"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Rüya

Ferhat Öğmen
14 Temmuz 2019, Pazar
Dükkânını kapatıp, eve geldiğinde kendini çok yorgun ve bitkin hissediyor, otursa uyuyup kalacağını adı gibi biliyordu Abdullah.

Divana oturmasıyla uzanması aynı anda oldu sanki, göz kapakları inat edercesine yumuluyor, ne yapsa açmaya muktedir olamıyordu. Nihayet, takati bitip tükenen ihtiyar gibi kendini teslim etti uykunun kollarına.

İşine öylesine dalmıştı ki, yanına kadar yaklaşan Nur yüzlü zatı fark etmedi bile. Düşüncesi bir ara başka alanlara kayar gibi oldu. Zaman zaman pişman oluyor, nefsinin oyununa geldiğini düşünüyor, “gitmeliyim Nur kardeşlerle hasret gidermeliyim” diyordu. Çünkü bir çok genç insan gibi, o da tam sefahat bataklığına düşmesine ramak kaldığı bir zamanda, sohbete dâvet etmişti, mahalle arkadaşı Abdülmecit onu. Önce ürkerek, hayalinde canlandırdığı ayinlerin yapıldığı bir yere gittiğini zannederek gitmiş, yapılan imanî ders çok hoşuna gitmesine rağmen, o yine de temkinli davranıyor, “daha vakti var, biraz sonra başlarla” diyordu. 

Dakikalar dakikaları kovalayıp vakit gece yarısına yaklaşırken, çaylarını da içip eve dönmek üzere dağıldıklarında, arkadaşı Abdülmecit’in: ‘’Abdullah nasıl hoşlandın mı?’’ sorusuyla irkilip gerçek âleme dönebilmişti. Çok güzel, bu sohbetlere herkesin, bilhassa bizim gibi gençlerin mutlaka gelmesi, haberdar olması lâzım diyordu. Daha o akşam kafasına koymuştu, bütün eş dost, akraba ve mahalle arkadaşlarını bu Nurlu sohbetlere dâvet etmeye. Nitekim düşündüğünü yapmıştı da. Yapmıştı, ama sohbete götürdüğü yirmi beş otuz kişiden, ancak bir iki kişi cemaate dahil olabilmiş, diğerleri eleğin altına geçip gitmişti. Yıllar sonra yine bir sohbette öğrenmişti, vazifesinin yalnız tebliğ olduğunu neticenin Allah’a ait olduğunu. O zaman vazifesini yapmış olmanın verdiği huzurla; “Yarabbi! Beni bu cemaate dahil eylediğini imana, Kur’ân’a hizmet etmeyi nasib ettiğin için Sana sonsuz şükürler olsun. Amin. İnşaallah emanetini kabzetme zamanına kadar böyle devam eder, yüzüm ak huzuruna çıkarım,” diye duâlar etmişti.

 Bu böyle devam etmiş, mensubu olduğu semtin cemaati, hizmetteki başarılarıyla memleketin bir çok yerinde adını duyurduğu gibi, kendisi de semtinde hizmetin önde gelenlerinden olmuştu. Fakat kendisinin de sevmediği bir huyu vardı. Çok çabuk alınıyor, cemaate küsmüş gibi hayli zaman derslere gelmiyor, sonra pişman olup, tövbe edip yine geliyor. Fakat nefsi bir bahane bulup tekrar onu uzaklaştırıyordu. İşte üç ay gibi uzun bir suredir sohbetlere gitmiyor, kardeşlerinin çoğunu görmüyordu. Halbuki ders aldığı Üstadı Risale-i Nur da her şeyin vasatını öğütlüyor, zararlı huyları, faydalı hale getirmenin yollarını öğretiyor, kardeşlerde fâni olmadıkça da hizmette tam yerini alamayacağını Risale diliyle söylüyordu.

 Tam bu sırada gök gürlemesini andıran bir ses duydu: “ Evet sen kardeşlerinde fâni olmadıkça, bu hizmette yerini alamazsın, nefsini emmare bilmedikçe doğruyu bulamazsın, seni çok takdir ediyorum, fakat bu son hareketinle gözümden düştün ben sana küstüm.” diyordu. Başını kaldırıp bakınca Üstadını gördü. Birden deprem oluyormuşcasına vücudu sarsıldı, beyni zonkladı, üstünden soğuk sular dökülürcesine titredi, “ALLAH” diye bağırarak sıçradı, gözlerini açtı. Divanda yatıp uyuya kaldığını hatırladı. 

Hemen kalkıp, dersin yerini öğrenmek için telefona gitmek istedi. O da nesi, sanki üstünde tonlarca yük var gibiydi, yerinden istemesine rağmen kalkamıyordu. Birden gözünden yaşlar sel gibi boşandı. Şimdi ne yapacaktı, belden aşağısı felç olmuş tutmuyordu. Her halde rüyanın verdiği sıkıntılı halden ani olarak çıkmak istemesinden olduğu zannına kapıldı. Şimdi hüngür hüngür ağlıyor, Allah’a yalvarıyor, pişmanlığını dile getiriyor, tövbe ediyor, “Ne olur Yarabbi! Bana müsaade ver, bir defa olsun, hizmet-i imaniye için kardeşlerimle görüştür, hiç olmazsa onlardan helâllik dileyeyim. O nurlu havayı bir kez olsun soluyayım, hatamı anladım, nefsi emmareme itimad ettim, büyük hasarete düştüm. Affet Yarabbi, Yarabbi!’’ diyerek gözyaşı dökerken, birden sarsıldığını hissetti. Hanımı: ‘’Abdullah Abdullah sana ne oldu? Uyan. Allah rızası için uyan.’’ diyor, o da gözyaşları içinde durumu anlamaya çalışıyordu.

Abdullah gözünü açtığında, kan ter içinde kaldığını, gözyaşlarından yorganın ıslandığını görünce şaşırdı. Birden bacakları aklına geldi. ‘’Hanım ben bittim, felç oldum, ayaklarım tutmuyor.’’ dedi. Halbuki farkında olmadan ayaklarını oynatıyor, heyecan içinde debeleniyordu. Hanımı bir Abdullah’a bakıyor, bir bacaklarının hareketine bakıyor, duyduğu sözlere bir anlam veremiyordu.

‘’Ne felci bey, ayakların oynuyor, sen kötü bir rüya görmüşsün. Allah hayretsin.’’ dedi. Abdullah şaşakalmıştı ayağını korka korka geri çekmeye çalıştı, hayret geliyordu, demek ki hanımı doğru söylüyordu. Bir rüya görmüştü, ama kötü değil, onu daldığı gaflet uykusundan uyandıran, ikaz edici bir rüya görmüştü.

Hanımına, banyoyu hazırlamasını söyleyip, telefonun başına koşup, aşina olduğu numarayı kodlayıp heyecanla beklemeye başladı Abdullah. Telefonu karşı taraf açar açmaz: ‘’Esselamû Aleykûm aziz kardeşim Abdûlmecid, bu gün ders var mı? Varsa nerede?’’ dedi. Abdûlmecid de şaşırmıştı, epey zamandır göremediği, haber alamadığı hep üzüldüğü, görmek için can attığı kardeşiydi arayan. Gözleri dolu dolu cevap verdi: ‘’Ve aleykümselâm aziz kardeşim. Şükürler olsun Rabbime, sesini işitmek nasib oldu. Ne şanslıyım.’’ dedi. Ders bende, bende seni arayıp neredesin keçeli diyecektim, dedi. Aslında ikisi de ağlıyor, fakat birbirlerine hissettirmemeye çalışıyordu. Derste görüşürüz. İnşaallah temennilerinden sonra ahizeyi yerine kondu.

Abdullah bir duş alıp, tertemiz elbiselerini giydi, kokular süründü, kardeşleriyle görüşmek, konuşmak için yola çıktı.

O gece derste başka bir şevk, başka bir zevk vardı. Şahsı manevî tamamlanmış gibi bir hava vardı içerdi. Sanki Üstad karşıda gülümseyerek Abdullah’a bakıyordu.

Abdullah çayını yudumlarken, Abdûlmecid’in kulağına eğilip yavaşça: ‘’Yarın bir ara görüşelim de rüyamı anlatayım.’’ dedi. (BAHADIR İSLAM)

Okunma Sayısı: 3769
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Orhan Alagöz

    31.3.2024 01:31:24

    Güzel bir hikaye, Rabb'im bu hakikatleri dostlarla beraber herdaim yaşamayı nasip etsin

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı