"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Yoğun bakım, yoğun duâ

EMRULLAH SAĞUN
27 Haziran 2013, Perşembe
Gecenin ilerleyen saatlerinde telefonum çaldığında hep “Hayırdır inşaallah” diyerek açarım telefonu. Bu sefer de öyle oldu. Memleketten bir yakınım arıyordu. Klâsik hal hatır sorma faslından sonra “Seni şey için aradım.” deyince bir sıkıntı olduğunu anladım. Endişelerim artmış ve sessiz bir şekilde sadece onun ne diyeceğini bekliyordum. Benim zihnimden “Acaba ne oldu?” diye değişik ihtimaller geçerken “Lâtife trafik kazası geçirdi. Karşıdan karşıya geçerken bir araba çarpmış, şimdi yoğun bakımda” dedi. O anda adeta başımdan kaynar sular döküldü. Durumunun nasıl olduğunu sordum, bilmiyordu.

Telefonla konuşurken gayri ihtiyarî o anda misafirlikte olduğum evin salonunda bir o tarafa bir bu tarafa dolaşıp duruyordum. Misafiri olduğum evin sahibine “Yeğenim trafik kazası geçirmiş.” diyerek sür’atle eve geldim. Bu arada hızlı bir telefon trafiği başladı. Yeni bir şey yok. Lâtife kaza geçirmiş ve yoğun bakımda, o kadar.
Şâfî-i Hakikî’den şifa talebi ve duâsıyla geçen uykusuz bir gecenin ardından, sabahın erken saatlerinde yola çıktım ve yaklaşık üç saatlik bir uçak yolculuğundan sonra öğlen olmadan hastaneye ulaştım. Olayı duyan herkes gelmişti hastaneye. Herkes üzgün, bazıları ağlıyor. Gözümüz yoğun bakımın da içinde bulunduğu ameliyathanenin kapısında, her açılıp kapandığında dikkat kesiliyoruz. İçeriden bilgi almak çok zor. Özellikle ilk yetmiş iki saat kritik. Zaman geçirmek için ve sıkıntıdan ayakta sağa sola dolaşıp duruyoruz. Zaman bir türlü geçmek bilmiyor.
Ayakta dolaşmaktan yorulunca bekleme salonundaki bir koltuğa oturdum. Başımı ellerimin arasına aldım, öylece düşünüyorum. Yeğenimle şimdiye kadar yaşadığımız hatıralar, konuşmalarımız, şakalaşmalarımız gözümün önünden film şeridi gibi geçiyor. Geçen yazın düğününü yapmıştık, daha bir yıl bile olmamıştı. Benim zihnimden bunlar geçerken, bir yandan da etraftaki konuşmalar kulağıma geliyordu; kaza geçirmiş, yoğun bakımda, duâ edin. Sanki kaza, yoğun bakım ve duâ kelimeleri dışında başka bir şey duymuyordum. Bir ara bu kelimeleri kendimin de tekrarladığımı fark ettim.
Ben bu düşünceler içerisindeyken, bir anda etrafta meydana gelen hareketlenme ile irkildim. Başımı kaldırdığımda ziyarete gelenlerin ameliyathanenin kapısına doğru hızlı adımlarla gittiğini gördüm. Ben de sür’atle ameliyathanenin kapısına doğru ilerlerken kalbim adeta güm güm atıyordu. Hastanenin yoğun bakımında çalışan bir görevli etrafında halka olmuş insanların ortasında, sağına soluna dönerek etrafındakilere yoğun bakımda yatan hastaların durumu hakkında bilgi veriyordu. “Sizin hastanızın şuuru kapalı, ilk yetmiş iki saat kritik, gereken her şey yapılıyor, siz de duâ edin” dedi. Yeni bir şey yoktu, ama en azından bir kötüye gidiş de yoktu. Etrafımdakilere “Bekleyeceğiz… Doktorlar içeride kendilerine düşen tedaviyi yapıyorlar, biz de bize düşeni yapacağız. Bekleyeceğiz ve bol bol duâ edeceğiz. Duâ etmekten başka yapacağımız bir şey yok” dedim.
Aslında dışarıda bizlerin, içeride de doktorların yaptığı aynı şey değil miydi? Bizler dışarıda mütemadiyen sözlerimizle duâ ederken doktorlar da içeride, yoğun bakım odasında gerekli olan yoğun tedaviyi, yani fiilî duâyı yapıyorlardı. Onlarınki de duâ, yoğun duâ. Evet, şimdi duâ vaktiydi. Biz kalbimizle, lisan-ı kalimizle ve sözlerimizle el açarak dergâh-ı İlâhiye iltica edip yalvarırken, doktorlar da Şafii-Hakiki’nin kapısını lisan-ı halleriyle ve fiilleriyle çalıyorlardı.
Belâların, musîbetlerin başımıza gelmesi ve zararlı şeylerin bize musallat olması, bazı duâların özel vakitleridir. Çünkü insan o vakitlerde ne kadar aciz olduğunu anlar; duâ ile, niyaz ile her şeye gücü yeten Kadir-i Mutlak’ın dergâhına iltica eder. Bu özel vakitlerde, belâlar ve musîbetleri kaldırıncaya kadar, yani duânın vakti kaza oluncaya kadar Cenâb-ı Hakk’a duâ etmemiz gerekiyor.
Evet, duâ etmeliyiz. Rabbimiz bizden duâ etmemizi istiyor. “Bana duâ edin, size cevap vereyim. Eğer duânız olmazsa ne ehemmiyetiniz var” diyor. Demek ki, insanın yaratışının hikmeti ve O’nun katında değerli olmasının sebebi insanın duâsıdır. Duâ ettiğimiz ölçüde Allah katındaki kıymetimiz artıyor.
Allah’ın rahmeti ne kadar bol, merhameti ne kadar geniş ki; başımıza gelen her belâ, musîbet ve sıkıntıda isyan etmeyip dua ederek O’na iltica etmemiz halinde ibadet etmiş oluyoruz ve sevap kazanıyoruz. Hasta oluyoruz sevap kazanıyoruz, hastayı ziyaret ediyoruz sevap kazanıyoruz, hastaya bakıyoruz sevap kazanıyoruz.
Evet, Lâtife şimdi yoğun bakımda, yani yoğun tedavide, yani yoğun duâda. Duânın vakti henüz kaza olmadığı için şimdi duâ etme zamanı. Bu duâ vaktinde bizleri yalnız bırakmayarak duâlarımıza iştirak eden, bizimle birlikte duâ eden gönül dostlarına candan ve gönülden binlerce teşekkür. Ömrümüzün her ânını rızasını kazanmaya vesile eden, duâlarımıza mutlaka cevap vereceğini müjdeleyerek bizi ümitsizlikten, hüzünden, çaresizlikten kurtaran, kalbimizden geçen en ince arzularımızı bilen, her şeye eli yetişen, aczimize merhamet eden, fakrımıza medet eden ve bu hususi duâmıza-–en azından şimdiye kadar–-şifa ihsan ederek cevap veren Rabbimize kâinatın zerreleri adedince hamd-ü sena ve şükür.

Okunma Sayısı: 40418
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • remziye

    16.8.2015 13:29:48

    Ablam 2 aydir yoğun bakimda durumukotu ve 2 cçocuk annesi ne olursunuz dua edin

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı