoruz, istikamet Trabzon.
TRABZON...
3 saatlik yolun ardından Trabzon’dayız. Oradaki umumî derse iştirak ettikten sonra ağabeylerle tanışıyoruz. Maşaallah Trabzon’daki ağabeyler de şevkliler. Allah daha ziyade eylesin. Gece beşerli gruplar halinde farklı yerlerde kalıp sabah namazı akabinde, yapımı 13. yüzyıla dayanan Sümela Manastırı’na geçiyoruz. Ormanın içinden tepeye doğru yaklaşık 3 km yürüyüp ulaştık manastıra. Bunun içerisindeki fresklerde işlenen başlıca konularda İncil’den alınmış sahneler, Hz. İsa ve Hz. Meryem’in hayatıyla ilgili tasvirler bulunuyor. Yüksek tepeler ve ormanlar arasından süzülen ırmaklar da adeta bir temâşâ ve tefekkürlük hâli. Böyle akan ırmaklar üstünde kahvaltı yapma fırsatından sonra hedefte Uzungöl var. Yolda Barış Engin Ağabeyimizi de alıp dönemeçli yollar arasından ulaştık göle. Öğle namazıyla biraz turladık. Rahat ve temiz havanın ardından Uzungöl′e nazır bir balık ziyafeti... Ardından hızla Onur Ağabeyin düğününe de iştirak ettik. Burada bizlere yardımcı olan başta Ali, Adem ve diğer ağabeylerimize de gönülden teşekkürler.
RİZE
Bir diğer ziyaret yerimiz, yeşil tonuyla iştihar olmuş, çayıyla şöhret bulmuş Rize... Akşam vakti vardık oraya... Mihmandarımız bir muallim... Bize mükemmel bir akşam ziyafeti veren ve birkaç fotoğraf karesi almamızı temin eden ağabeylerimize teşekkür ettik. Merkezde durmadık fazla, Hemşin’e geçtik. Hüseyin Ağabeyin Nurs Konağı’na... Yollar müsaade etmediğinden biraz yürümekle beraber konağa vardık. Epey yorulmuşuz ki nasıl sabaha ulaştık bilemedik. Dört katlı konak harika. Etraf-ı erbaası yeşil tonda, artı çaylarla beraber ayrı bir güzellikte... Tam okuma programlık yer... Külliyat programları için çok müsait. Köyü dolaştıktan sonra yola devam ettik. Burada bize mihmandarlık yapan Hüseyin Ağabeyimizden Allah razı olsun diyoruz.
ARTVİN
Ve Artvin’e ulaşıyoruz... Merkezi 25 binlik küçük bir nüfusa sahip bu şirin memlekette ikindi namazı kuşbakışı bir tefekkür ve devamla hareket ediyoruz. Duâ edelim en yakın zamanda burada bir dershanemiz olsun inşaallah.
KARS
Kars’a geldiğimiz soğuğuyla belli oluyordu. Doktor Taha Yasin Ağabey ve doktor Ömer Ağabeyimiz beraberliğinde karşılanıyoruz. Kars’taki kardeşlerimiz de gayretleriyle iç açıyorlar. Üniversiteli kardeşlerin şevk ve gayretleri ilin geneline olumlu birçok yansımaları oluyor. Memduh Ağabey bizlerle Risale-i Nur’dan bir ders paylaştı. Kars’ta istifadeli bir proram oldu, Allah’a şükür. Oradaki kaleleri ve camileri dolaştık. Hakikaten görülmeye değer yerler.
ERZURUM
Gecenin soğuğunda devamla ulaşıyoruz Erzurum’a. Gürbüz ve Ekrem Ağabeyler karşılıyorlar bizi. Dershanemiz, salonuyla Türkiye’de nadir bulunan dershanelerden. Sabah namazının ardından Çifte Minareli Camii geziyoruz. Selçuklu dönemine ait bu tarihî eser günümüze kadar varlığını koruyabilmiş, Erzurum ilinin sembolü haline gelmiştir. I. Alaeddin Keykubat’ın kızı Hüdavent Hatun tarafından 1253 yılında yapılmış ve bu sebeple Hatuniye Medresesi adıyla da bilinmektedir. Diğer bir tarihî eser Ulu Cami, diğer adıyla Atabey Camii. Tam bir san′at harikası denilebilir. 1179 yılında Saltukoğulları’ndan Melik Nasuriddin Muhammed Bey tarafından inşa edilmiştir. Erzurumun Yakutiye şehir merkezinde bulunan bu cami, şehrin en eski ve en büyük camii olarak bilinmektedir. Bu Ulu Cami’nin bitişiğindeki alanda Erzurum Kalesi ve Saat Kulesi ile karşı karşıya bir tefekkürlük hâli adeta. Taşhan Rüstempaşa Bedestenlerini ve tesbihlerini de gezip ayrılıyoruz. Buradaki ağabey ve kardeşlerimize teşekkür ediyoruz.
ERZİNCAN
Kardeşlerimiz ile yaptığımız gezimizin Erzincan durağında da ilk ziyaret yerimiz diğer illerde olduğu gibi medreselerimiz oluyor. Tahminî yarım saat önce sokağa çıkmış, bizlerin gelmesini bekleyen ağabeyimiz tebessüm ile karşılıyor bizleri. Selâmlaşmanın ardından dershanemize geçiyoruz. Tabiî bu arada sofralar da kuruluyor. Meşhur Erzincan tulum peyniri ve üzümü iştahımızı iyice kabartıyor.
REFET KAVUKÇU AĞABEYLE SOHBET
Yenilen yemeğin ardından Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin talebelerinden ressamlığı ile de tanınan Refet Ağabeyimizi ziyarete gidiyoruz. Birden herkesi bir telâş ve heyecan sarıyor, çünkü birçoğumuz ilk defa Üstad Hazretlerinin bir talebesi ile tanışma fırsatı buluyor. Hiç vakit kaybetmeden Erzincan’ın merkezinde bulunan “Bediüzzaman Kültür ve Sanat Evi” adı verilen, yapımı henüz bitmiş olan medresemize gitmek üzere düşüyoruz yollara. Birçok farklı fonksiyonları bulunan bu medresemiz, gerçekten de örnek teşkil edecek, muazzam güzellikte inşa edilmiş, modern bir yapı. İçerisinde birçok şey düşünülmüş. Bunlardan biri de Refet Ağabey için hazırlanan sergi salonu. Refet Ağabeyin bizleri burada beklediğini öğreniyor, direkt sergi salonuna geçiyoruz. Nihayet varıyoruz ve kapıda Refet Ağabey, bizzat hepimizi tek tek selâmlayıp kucaklayarak karşılıyor. Ömrünü Nurlara adamış koca bir çınar ağacı gibi…
Üstad Hazretlerinin Erzincan’daki bir talebesi Re’fet Kavukçu Ağabey. İlk defa görüyor ve sohbetinde bulunuyorduk Re’fet Ağabeyin. 1929 Erzincan doğumlu, hattat ve ressam. Tevafuklu Kur’ân’ın hattatı ve Nur Risâlelerinin kapak kompozisyonunun ressamıdır. Pek çok tablo ve posterin de hattatı ve müzehhibidir. Üstad Hazretlerinin birçok resmini ve Nurların yayılış sürecinde geçirdiği hadiselerin de birçoğunu kendi kaleminden çizmiş ve bunları da Bediüzzaman Kültür ve Sanat Evi’nde bir araya getirmiş. Kendisiyle kısa da olsa sohbet etme imkânı bulduk. Yeni kardeşlerden biri “Hangi üniversitenin resim bölümünden mezun oldunuz?” diye sorunca, Refet Ağabey tebessüm ederek; “Üniversite okumadım kardeşim. Bizim resim yapmamız tabelâcılıktan geliyor. Aslında ben tabelâcıyımdır. Tabelâlara yazı yazardım, vecize de çok yazdım. Bunlar ağabeylerce çok beğenildi ve daha çok yazmam istendi. Bu şekilde resim yapmaya da başladım” dedi. Yine kardeşlerden birinin sorusu üzerine, İstanbul Kirazlı Mescidin duvarına yapmış olduğu resmin öyküsünü anlatınca kendisi ile beraber salonu birden kahkahalar doldurdu. O dönemlerde meğer ağabeyler sürekli baskına maruz kaldıklarından, Zübeyir Ağabeyin: “Ya Refet kardeşim, bu polisler her baskın yaptıklarında neyimiz var, neyimiz yok toplayıp götürüyorlar. Senin yaptığın tablolar da, tabelâlar da onlarla beraber gidiyor. Geri de vermiyorlar. En iyisi mi sen şu duvara bir resim yap da bir daha söküp alamasınlar” demesi üzerine Kirazlı Mescidin duvarına halen de duran resmi yapmış. “Etrafına da güzel boş bir çerçeve koyan ağabeyler ile, tabloyu almak isteyenlerin boş çerçeveyle karşılaşmalarına epey gülerdik” diyor.
Üstadla beraberliğini kendi dilinden dinleyelim:
“Astsubay Fahri, ‘Ben Üstadımızı çok ziyaret ettim. Hakkımı Refet kardeşime veriyorum’ dedi. Ziyaret hakkını bu âciz de böylece kazanmış oldu. (Hazâ min fadlı Rabbî) Cenâb-ı Hak Fahri kardeşimize rahmet eylesin.
“11 Ocak 1960 Pazar sabahı olacak, erken saatte yola çıktık. Saat 10.00 sıralarında Emirdağ’a ulaştık. Yol boyunca hep Üstadımı düşünüyordum. Ona doğru gittiğimi tahattur ettikçe içim neşe ile doluyor, sevinçle uçuyorum. Bu mukaddes ziyaretin heyecan ve sabırsızlığı içindeyim. Hazret-i Üstadımıza, altı vilâyete dâvet eden altı mektup götürüyorduk. O sıralarda çok sıkı bir kontrol ve takip vardı. Ziyarete gidenler tesbit ediliyordu. Evin karşısındaki kahvede sivil polisler oturuyordu. Abdestlerimizi aldıktan sonra Emirdağ meydanından eve doğru yöneldik. Daha çok mesafe vardı ki, ismini sonradan öğrendiğim Hüsnü Bayram Ağabey bizi karşıladı. ‘Ne istiyorsunuz?’ dedi. Üstadımızı ziyaret edeceğimizi, emanet mektupların olduğunu söyledik. Zaten Üstadımız gelişimizi anlamış olacak ki, Hüsnü Ağabeyi göndermiş.
‘Ben mektupları götürürüm. Üstadımız artık kimseyi kabul etmiyor. Etraftaki heyecanı görüyorsunuz’ dedi. Fakat biz, kabul etmeyerek bizzat Üstadımızla görüşeceğimizde ısrar ettik. Bunun üzerine Üstadımıza danışmak üzere gitti. Bizler ise meydanlığın ortasında kaldık. Biraz sonra Hüsnü Ağabeyimiz geldi. Kapıyı açar açmaz, Üstadımız, ‘Söyle gelsinler’ demiş.
Büyük bir heyecanla ve merakla kapının önüne geldik. Hamza Emek Ağabeyimizin açtığı dış kapıdan avluya girdik. Bir kaç tahta basamaklı merdivenlerden salona çıkmıştık. Sergisiz tahta döşemeli koridordan geçerek, bir odanın kapısı önünde durduk. Yandaki tel dolapta bir küçük tas ile bir yumurta olduğunu hatırlıyorum. Bir başka odadan ağabeylerin sesi geliyordu. Hüsnü Ağabey kapıyı açtı. Arkadaşlarım, ‘Biz Üstadla daha önce görüşmüştük. Sen ilk önce gir’ diye beni ileri sürdüler. Açık kapının karşısına gelmiştim. Hazret-i Üstadımız, karyolanın üzerinde yastığa yaslanmış, yorganı göğsüne kadar çekmiş olduğu halde, elinde tuttuğu ciltli bir risaleyi mütalâa ile meşgul idi. Bizi görünce iki eli ile işaret ederek, çağırdı. ‘Esselâmü aleyküm Hazret-i Üstadım’ dedim ve mübarek zayıf, nahif eline sarıldım, öpüp alnıma koydum. Alnım eline dayalı, herşeyi unutmuş, öylece kalmışım. Ne kadar bekledim, bilmiyorum. Şefkatli elinin itmesiyle ayrıldım. Karyolanın önünde ufak bir minder üzerine oturdum. Üstadla ilk görüşmem bu sekilde oldu, Allaha çok şükür..’’
Erzincan’daki ağabeylerimize ve özellikle de bu mutlu güne vesile olan Refet Ağabeye gönülden teşekkürler, Allah razı olsun.
TOKAT
Son olarak da Tokat Reşadiye ilçesine geçiyoruz. Yunus Karaca, Fatih ve Yağcı Ahmed Ağabeylerle sohbet eşliğinde yemek ve ardından kaplıcaları da görüyoruz .Saat gece 24.00’te Ankara’ya dönüş ve hitama eren Karadeniz gezisi...
TEŞEKKÜR
Böylece 5 günde Doğu Karadeniz gezisini tamamlamış olduk. Gerçekten harikulâde ve çok istifadeli olmuş olan bu programda bizlere illerinde mihmandarlıkta bulunmuş ağabey ve kardeşlerimize tekrar teşekkürlerimizi sunuyoruz. Allah hepsinden razı olsun. Ve 76 yaşındaki Mehmed Söğüt Ağabeyimize, bizlere o yaşında yapmış olduğu esprilerinden ve dinçliğinden ve gezi sürecindeki beraberliğinden dolayı teşekkürler...
Zeki ve Cemal Ağabeylere de, ağabey olarak bizleri gezi müddetince yalnız bırakmadıklarından dolayı teşekkür ediyoruz. Bu programı organize eden bilhassa Ömer Faruk Ağabey ve Mahmud Ağabeyimize de ayrı ayrı gönülden Allah razı olsun diyoruz.
Usta kaptanlığıyla bizi eğlendiren şoförümüz Halil Ağabeye ve yardımlarını esirgemeyen Atak Tur’a teşekkür ediyoruz. Bu gezilere katılmamıza vesile oldular. Bu gibi gezilerin kaçırılmamasını tavsiye ediyoruz. Çünkü ömürde ya gezi vesilesiyle gidiliyor ya da hiç gidilemiyor. Bu gibi tefekkürlük hallerin bütün canlılığıyla yaşandığı yerlerin gezilip görülmesi de ciddî bir ihtiyaç.
MURAT CEMİL
[email protected]