"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Neden bazen gerçekleri reddederiz?

Emine ÖZDEMİR
19 Ocak 2019, Cumartesi
Bazen bizim gördüğümüz gerçekleri başkasının göremeyişi bize şaşırtıcı gelebilir. Bazen de biz başkalarının gördüğünü görmekte zorlanırız. Peki neden böyle bir durumu yaşarız?

Bu sorunun cevabını verebilmek için yıllar öncesinde bilimsel bir çalışmaya konu olmuş yaşanmış bir olayı anlatmak faydalı olacaktır. Stanford Üniversitesi‘nde Sosyal Psikolog olan Leon Festinger, “Kehanet Gerçekleşmeyince” isimli çalışmasında şöyle bir olaya yer verir: 1955 yılında Marian Keech isimli bir kişi, Clarion adlı bir gezegendeki üstün varlıkların kendisine mesaj gönderdiğini, bu mesaja göre 21 Aralık tarihinde yeryüzünün büyük bir sel felâketi ile yok olacağını ve kendisine inananların gezegenden gelen bir uzay gemisi tarafından kurtarılacağını iddia eder. Bu iddialar karşısında bazı insanlar, bütün mal varlıklarını “Arayanlar (Seekers)” olarak adlandırılan bu gruba bağışlayarak büyük bir heyecanla, uzay gemisinin gelmesini ve kendilerini kurtarmasını beklerler. Psikolog Leon Festinger de çalışma kapsamında ekip arkadaşlarını grup üyesi gibi gruba dahil eder ve süreci izlemeye başlar. 21 Aralık günü gelip çattığında, grup liderinin dediği gibi bir felâket gerçekleşmez ve beklenen uzay gemisi gelmez. Kehanetin gerçekleşmemesi sonucunda grup üyelerinin dağılması, güven bunalımı yaşaması, kandırıldıklarını ve paralarını boşa harcadıklarını kabul etmesi beklenirken tam tersine, kısa süreli zihinsel bir çelişki yaşamalarına rağmen üyelerin, liderlerine olan inançları artar. Grup üyeleri, felaketin gerçekleşmemesini ve uzay gemisinin gelmemesini, kendi inançlarından dolayı herkes için ikinci bir şans verildiği şeklinde değerlendirir. İnançlarının, yaşanacak olan felâketi bertaraf ettiğini söyler ve grup liderine daha çok bağlanırlar. 

Peki neden böyle bir sonuç  yaşanır? 

Marian Keech’in iddialarına inanan kişiler, bu inançları için çok büyük fedakârlıklar yapmış, bütün mal varlıklarını bağışlamış, işini ve yakınlarını geride bırakmış, inançları dolayısıyla başkalarının alayına maruz kalmışlardır. Bu kadar kayıptan sonra bu kişilerin, kaybettiklerini geri kazanma şansı neredeyse imkânsızdır. Ayrıca kehanete inanmayan kişilerle yüz yüze geldiklerinde kandırıldıklarını veya yanıldıklarını söylemek onlar için oldukça zor bir yüzleşme olacağı için bu sıkıntıları yaşamamak adına düşüncelerini değiştirmiş ve yeni duruma uyumlu bir düşünce geliştirmişlerdir. 

Yaşanan bu durum, Psikolog Festinger tarafından öngürülen bir sonuç olmuştur. Festinger, bu olay sonrasında “Bilişsel Uyumsuzluk Teorisi”ni geliştirmiştir. Teoriye göre; kişi, birbirine zıt iki bilgi ile karşılaştığında zihninde uyumsuzluk yaşamamak veya uyumsuzluğu azaltmak için bilişlerini değiştirir.

 Festinger, teorisini iki hipoteze dayandırır. 

Birinci hipotez: Uyumsuzluk, kişi için rahatsız edicidir. Bu durumda kişi uyumsuzluğu azaltmaya ve bilişleri uyumlu hale getirmeye çalışır. Her uyumsuz bilgi, kişinin uyumu yakalamaya yönelik motivasyonunu arttırır. Kişi, bilişini 3 yoldan biriyle değiştirerek yaşadığı uyumsuzluğu gidermeye çalışır.

1. Bilişlerden birini (çoğu kez olumsuz olarak değerlendirdiği bilişi) inkâr ederek. Meselâ, değer verdiği kişinin dürüst olmayan davranışlarına tanık olan birinin, “aslında o dürüst davranıyor, herkes onu yanlış anlıyor” demesi. 

2. Uyumsuz bilişin önemini azaltarak. Bu seçeneği tercih eden kişiler, yeni bilişi değersizleştirme yoluna giderler. Dürüst olarak bildiği kişinin, yalan söylediğini, kendisini yanılttığını gören birinin; “yalan söylemeyen mi var, herkes yalan söylüyor” diyerek yalanı değersizleştirmesi gibi.

3. Yeni bilişe gerekçeler üreterek. Dürüst olarak bildiği kişi tarafından yanılttılan kişinin; “bana yalan söyledi, ama beni üzmek istemediği için bunu yaptı” demesi gibi.

İkinci hipotez: Kişi uyumsuzluğu yaşamak istemediği için uyumsuzluğu önlemek için uyumsuzluğa yol açacak bilgilere uzak durur. Meselâ siyasî bir partiye gönül veren kişilerin, partileri hakkında olumsuz yayın yapan televizyon kanallarından, haber sitelerinden veya  gazetelerden uzak durması gibi. 

Özetlemek gerekirse: Kişiler iki zıt bilgi ile karşılaştıklarında zihinlerinde uyumsuzluk ortaya çıkar. Bu uyumsuzluk psikolojik olarak rahatsız edicidir. Kişi, rahatsızlıktan kurtulmak için ya olumsuz bilişini değiştirir, ya olumsuz bilişi değersizleştirir veya kendince haklı gerekçeler üretir. Sonraki zamanlarda ise zihinsel uyumsuzluk yaşamamak adına uyumsuzluğa yol açacak bilgi kaynaklarından uzak durur. 

İnsanın yaratılış gereği zihninde bir uyum araması, bir değere veya inanca bağlanan ve bu bağlılık dolayısıyla doyum yaşayan kişinin gerçekçi olmasa bile inandığı değerlerden vazgeçmesini zorlaştırır. Bu durum zamanla kişide saplantılı, irrasyonel ve gerçeklikten uzak düşünce yapılarının oluşmasına sebep olur. Böyle bir durumda kişilerin bilişsel dünyalarında değişim yaşanması gittikçe zorlaşır ve zihin dünyaları gün geçtikçe katılaşır. Bunun sonucunda da gerçek olan bilgileri reddetme eğilimi yaşanır.

Okunma Sayısı: 2202
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı